Sabahın dördünde Ankara Ulus -Dışkapi arasında “turist otel”den bozma DYF-İŞ talebe yurdu kantininde maçı izlemiştik.
Ne maçı?
Muhammed Ali ve Foreman maçı.
İsim Muhammed Ali olmasa o saatte hangi maç için kalkılır ki!…
Muhammed Ali… Müslüman olduğu için ve Vietnam da askerlik yapmayı reddettiği için dünya şampiyonluğu iki kere elinden alınmış adam…
Efsane….
Rakibi Foreman da efsane….
Foreman o zamana kadar her maçını nakavt ile kazanmış namağlup ve aynı zamanda dünya şampiyonluğunu elinde bulunduran bir boksördu.
Muhammed Ali ise kırk yaşına gelmiş ve kendisi yeniden dünya şampiyonu olmak istiyordu.
Kendi taraftarları arasında bile “Artık bırak. Senin karşında Foreman var” diyenler çoğunlukta idiler.
Kaldığımız ve maçı seyrettiğimiz yurtta solcular çoğunlukta idi. Maç başladı ve hepimiz kardeş kardeş maçı izlemeye başladık.
Foreman her maçını ikinci raunt bile bitmeden nakavt ile kazanmış bir boksördu. Bu maça da aynı hızla girdi ama Muhammed Ali’ye oynanan on kadar rauntta bile tek yumruk vuramadi. Muhammed Ali sahnenin iplerini bile silah olarak kullanıyor ve Foreman sürekli havayı yumrukluyor ve yoruldukça yoruluyordu.
Nihayet… Muhammed Ali yumruklarını bir seriye bağladı ve bir iki sağ-sol ile Foreman’i indirdi.
İniş o iniş. Bu iniş sahnesi ile biz beş – on arkadaş şahlandik ve sevinç naraları attık.
Kavga çıktı.
Solcular, o zamanlar henüz gavur olan Foreman’in yere yığılmasında kendilerini gördüler ve bu sahneyi hazmedemediler.
Maçı, muhtemelen Muhammed Ali’nin nakavt oluşunu izlemek için gelmişlerdi.
Yani gavurluğu hiç kimse Türklük ile falan ile örtemez.
Gavurluk çok farklı bir durumdur ve islamlık gavur insanı kendi toplumu içinde mutlu etmez. Bu etmeme durumunun İslam ile ilgisi yoktur; ilgi tamamen gavurun kendisi ile ilgilidir.
Şekil iki be de olduğu gibi….