Türkiye’nin en netameli yıllarında, faili meçhul cinayetlerin zirve olduğu zamanlarda üniversitedeydik. Gaffar Okkan ve ekibine yapılan katliamda, Sakıncalı Piyade Uğur Mumcu’nun aracıyla birlikte havaya uçurulduğu yıllarda, Adnan Kahveci’nin, Jandarma Genel Komutanımız Eşref Bitlis’in uçağının düşürüldüğü, Cumhurbaşkanımız Özal’ın bir suikast ile öldürüldüğü yıllarda üniversitedeydik. 1989-1993 yıllarıydı. Başörtüsü zulmünün tavan yaptığı, ülkenin adım adım 28 Şubat Darbesine doğru sürüklendiği yıllardı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Ankara’daki eylemlerinin baş adresiydi. Bu eylemlerin hiç birisinde özgürlük edebiyatı yapanları görmedik. Sağolsun solun içinden gelip solun paradigmasını kıran Fikret Başkaya başörtülü kızlarımızı yalnız bırakmıyordu. Buradaki eylemlerin hiç birinde okulun camları kırılmıyordu, polisin yakasına el uzatılmıyor, araçları tekmelenmiyordu. Tek slogan “Başörtüsüne Özgürlük” idi. Rektörün nasıl atandığını bırakın adıyla bile ilgilenmiyorduk; çünkü bizim işimiz okulumuzu başarılı bir şekilde bitirmekti. Bölüm başkanımız dekan olunca dekanımızın kim olduğunu öğrenmiştik; çünkü işimize odaklanmıştık. Çok değerli hocalarımız vardı. Bir birine oldukça zıt olan hocalarımızın tezgâhından geçtik. Ama hiçbir hocamız bizi tahrik etmedi, kışkırtmadı, değerlerimize hakaret etmedi, bize Dil Tarih Coğrafya Fakülteli olmanın onurunu hissettirdiler. Hepsini saygıyla andık ve anmaya da devam ediyoruz. Her türlü görüşten arkadaşlarımız oldu, sohbetlerimiz oldu. Ama hiçbir zaman birbirimizi yok saymadık, düşüncelerine değil, kendilerine olan saygımızı hiçbir zaman terk etmedik. Bugün çeşitli üniversitelerde görev yapan bu değerli arkadaşlarımızla halen muhabbetimiz devam etmektedir.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan gelişmelere bakınca ister istemez bu başlığı “Biz de Üniversite Okuduk.” atmak zorunda kaldık. Dersiyle ilgilenmemek, ilimle alakalı olmamak, ülkesini ve milletini sıkıntıya sokmak, annelerin yüreğini ağzına getirmek, devletini ve polisini katil diye nitelemek asla öğrencilik değildir. Çokbilmiş kalemşor gazeteciler, Üniversite’de polisin ne işi var diye bağırıp duruyor. İnsafsız bir kez olsun “Terör Örgütlerinin üniversitede ne işi var?” diye sormuyor.
Kâbe resminin LGBT’lilerin elinde ne işi var? Hürmet olsun diye mi taşıyorlar? Bal gibi tahrik oluşturup ortalığı karıştırmak istiyorlar. Biz bu oyunları ilk defa mı görüyoruz? Bir de Türkiye’de bu türden eylemlerde ülkemizin, milletimizin, istikbalimizin ve istiklalimizin yegâne düşmanları neden bu eylemcilerin yanında yer alıyor? Bu bile bu güruh için utanç vesilesidir. Yapılanların öğrencilikle ne alakası var? Bu tür eylemler neden muhalefetin muhabbetini celbediyor? Acaba siz yönetimde olsaydınız, size, devletinize ve polisinize katil diyen öğrencileri veya aralarına giren terör örgütü mensuplarını, hepsi öğrenciymiş gibi kabul edip alınların öpüp evlatlarımız der miydiniz? Cumhuriyetin kurucu ilkelerine bağlılıktan dem vuran muhalefete soruyorum: “Lgbt’lilere sahip çıkmanın, cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle ne alakası var?” Sapkınlığı savunmak sizin niçin önceliğinizdir. Bu sapkınların eylemlerinde sizin vekillerinizin onların yanında ne işi var? Lgbt’lilerin hamisi olmaya utanmıyor muzunuz, yüzünüz hiç mi kızarmıyor? Sayın Muharrem İnce’den kaynaklanan fay kırığını Boğaziçi’nin Lgbt tutkalıyla örtme çabalarınız da beyhudedir. Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan terbiyesizliği insan hakları ve özgürlük kavramlarıyla bezeyip meşrulaştırmaya çalışmak, en az sapkınlığın kendisi kadar da adiliktir. Üniversitelilere özgürlük diye nara atanlar, aynı naraları 28 Şubat’ta başörtülü öğrenciler için de atsalardı ciddiye alınırlardı. Asla ciddi değilsiniz, ciddiyetsizliğin zirvesindesiniz.
Kimse bu milleti saf yerine koymasın. Yemezler. Gezi tecrübesini yaşamış, 15 Temmuz Hain Darbesini bastırmış bir devlet ve millet, kurgulanan oyuna gelmeyecek, dış mihrakların ve içerideki taşeronlarının hayallerini kursaklarında bırakacaktır.
Devletimizin, Polisimizin, Milletimizin ve onun yüce değerlerinin yanındayız.
Ömer Naci Yılmaz