Liyakat deniliyor ya… Liyakat eskiden şu soru ile bilinir imiş:
İnsan için araştırma yapılır ama bu araştırmada sorulan soru “Yılanı besleyenlerden midir yoksa yılanı öldürenlerden midir?”
Şahıs yılanı öldürenlerden değilse bizzat yılanın kendisi olur her kim ise….
Bu durumda ona “Biz yılanı öldürenlerdeniz yılanı beslemeyiz” denilir imiş.
Kim dermiş?
Tabii ki “devlet”
Devlet yılanı beslemez ve üstelik devlet yılanı öldürmek için vardır. Devletin varlığı ve meşruiyeti buna dayanır. Aksi halde devlet ile herhangi bir eşkiyanın farkı olmaz.
Nitekim islamın ilk devirlerinde, islamlar devlet olduklarında “Devlet meşru mudur? ” sorusu soruldu ve bunun cevabı arandı. Çünkü devlet neticede Bizans gibi olmak veya Sasaniler gibi olmaktı.
Sorunun cevabı şu şekilde verildi: “Devlet dine ve millete hizmet ediyorsa meşru, aksi halde ise eşkiyalık düzenidir”
İslam Devleti halka ve hakk’a hizmeti esas alır. Hal böyle olunca da yılanları içine almaz ve onlarla iş yapmaz. Yani yılan besleyicisi bir devlet meşruiyetini kaybeder.
İslam devletinde yılan milletinden hiç kimse devlete talip olamaz. Çünkü soru basittir. Yılanı besleyen yılan milletinin bizzat kendisi olur ve devlet hiçbir halde yılan milletine teslim edilemez.
Liyakat elbette mühimdir ama yılanın liyakati ancak yılanlık üstüne olur ve o ancak yılan lazım olduğunda liyakata esas olur.
Nizamülmülk “siyasetname” nam kitapta meseleyi bu şekilde anlatıyor ve kendi zamanında dahi yılanların devlete sızdığını ifade ederek kendi devletine ömür biçiyor.
Düzen bozuldu diyor.
Bozulan düzen ne düzenidir?
Liyakati var diye yılanların devlete ortak edilmesi ve böylece devletin artık yılan besleyicisi haline gelmiş olmasıdır.
Devlet, devlete insan alımında her halükarda şimdi de sormalı değil mi?
-Sen yılan öldüren misin yoksa yılan besleyen mi?
Bence sormalı… Koskoca Nizamülmülk öyle diyor.