Avrupa devletleri içerisinde siyasi birliğini en geç kuran ülke Almanya’dır. Gelişen sanayisi, hammadde ve pazar arayışı Almanya’yı hırçın ve saldırgan bir hale getirmişti. Demir ve kömür yataklarının bolca bulunduğu Fransız toprağı Alsas-Loren bölgesini gözüne kestirmiş ve işgal etmişti. Bu tavrı Fransa, İngiltere ve Rusya’yı birbirine yaklaştırmış, I. Dünya Savaşı’nda İtilaf blokunun oluşmasına neden olmuştu. Almanya izlediği Cermen Birliği politikası gereği Rusya’nın balkanlara inmemesi için Osmanlı’ya yakınlaşıyordu. İttihatçıların gayretleriyle bu yakınlaşma müttefik olmayı beraberinde getiriyordu. Sonuç bizim için de Almanya için de hüsran olmuştu.
Başında Hitler’in bulunduğu Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi 1933’lere gelindiğinde iktidarını perçinlemiş, bütün rakiplerini saf dışı bırakıp anayasayı değiştirmişti. Hitler kısa sürede Almanya’ya Avrupa’nın en güçlü devleti haline getirdi. Hitler, Hayat Sahası projesini devreye sokarak mevcut toprakların Almanların rahat yaşaması için yeterli olmadığını ve genişlemesi gerektiğini düşünüyor, bunun için de Rusya’ya doğru genişlemek için harekete geçiyordu. İlk adım olarak, 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal ederek atmıştı. Almanya açısında 2. Dünya Savaşı da büyük bir hüsran olmuştu.
Hitler yaşadığı yenilginin faturasını ülkesinde yaşayan Yahudilere kesiyordu. Avrupa ülkeleri içerisinde en fazla Yahudi’nin yaşadığı ülke Almanya idi. Almanya’daki silah ve mühimmat fabrikalarının büyük çoğunluğu Yahudilerin elindeydi. Savaşın en şiddetli yıllarında bu fabrikaların ağırlıklı Yahudi işçileri greve gidip üretimi durdurdular. Almanya’nın savaş sırasında böyle bir durumla karşı karşıya kalması cephelerden yenilgi haberlerinin gelmesine yol açıyordu. Hitler “Main Kampf” (Kavgam) adlı kitabında bu durumdan da bahsederek bunu asla affetmediğini belirtiyordu. Holokost denilen Nazi Soykırımını devreye sokuyor ve milyonlarca Yahudi’yi katlediyordu. Sadece Yahudileri katletmedi, Romanları da, işi yaramazlar diye Engellileri de katletti.
Arkasında insanlığın en büyük katliamını yapan bir milletin çocukları, Yahudileri Endülüs’te Hıristiyan katliamından kurtaran Osmanlıyı meclis kararıyla Ermeni Katliamı yapmakla suçlayabiliyor. Peki, Almanya’nın aklının başına gelmesi için yüz yıl geçmesi mi gerekiyordu? Şimdiye kadar neredeydiler? Tabi ki durup dururken bu aşamaya gelinmiyor. Şimdi sıralayalım. I. Dünya Savaşı sırasında Almanya ile Osmanlı Devleti müttefik idi. Osmanlı savaş ile ilgili tüm işlerini Almanlara havale etmişti. Hatırlayalım, Çanakkale’de Limon von Sanders Paşa, Kut’ül-Amare’de Colmar Freiherr vo der Goltz Paşa Osmanlı ordularının başında bulunuyordu. Almanya, Avrupa’da neden Osmanlıya yaklaşmıştı? Yeter ki Rusya Balkanlara inmesin. Anadolu’da ve Irak’ta neden vazife almıştı? Yeter ki Rusya Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya inmesin. Rusya buralara inmek için kimi kullanıyordu? Elbette Ermenileri kullanıyordu. Ermenilerin Rusya’nın oyununa geleceğini en iyi kim biliyordu? Almanya biliyordu. Bunun için ne yapmak gerekiyordu? Ermenilerin bölgeden göç ettirilmesi gerekiyordu. İşte Ermeni tehcirinin arkasındaki sebeplerden hem de en önemli sebeplerden biri de bu gerçektir. Osmanlı Ermeni katliamı yapmak istese bunu kim önleyebilirdi ki? Ekonomik açıdan büyük sıkıntılar yaşanmasına rağmen yüz binlerce insanın tehciri kolay bir şey midir? Yaşatmak istersen tehcir edersin, öldürmek istersen Almanya gibi katleder, fırınlarda yakarsın. Bu manada Almanya afkurup/havlayıp dursun.
İşin bir başka boyutuna gelelim. Almanya 1945’te 2. Dünya Savaşı bittiğinde yerle bir olmuştu. Fakat aradan yirmi sene geçmiş, Almanya büyük bir kalkınma hamlesi başlatmış, savaşa girmeyen Türkiye’den işçi almaya başlamıştı. Bizim insanımız sel gibi Almanya’ya akıyordu. Bu durum o kadar içselleştirmişlerdi ki bizim insanımız konuşurken “Bizim Almanya’da” ifadelerini rahtlıkla kullanabiliyorlardı. Kırmızı Mercedes hastalığına da oralarda yakalanmışlardı. Savaştan pes perişan çıkan bir Almanya, savaş tarihinin en büyük tazminatını ödemeye mahkûm edilen Almanya ne yapmıştı da yirmi yıl sonra büyük bir kalkınma hamlesine girişmişti. Oysa biz 1922’den beri savaşmamıştık; ama bir türlü de kalkınamamıştık. Çünkü biz insanımızın imanıyla uğraşmayı, dini, tarihi ve kültürel bağlarından kopartmayı en büyük edem olarak görmüştük.(!) Laiklik adı altındaki dinsizlik devlet terörü olarak uygulanmış, ne sanayi, ne endüstri, ne teknoloji, ne de kalkınma diye bir derdimiz olmuş. Varsa yoksa Laiklik diye diye milletin imanıyla uğraşılmış. Biz bunlarla uğraşırken elin gâvuru almış başını gitmiş. Doksan yıllık kesintili bir süreç, milletin geleceğinden çalınmış bir kalkınma, büyüme, gelişme… Şimdi bu kayıp yılların telafisine çalışılmaktadır. Almanya için en iyi Türkiye; Almanya’ya yalvarıp yakarıp silah alan, tank alan, teknoloji alan bir Türkiye. Yalvarıp yakarıp bunları alan bir Türkiye’den bunları üreten bir Türkiye’ye geçersen, sana minnetim yok dersen, artık teknoloji bende de var dersen, son umutları olan Pkk’yı açtıkları hendeğe gömersen, sen de kim oluyorsun dersen kalın kafalarının içindeki kıt akıllarına Ermeni meselesi gelir, kendilerince Türkiye’yi bir köşeye sıkıştıracaklarını zannederler. Tasarı mecliste kabul edildiğinde meclis binasının önündeki manzaraya baktığınızda Güneydoğu’da Pkk adı altında kimlerle mücadele ettiğimizi çok daha iyi görürüz. Biz aklımızı başımıza aldığımız müddetçe bunların hainlikleri ve bunların yerli işbirlikçilerinin hainlikleri bize bir şey yapmaz, yapamaz. İt ürür, kervan yürür misali…
Ömer Naci YILMAZ