Kolezyum, İtalya’nın başkenti Roma’da bulunur. İmparator Vespaslanus tarafından M.S. 70’li yıllarda yapımına başlanmış, M.S. 80’de Titus döneminde tamamlanmıştır. Sadece açılış gününde 5000’den fazla vahşi hayvanın katledildiği yazılmaktadır. Anfitiyatro şeklinde planlanmıştır. İçinde savaş oyunları, gladyatör ve vahşi hayvan dövüşlerinin düzenlendiği daire ya da oval planlı, kademeli oturma yerleri olan yüksek yapıdır. Aynı yapının küçük bir örneği İzmir’de (Selçuk/ Efes’te) bulunmaktadır.
İnsan mezbahanesi haline getirilen Kolezyum, insanların birbirlerini öldürünceye kadar dövüştükleri, dövüşün galibinin vahşi hayvanlara parçalattırıldığı ve insanların zevk alarak bu ölümleri seyrettiği mekândır. Tarih buradaki her türlü katliamın tanığıdır. Şimdilerde ise İtalya’nın önemli bir turistik ziyaret yeridir. Günümüzde Kolezyumu görmeyenler Roma’ya gitmiş sayılmıyor.
Modern zamanların Kolezyumu Orta Doğu’da, gözlerimizin önünde ve bir zamanlar bizim olan topraklarda kuruldu. Roma’daki Kolezyumun seyircileri Romalılardı. Orta Doğu Kolezyumu’nun seyircileri ise bütün dünyadır. Öldürülenler Habil’in çocukları –çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek- mağdur ve mazlum insanlar, insanlık. Öldürenler ise Kabilin takipçileri, Olimpos’un çocukları.
İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve sonrasında yaşananlar ve yaşanması muhtemel gelişmeler böyle bir başlığın (Yeni Kolezyum Orta Doğu) atılmasına sebep oldu. Ülkem insanının Süleymani’nin ölümünden sonra yazdıkları, paylaştıkları hali pürmelâlimizi ortaya koymaktadır. Bir zamanlar Orta Doğu için vahiy kokusunun alındığı topraklar deniyordu. Asr-ı Saadet ikliminin teneffüs edildiği topraklar deniyordu. Medeniyetlerin kucaklaştığı topraklar deniyordu. İlim- irfan mekteplerinin yoğun olduğu yerlerdi. Buralardan belenmeyenlerin âlimliğinden bahsedilmezdi. Kadim soru yine geldi aklımıza. “Ne olacak bu Orta Doğu’nun hali?” Vallahi bilmiyorum. Buraları kutsayanlara sormak lazım. İran severlere sormak lazım. Mezhebini din edinenlere sormak lazım. Oraların din algılarını bize din diye dayatanlara sormak lazım. Onların siyasal düzenlerine heves edenlere sormak lazım. Güzelim ülkemize burun kıvıranlara sormak lazım. Hiçbir şey beğenmeyen, hiçbir şeyden memnun olmayan kibir budalalarına sormak lazım.
Nefes dahi aldırılmayacak toprakların düzenlerine öykünüp liderine sövenlere sormak lazım. Böyle dediğime bakmayın. Bunlara hiçbir şey sormaya gerek yok. Sorduklarımız, soracak olduklarımız da bilmiyor ki. Biz sorunca burunları havaya kalkıyor…
Ne olacak bu Orta Doğu’nun hali sorumuza gelince. Bölgedeki hâkim din anlayışlarıyla bir yere varılamayacağı gün gibi ortadadır. İnsan öldürmenin sivrisinek öldürmek gibi görüldüğü yerlerde hangi din anlayışından bahsedilebilir ki? Demokrasi adı altında getirilen felaketlerden ders almayan ahmak yöneticilere ne anlatacaksın ki?
Mısır fatihi, ilk Türk halifemiz Yavuz Sultan Selim Rabbim sana rahmet eylesin. Seni ve verdiğin kutlu mücadeleyi şimdilerde çok daha iyi anlıyoruz. Vallahi haklıymışsın, billahi haklıymışsın. Ne olacak bu Orta Doğu’nun hali?
Ümit ederiz ki Yavuz Sultan Selim gibi bir lider gelir, Kolezyumu Orta Doğu’nun göbeğine kuranları, onları oraya çağıranları, bizden adam olmuyor; gelin bizi adam edin diyenleri, bize de demokrasi getirin diyenleri, mezhebini din edinenleri, emperyalistlerin taşeronluğunu yapanları, Batı adına ülke insanına hayat hakkı tanımayanları, Batı’nın gönüllü karakol bekçiliğini yapan Arap liderleri, insana ve insanlığa zarar veren her ne türden insan varsa hepsini ama hepsini o Kolezyumun ortasına gömer ve Orta Doğu düzelir. İlahi yasayı hakim kılmak için eli sopalı bir lider lazım, başka türlü olmuyor.
İlahi yasa gayet net ve açıktır: “Kuşkusuz bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” (13/Rad, 11)
Ömer Naci Yılmaz