Perşembe , 21 Kasım 2024
Son Dakika Haberler
Nedir bu Boğaziçi’nde boğamıza hep düğümlenip duran fitne?

Nedir bu Boğaziçi’nde boğamıza hep düğümlenip duran fitne?

Nedir bu Boğaziçi'nde boğamıza hep düğümlenip duran fitne?

Boğaziçi Üniversitesinin anarşi ve öğrenci olaylarının başladığı bir fitne yuvası olması tesadüfi değildir. Çünkü; bu kurum ilk olarak Robert Koleji olarak 1863 yılında istanbulda kurulmuş, yönetici ve öğretmenleri Hıristiyan batı dünyasından özenle seçilerek getirilmiş gönüllü misyonerlerden ve ajanlarından oluşmakta idi. 1971 yılında Boğaziçi Üniversitesi adını alarak devlet üniversitesi oldu. Kuruluşundan bu zamana kadar kuruluş amacı doğrultusunda çalıştı. Çoğunluğu emperyalist batı dünyasının hizmetinde olacak şekilde düşmanına aşık olan mankurtlar yetiştirdi.  (Tabii ki, istisnalar kaideyi bozmaz)

Cyrus Hamlin 1811-1900 yılları arasında yaşamış bir ABD’li misyoner Papazdı. Robert Kolej Amerikalı bu papaz ile Mr. Christopher Rheinlander Robert tarafından Amerika’nın Board misyoner kuruluşu tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na Hıristiyanlığı ve kültürünü yaymak için özel misyonla gönderilmiş, 1876 yılına kadar da kurduğu bugünkü Robert Kolejinin müdürlüğünü yapmıştı.

İslam Kültür ve medeniyeti düşmanlığı yapmak için gönderilen bu adam, ABD ve kilisesi tarafından maddi ve manevi olarak sürekli desteklendi. Haçlı kin ve öfkesiyle yetiştirilmiş koyu bir misyoner olan bu Papaz kurduğu Robert Kolej’inin Rumelihisarı sırtlarına çıkarak, “Ben de Fatih’in İstanbul’u feth ettiği bu surlardan girecek ve bu milletin kültürünü buradan değiştireceğim” dediği; bu inançla Robert Kolejini kurduğu, okulun taşlarını bile Rumelihisarı’nda kullanılan taşlara benzettiği; Osmanlıya karşı başlatılan Bulgar isyanlarına bu okul mezunu Bulgar gençlerin liderlik ettiği; okulun, Osmanlı düşmanı dış güçlerin bir üssü ve ajan yuvası haline geldiği ve birçok CİA ajanının burada yetiştirildiği ve yuvalandığı tarihi bir gerçek olarak önümüzde büyük bir soru ve sorun olarak durmaktadır.

Özellikle; Türkiye’nin basın, yayın, sanat, siyaset, ekonomi… alanlarında bu okul mezunlarının aktif rol oynadığı, seçilmiş bir milletvekili olan Merve Kavakçıyı sırf başörtülü Müslüman bir kadın milletvekili olduğu için, ’’Atın bu kadını buradan’’ diye TBMM‘nde bağıran Başbakan Bülent Ecevit’in Robert Koleji mezunu olduğunu söylemek bile bu okulun kuruluş amacını nasıl gerçekleştirdiğini anlamaya yeter ve artar bile…

Robert Kolej’in kuruluş yılları ve misyonu hakkında fikir edinmek isteyenler okulun kurucusu ve ilk müdürü olan misyoner Papaz Cyrus Hamlin’in İstanbul anılarını toparladığı “Türkler Arasında” isimli kitabı okuyabilir. Kendisinin ne mal olduğunu, bu okulun da ne işe yaradığını oradan daha iyi öğrenebilirsiniz.

Bu Kolej ve uzantısı olan Üniversite Müslüman ve İslam düşmanı insan yetiştirmek üzere Haçlı misyonerlerce kurulmuş ve bugünde aynı misyon çizgisinde  Türkiye’nin başı her sıkıştığında, zor ve sıkıntılı duruma düştüğünde ajan ve provokatörlerin yuvası olarak Türkiye karşıtlığında başat rol oynamıştır.  Bu okul ilk açıldığında yöneticileri, öğretmenlerinin çoğu CİA ve İngiliz M16 ajanlarından oluşmakta idi. Özel yetiştirilen  ABD, İngiliz ajanları ile Bulgar Ermeni, Rum ve Yahudi… gibi onlara taşeronluk yapan azınlıklardan oluşmakta idi. Osmanlıya karşı iç ayaklanmalarda bulunanların, isyancı Bulgar, Ermeni ve Rum çetelerinin kurucularının ve üyelerinin çoğu bu okuldan yetişen öğrencilerdi.

Türkiye’deki anarşist öğrenci olayları bu ve buna benzeyen Orta Doğu Teknik Üniversitesinden başlayarak veya başlatılarak ülke geneline yayılmaya çalışıldı. 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, hatta; 15 Temmuz FETÖ darbecilerinin yuvası haline getirmişti. Bu üniversiteler ‘’Demokrasi, Özgürlük, Bağımsız Üniversite… vs’’ adına zaman zaman Mao’cu, Marksist, Leninist kominist-devrimci, Solcu, Ataistlerin serbestçe at oynattıkları karargahlar olarak kullanıldı. Bunların arkalarında hep ABD, İngiliz istihbaratı vardı. Kapitalizme karşı olan devrimci ve solcular kapitalizmin başını çeken Amerikan ve batılı istihbarat örgütlerinin kuklası ve oyuncağı oldular. Bugün de aynı yanlışları yaptıkları için tarih tekrar ediyor. BAŞKAN Erdoğan karşıtlığı militan devrimcileri, solcuları, sosyalist ve ataistleri Amerika’nın oyuncağı haline getirmiş sokaklara dökmekte. Türkiye’nin büyümesi, güçlenmesi ve kendi kendine yeten üreten ve pazarlayan bir devlet olmasını istemeyen güçler cahil, heyecanlı, batıyı ve batılı düşünce akımlarını kıble edinmiş gençleri her zaman olduğu gibi gaza getirerek bir fitne ateşi tutuşturmak ve onları bu ateşin odunu olarak kullanmaya çalışıyor.

İslam ve Türkiye düşmanı azınlık bir gurubun ‘’Boğaziçi Üniversitesine yeni atanan Rektörü istemiyoruz’’ diye gezi olaylarında olduğu gibi isyan provaları yapmaları, marksist, solcu ve ne idüğü belirsiz devrimci gençleri Amerikan emperyalizmine uşaklık yaptırarak polisimize, askerimize saldırmakta, meşru hükümeti ve yönetimi devirmek için piyon olarak kullanmaktadır.

BDP, CHP, İyi Parti ve hatta; SP  gibi siyasi oluşumların kin ve öfke kokan refleksleriyle  bu oyuna tempo tutmaları, bu anarşist şaşkınlara ‘’Hele helecilik yapılmaları’’ affedilmez bir hatadır. Kılıçdaroğlu’nun ise bu Bremen Mızıkacılarına orkestra şefliği yapması muhalefet değil bu ülkeye ve insanına yapılan en büyük bir ihanettir.

Milletimiz bu zır deli, zibidi ’’Z’’ kuşağının ve onlara hamilik yapan ‘’X’’ güçlerinin bu millete yaptıklarını asla unutmayacaktır. Bir gün hesap vakti geldiğinde Hakkın adaleti önünde bütün bunların hesabının ince ince sorulacağı ve cevaplarının derin derin alınacağına adım gibi inanıyorum.

Tarih; bunları asla unutmaz, affetmez ve defterine yazar. Milletimiz; bu numaraları asla yutmaz, hainleri ayakları altına alır ve zamanı gelince paspas gibi ezer.

‘’Biz, Maveraunnehir’den kanterler içinde koşup gelen atlarız

Tarih sahifelerini bir bir özenle katlar

Saklarız yüreğimizde bir vebal gibi

Kime, ne zaman hesap soracağımızı, elbette hesaplarız.’’

Arif Altunbaş, Haber 7

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Karanlık aydınlar ve yerli yabancılar

Karanlık aydınlar ve yerli yabancılar

Arif Altunbaş Türkiye gibi kendi kimliği, benliği, medeniyeti ve kültüründen koparılmak istenen ülkelerde, “aydın” kavramı, …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir