Aydın Aydın
“Lanet” kelimesini gerçek anlamıyla her müslüman mutlaka bilmelidir ve anlamalıdır. Aksi halde,”İslam” ve “müslüman” olarak kullanmış olduğu “lanetli dil” ile hem kendini hem de “Din”ini farkında olmadan “lanetlik” hale getirir.
“Lanet” kelimesini “Şeytan”dan biliriz. Biliriz ki, Şeytan lanetlenmiştir ve şeytan mel’undur.
“Şeytan Aleyhil-lane” deriz. Yani, “Allah Teala,şeytana lanet etsin… Zaten de o lanetlenmiştir” deriz. Böylece, öğretilmiş ve emredilmiş bir dili kullanmış oluruz.
Fakat… Şeytan’dan başkası için de bu “lanet” kelimesini kullanmayız ve kullanamayız. Kullanırsak eğer, ya kendimiz şeytanlaşmış oluruz veya başka bir takım kimseleri şeytan yerine koymuş oluruz….
Yani, böyle bir dil ile her halükarda, şeytan konusunda “tevhid”den çıkmış oluruz.
Şimdi, aklımıza bir soru geldi: “Şeytan tek midir?… Şeytanlar yok mudur?” diye…
İzahı uzun sürer ama “lanetlenmiş şeytan tekdir” dediğimizde yanlış bir şey söylemiş olmayız. “Şeytanlar” kelimesi, şeytanın çokluğunu değil; gücünü ve her alanda ve her yerde olduğunu ifade içindir. Yoksa, Hz. Adem’e secde etmeyen Şeytan tek kişi idi ve şeytanlık dediğimizde de ondan gayrısını anlamayız.
Gelelim asıl meseleye!…
Hadis metinlerinde çok geçer…”Fulan-falan işi işleyen lanetlenmiştir.” denilir.
Mesela, faiz konusunda, kadınların koku sürünerek sokağa çıkması konusunda ve daha bir çok konuda bilinen hadislerin sonu “lanetlenmiştir” şeklinde biter.
Hadis, bildiğimiz gibi, Peygamberimiz Efendimize ait sözler ve kelimelerdir: Böylece biliriz ve başka türlüsünü de bilmeyiz.
Aynı zamanda da biliriz ki, Peygamberimiz Efendimiz, hayatı boyunca hiç kimseyi lanetlememiş ve hiç bir kimse ve meseleye lanet nazarı ile bakmamıştır..
Üstelik, itikadımızca da, Peygamberimiz Efendimize, kesinlikle,”lanet” yakıştırması da yapamayız. O lanet peygamberi değildir ve o mutlak anlamda Rahmet peygamberidir.
Ama… O hadisler de ortadadır. O halde,”O hadisler uydurmadır” deyip de meseleden o şekilde mi çıkacağız yoksa meseleyi başka ve bir bakıma esas anlamıyla mı anlamaya çalışacağız.
İsmail Hakkı Bursevi… Hem kendi tefsirinde hem de Ferah-ur Ruh kitabında, bu konuda diyor ki:
Hadislerde geçen “lanet” kelimesi, kesinlikle,”Şeytanın lanetlenmesindeki gibi” değildir. O lanette, Allah’ın laneti vardır ve o lanet, mutlak anlamda, Şeytan’ın, Allah’ın huzurundan koğulması; ebediyyen Allah Teala’nın Rahmetinden uzaklaştırılması vardır. Böyle bir lanetin bir benzeri ve bir başkası da yoktur. Keza, Peygamberimiz Efendimizin de herhangi birilerine lanet okuması ve lanet istemesi asla düşünülemez.
Yine, aynı kitapta, konuya devam edilirken, hadislerde geçen “lanet” kelimesine yapılan izahta deniliyor ki: Bu lanet, insanlar içindir ve mana olarak insanların o işten hoşlanmadığını ifade etmektedir. “Lanetlenmiştir” denilmekle, “O işten, insanlar hoşlanmaz ve Allah Teala da hoşlanmaz” denilmektedir.
Yani o sözlerdeki “lanet” kelimesi, bu hoşnutsuzlukları ifade içindir. Yoksa, Peygamberimiz Efendimizin herhangi bir kimseye lanet ettiğini asla düşünemeyiz.
Anlayacağımız gibi..Lanetlenmek demek, mutlak anlamda huzurdan koğulmak; taşlanmak ve ebediyyen Rahmetten uzaklaştırılmayı ifade eder. Şeytan’dan gayrı,”Yaradılmış” hiç bir şey, hiç bir insan ve hiç bir kimse….hele hele hiç bir millet, şeytanın lanetlenmesi gibi bir lanet ile asla ve asla lanetlenmiş değillerdir. Eğer, böyle bir iddiayı islam içerisine sokmaya çalışırsanız, insanların kafir olmalarını da islam olmalarını da asla izah edemezsiniz. Çünkü, her insanın ve her cinnin, yaradılışı, mutlaka “Allah Teala’ya kulluk etsinler” diyedir.
Anlaşılmalı ki;
Daha yaratılmadan lanetlik olanın, kulluğu düşünülemez. Düşünülemeyen şey insan için imkansız demektir ve insan imkansız ile mükellef değildir.