Ömer Naci Yılmaz
Bu bir dertleşme yazısıdır. Sonunda da bir itiraf yer alacaktır. Peygamberimizin Mekke’de maruz bırakıldığı eziyetler aklıma geliyor. Açık davet için: “Ey örtüsüne bürünen peygamber! Kalk ve insanları uyar, Rabb’ini tanı, nefsini kötülüklerden arındır. Kötü şeylerden uzak dur.” (74/Müddessir, 1-5) emrini aldığında Kubeys Dağı’na çıkarak Mekkeli’lerin kendine olan emniyetlerini teyit ettikten sonra onları İslam’a davet etti. Dokuz yaşındaki Hz. Ali’nin dışında hepsi sırtını döndü. Tıpkı bugün Gazze’ye sırtını dönen ve Müslüman olduğunu söyleyenler gibi. Efendimiz, Allah yolunda ilk yarayı almıştı. Ama davasından vazgeçmedi. Kâbe’yi tavaf ederken üzerine deve leşleri atıldı, yine vazgeçmedi. Yine bir tavaf sırasında üzerine pislik atılmış, boğulmak istenmişti. Müslüman olmayan Mut’im bin Adiyy, Peygamberimizi müşriklerin elinden alıp evine götürmüş, üstünü temizlemişti. Taif’e sokulmayan peygamberimiz ömrünü vakfettiği Mekke’sine giremez olmuş, yine müşrik Mut’im bin Adiyy’e haber gönderip onun emanını istemiş, onun verdiği emanla da Mekke’sine girmiş ve kimse kendisine dokunamamıştı.
Yeğenine eziyet edildiğini haber alan Müslüman olmayan amcası Ebu Talip ilerlemiş yaşına rağmen yanına aldığı gençlerle birlikte Kâbe’ye gelmiş, müşriklerin Parlementosunun önünde ona dokunanı yakarım dercesine, kılıçlarını şakırtatmışlardı. Peygamberimiz hicrete kadar olmadık eziyetlere ve işkencelere maruz kalmış, yine de davasından vazgeçmemişti. Daveti karşılık bulmadığında vazgeçmiyor, kahretmiyor yine de dua ediyordu: “Allah’ım kavmimi bağışla çünkü onlar doğruyu bilmiyorlar.”
Onlar bilmiyorlar. Biz biliyoruz ki onlar Peygamberimizi öz evlatlarını bildikleri gibi biliyorlardı. Yaratanın kim olduğunu, gökten yağmuru indirenin, yerden ekinleri bitirenin kim olduğunu biliyorlardı, hem de bal gibi biliyorlardı. Aynen bugünkü dostlarının bildikleri gibi biliyorlardı. İnatları, gururları, kibirleri iman etmelerine müsaade etmiyordu. Bugün ise, İman ettiğini söyleyenler İslam’a ve Müslümanlara hakaretten geri kalmıyor, bu bizim çok zorumuza gidiyordu.
Bizim Rabbimiz size ne yaptı?
Bizim peygamberimiz size ne yaptı?
Bizim kitabımız Kur’an size ne yaptı?
Siyasal iktidara olan kinleri akıllarının ötesine geçti, hırslarını değerlerimize saldırarak çıkartmaya çalışıyorlar. Ellerinden gelse bizi bir çay kaşığı suda boğacaklar. Oysaki 1923’ten bu yana siyaseten bize yaşattıklarının binde birini biz onlra
yaşatmadık, – istesek te istemesek te biz ve onlar var- öyle bir derdimiz de, davamız da olmadı. Buna rağmen bize ve değerlerimize küfretmekten vazgeçmediler. Hani adamları, Konya milletvekili Hüsnü Bozkurt 16 Nisan 2017 referandumu öncesinde “Diyelim ki ‘evet’ çıktı, kimse heveslenmesin. Biz yine Samsun’dan başlarız, Amasya’ya gideriz, Sivas’a gideriz, Ankara’ya geliriz. Buradan İnönü’ye Sakarya’ya Dumlupınar’a… Ulan sizi İzmir’e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir’den denize dökeriz.” demişti ya, vaav bu ne kin, bu ne öfke demiş, asla onlra karşı böyle bir duygudaşlığı benimsememiştik. Zira kim oluyoruz da kimi Rbbimizin arzından sürüyoruz. Haddimizi de hududumuzu da bilirz. Biz Müslümandık ve öyle düşünemezdik, öyle de yapamazdık.
Gazze özelinde kurban olduğumuz Rabbimiz insanlığı ve bizleri Gazze terbiyesinden geçiriyor. Yıllar yılı ecnebilere gâvur demiştim ve öyle de yazmıştım da bizim Engin Hoca, deme böyle, yazma böyle derdi. Oysaki Sultan Abdülmecit dedem, 1839 Tanzimat Fermanı ile gâvura, gavur demeyi yasaklamıştı. Dedem Abdülmecit Efendi, bizim yerlileri görseydi, herhalde ne kadar da doğru bir iş yapmışız demekten kendini alamazdı. Ne yalan söyleyeyim ecnebilere, gayri müslümlere gâvur dememeye karar verdiğimde tarihler 7 Ocak 2024’ü gösteriyordu. Hâlbuki Rachel liene Corrie, ( 10 Nisan 1979 – ö. 16 Mart 2003) insanlıkta kardeş olduğumuzu bizlere öğretmişti.
Öldürüldüğü esnada Filistin’deyken tanıştığı dostu eczacı Samir Nasrallah’ın ailesinin evini yıkmaya çalışan İsrail buldozerinin karşısında duruyordu. 16 Mart 2003’te İsraill Buldozeri tarafından iki kez çiğnenerek katledilmişti. Tarihe geçecek cümlesini, İsrail zulmüne maruz kalan Filistinliler için Filistin topraklarında söyleyecekti: “Zulüm bizdense ben bizden değilim.”
“Allah’ın yarattığı bütün canlılar çok değerli olmakla birlikte, akıl ve vicdanı farklı olan insanların canlılar arasında çok daha özel bir yeri ve değeri olduğu açıktır. İnsanların hepsi de insan olarak yaratılmış olmak hasebiyle çokdeğerli olmakla birlikte, her insanın yapamayacağı büyük fedakârlık ve kahramanlık farkı gösteren üstün ahlaklı insanların da öteki insanlar arasında çok daha özel bir yeri ve değeri olduğu, insaflı idealist insanlar tarafından genel olarak kabul edilen bir gerçektir. Yüce değerlere yönelik fedakârlık kahramanı insanların hepsi de çok değerli olmakla ve kendi aralarında kıyas kabul etmemekle birlikte, kendi kişisel
ve hatta kültürel kimliğiyle uzaktan yakından hiçbir çıkar ilişkisi olmayan mazlum insanlara yardım etmek için canını bile feda etmek zorunda kalabileceği büyük riskler içeren ahlaki görevlere gönüllü olarak katılan gencecik insanların fedakârlık ve kahramanlık değerlerinin ise bu tür değerler skalasının zirvesinde olduğunun söylemek inkâr edilemeyecek olağanüstü bir hakkın ve yüceliğin teslimi olsa gerektir.” (Prof.Dr. Cafer Sadık Yaran, Zulüm Bizdense Ben Bizden Değilim kitabından)
Benim gâvur dediklerim, Gazze için ayağa kalktılar. Dünyanın büyük meydanlarında Filistin bayraklarıyla, Filistin danslarıyla gösteri yapıyorlar.
Benim gâvur dediklerim, bugün bütün dünyanın bildiği, İsveçli sosyalistlerin Filistin için yazdığı şarkıyı dinleyip yüreklerinin rotasını Gazze’ye çevirdiler. Kâbe’ye çevirmeleri yakındır inşallah.
Benim gâvur dediklerim, insanlık vicdanını harekete geçirmek için sosyal mecralarda mücadele edip zulme sessiz kaldıkları için kendi yönetimlerini kıyasıya eleştirmektedirler.
Benim gâvur dediğim, Hıristiyan Güney Afrika Cumhuriyeti, Gazze’deki Filistin halkına soykırım yaptığı gerekçesiyle İsrail aleyhine Lahey’deki Uluslrarası Adalet Divanı’nda dava açtı.
Bizim müslüman dediklerimizin dediklerine bakar mısınız?
Bana ne Filistin’den, Bana ne Gazze’den. Dalga geçerek, abla seni Gazze’de göremedik. Oh oldu, topraklarını satmasaymışlar.
Dilimize, üslubumuza hâkim olmalıyız, olmalıyız da biz de insanız, biz de kızıyoruz, biz de öfkeleniyoruz. Demeden, yazmadan geçemiyorum. Tarih bilgisi şerefli inkilap tarihi kitabını geçmeyenlere neyi nasıl anlatalım? Filistinlilerin topraklarını sattıklarını öğrendin de, o toprakları İngilizlere bırakıp gelenlenlerin kimler olduğunu niye öğrenmedin? Siz ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin, biz Gazze’yi ve Filistin’i sevmeye devam edeceğiz. Biz peygamberimiz gibi Allah’ım, onlar doğruyu bilmiyorlar diyemiyoruz. Allah’ım, onlar doğruyu biliyorlar, biliyorlar ama uyutuldukları için uyanmak istemiyorlar.
Rabbimiz; Gazze, insanlık vicdanını diriltirken, terbiye ederken, bizdekilerin de vicdanı dirilsin, onlar da Gazze terbiyesinden nasiplerini alsın. İnanıyoruz ki potansiyel olarak onlar da Müslümandır. Onlara da bizlere de şuur ikram eyle.
Hz. İsa Peygamberimiz, Rabbimiz’e kendi döneminin insanları için çok samimi, çok içten ve merhamet dolu bir yakarışta bulunmuş: “(Ya Rabbi!) “Eğer onları azaplandırırsan, şüphesiz onlar Senin kullarındır (her türlü takdir ve tasarruf Senin hakkındır); eğer onları (cehalet ve gafletleri dolayısıyla) bağışlarsan, şüphesiz Azîz olan, Hakîm olan Sensin Sen (Allah’ım).” Şayet onları azaba çarptırırsan, şüphesiz onlar senin kullarındır.” (6/ Maide, 118)
“Yaşananlar gösteriyor ki; İnsanlık, Gazze esir zannederken, dünyadaki tek özgür toprak parçası Gazzeymiş. Orada bir avuç aslan siyonizmle savaşırken, bütün dünya esaret altında hiçbir şey yapamıyor.” (Mehmet Dinçerler) Bu hakikati bizlere ve tüm dünyaya öğreten Gazzemizi yürekten kucaklıyoruz.
Aziz ve hamid olan Rabbimiz!
Biz aciz kullarını biliyorsun, tanıyorsun. Derdimizin çaresi Sensin. Gazzemize bir çıkış yolu ikram eyle.
Rabbimiz,
Mühürlenmiş kalplerin mühürlerini kır, kilitlerini aç, aç ki Müslüman olmanın, olabilmenin hazzını onlar da hissetsin, onlar da yaşasın. Zira onlar da Senin kullarındır…