Cuma , 13 Haziran 2025
Son Dakika Haberler
MİLLİ EĞİTİM denilen “DİNSİZLİK” eğitiminin KODLARI 

MİLLİ EĞİTİM denilen “DİNSİZLİK” eğitiminin KODLARI 

Ortaokul bitirmiş bir çocuğumuzu karşınıza alın ve çocuğunuzun “İslam dini bilgisi”ni ölçün.

Çocuk, İslam’ın peygamberinin Mekke’de ortaya çıktığını, bu peygamberin kabilesi ile çatıştığıni, sonra kabilesinden ve şehrinden ayrılarak Medine’ye gittiğini, Medine’de iken kendi kabilesi ile Bedir, Uhud, Hendek ve başka savaşlar yaptığını ve sonunda kendi şehri olan Mekke’yi ele geçirerek, şehrinin hakimi olduğunu ve bir süre sonra da öldüğünü…

Peygamberin ölümünden sonra dört halife dönemi diye otuz yıllık bir dönem yaşandığını ve üçüncü halife zamanından başlayarak müslümanların arasında büyük kargaşa ve hatta iç savaslarin yaşandığını… Savaşların tarih ve isimlerini …

Emeviler…Emeviler ile saltanat döneminin başladığıni…

Sonra yine iç savaşların yaşandığını…

Birbirleriyle savaşan İslam devletlerini…

Bunların hepsini köşesinden de olsa bilebilecektir.

En azından sınıfını geçebilecek kadar bunları bilecektir. Sınıfı geçmesi bunları bilmesi demek olacaktır. 

… 

Ortaokulu bitirmiş bir çocuğumuzun  “İslam” diye bildiği şeylerin tümü bunlara benzer bilgiler olacaktır.

Bu bilgilerin içinde “İslam” diye bir “din” ve bu dinin “inanç düzeni” yoktur.

Bu bilgiler ile bir kişinin bu dinin mümini olması mümkün müdür?

Mümkün değildir..

Böylesi bir kodlama ile büyümüş bir çocuk, kimliğinde, “İslam’ i sadece, kendisine öğretilmiş  bir ifade şekli olarak taşıyacaktır. Bu ifade bir kabul ifadesi olmayacaktır. Çünkü bu bilgilerin inanç değeri hiç bir şekilde yoktur ve olması da mümkün değildir.

Bu bilgiler ne anlama geliyor bir de ona bakalım.

Bu bilgiler, dini, özellikle İslam dinini, bir kargaşa ve ayrımcılık düzeni olarak kodlamaktadır. Bu kodlamaya göre din, özellikle onun da dini olan İslam dini bir kavga, kargaşa ve ayrımcılığı öngören bir karmaşa düzenidir. ”Din ve dinler olmasa insanlar gayet mutlu bir şekilde yaşıyor olacaklardı” diye bir kodlama var bu bilgilerde. 

Bu düzen reddedilmeden,  kişinin, kendi içinde dahi barışık bir düzen inşa etmesi ve bu düzeni, kendiye,  kendisinin dahi  kabul etmesi mümkün değildir. 

Bu kişinin, dışarıya olmasa bile, kendi içine ve kendi benliğine “dinsiz” olması, kaçınılmaz bir netice olur. Yani bu bilgi ve kabullerle insan, tipik bir münafık olur . 

Ki…. Çocuklarımız… Yetişkin durumları ile esasen bunun örneğidirler.

Çocuklarımız büyümüşler… Koca adamlar olmuşlar. Hatta makam ve unvanları da var.

Lakin…. 

Kimlik ve kişiliklerini milli eğitim denilen bu dinsizlik kodlaması ile oluşturdukları, dinin bir karmaşa düzeni olduğu yönündeki bu kabulleri üstüne inşa etmişler ve mensubu bulundukları halkın inanç dünyasının  sadece görgüsüzu değil aslında birer munkiri olmuşlardır.

Hele bir konuşun da görün.

Nasıl da kodlanmışlar.

Aynı kodlar ile diyelim bir inkılap tarihi ders kitabı yazalım.

Bu kitapta, bir ortaokul mezunu çocuğun bildiği şekilde…

Ülkemiz işgal edilmişti. Atatürk, Ankara’da kurduğu TBMM ile  yurdumuzu düşmanlardan kurtardı. Düşmanlar ile şu ve şu savaşları yaptı. Bütün savaşları kazandı ve cumhuriyet ilan etti. 

Cumhuriyet ilan edildikten sonra, ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için şu ve şu devrimleri yaptı. Ülkemizi kalkındırdi. Türkiye’miz, bugün Atatürk sayesinde vardır. Vb .

Çocuklarımızın cumhuriyet tarihimiz konusunda milli eğitim düzenimizden öğrendikleri bunlar. 

Ne kadar güzel değil mi? 

Lakin:

Böyle değil de… Cumhuriyet tarihimiz de mesela… Yukarıda  Peygamberimiz efendimizin anlatıldığı kodlar olacak şekilde…anlatılsa… 

Meselâ: 

Atatürk, Osmanlı devletinde bir subay idi ve Osmanlı devleti savaştan yenik çıkmıştı. Bu durumda Atatürk, devletin başkenti olan İstanbul’dan ayrılıp Samsun’a çıktı. Oradan da Ankara’ya gitti. 

Ankara’da devletin kararlarını dinlemedi ve kendine mahsus bir hareket tarzı oluşturdu. TBMM diye ayrı bir meclis TBMM hükümeti diye ayrı bir hükümet kurdu.

Bu hükümet ve meclis ile, kurtuluş savaşı dediği bir takım savaşlar yaptı ve neticede, iki buçuk milyon kilometre karelik bir devletten, kendi hükümetinin egemen olduğu 700 bin kilometre karelik bir devlet kurmayı başardı. 

Bu hükümet, kendisini, kendi milletinin geçmişinden tamamen ayırarak, Türk milletini  sanki tarih sahnesine yeni çıkmış bir halk gibi gösteren bir takım “devrim” denilen başkalaşma ve dönüşme işlerine kalkıştı..

Bu hareketlere karşı çıkan Türk ve İslam tüm unsurlar, Atatürk tarafından kanlı veya kansız şekilde birer birer yok edildiler. 

Bu süreçte, istiklal harbinin kahraman komutanları bile idamla yarglandilar ve hepsi Atatürk tarafından tasfiye edildiler.

Atatürk 1938 yılında ölünce, yerine, Atatürk’e rahmet okutacak İsmet İnönü başa geçtiyse de 1949 yılından sonra, millet, asli hüviyetine sahip çıkmanın yolunu buldu. 

… Şeklinde ve böyle anlatilsa…. Türkiye’de hiç kimse Atatürk’ü sever de hiç kimse, hiç Atatürkçü olur mu?

… Yani… Her anlatım bir kodlama ile yapılıyor.

Eğitim içinde anlatilip öğretilip de kodlaması yapılmamış hiç bir anlatım yoktur ve bizim millî eğitim düzenimiz dinsizliğin kollandığı bir eğitim düzenidir. 

Yetişmiş her nesil bu düzenin ne kadar başarılı olduğunun da ispatıdır. 

Yorum yap

Aydın Aydın *

Tüm Yazıları →
Aydın Aydın

Ayrıca Bakınız

KADININ ADI VEYA ADSIZLIĞI

KADININ ADI VEYA ADSIZLIĞI

Bizim gençliğimizde Perihan Savaş öyle namuslu idi ki başka her şeyi yapardı da mesela göğüsleri …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir