Ahh ah… neydi o eski günler.
Höt! Dedik mi kimsenin ‘gık’ı çıkmaz herkes sus pus olurdu.
Başbakan, meclis, bakan vs. de kim oluyormuş.. her yerde bizim borumuz öterdi.
İhale varsa bizimdi..
Seyahat bizim hakkımızdı.
En güzel yerlerde oturup en nefis yemekleri biz götürürdük. Kahvemizi içerken ne yediğimizi yazar.. hesap ödeyecek yerde bir de üste para alırdık.
Bankalar
Medya
Bürokrasi hepsi ama hepsi önümüzde ceketini iliklerdi. (Restorant sahipleri de aynı şekilde. Yoksa ‘Mutfağında böcek gördük’ dedik mi.. o restoranın başına neler geleceğini söylememe gerek yok)
Bir gün
Meclis kendini bir şey sanmıştı da.. başörtüsünü serbest bırakmaya kalkmıştı.
Bir manşet attık. Tak! İşlem tamam…
Acemi milletvekilleri o güne kadar her şeyin mecliste halledildiğini sanıyordu.
Bir manşet kadar yetkileri ve yaptırım gücü olmadığını bilmiyorlardı.
‘411 el kaosa kalktı’ dedik, o anda hoşafın yağı kesildi.
Böylece
Kazın ayağı nasılmış öğrendiler.
– Nasılmış?
– Perdavi…
– Yani meclisten daha mı etkiliydiniz?
– Evet!
– E hani Türkiye Büyük Millet Meclis yasama yürütme falan…
– Sen öyle san
– Bu ülkede meclisin de Cumhurbaşkanının da üstünde de bizim borumuz öter…
– Di
– Evet, maalesef öterdi
– Şimdi ne oldu?
– Şimdi köprülerin altından çok sular aktı.
Uzun adam meydana çıktığından kelli artık borumuz ötmüyor. Köprü yapılmasın diyoruz. Yapıyor… Yetmiyormuş gibi inadına Avrasya, Marmaray, çevre yolları, üç katlı tünel, Osman Gazi, Yavuz Sultan Selim, Çanakkale… Ay nefesim tükendi.
– Devam et, dinliyorum
– ‘İstanbul Havalimanına gerek yok..’ diyoruz. Jet hızıyla onu da yapıp bitiriyor. Bari ismini Atatürk Havalimanı koysaydı
– Yahu hem yapılmasına karşısın, hem Atatürk ismi konsaydı diyorsun. Sana göre orası uygun bir arazi de değil, pist durduk yerde çöküyor.. uçakların iniş-kalkışı kuşların göç yolunu engelliyor.. ağaçlar kesilerek doğa katlediliyor… du.
Yani siz böyle diyordunuz… Böyle çürük çarık bir havalimanına Atatürk ismi verilir mi?
– Yahu sende her şeyi yüzümüze vuruyorsun!
– Neyse… Peki, şimdi neden bu kadar kederlisin
– Baksana İstanbul Kanalı’nı yapacağım diyor.
– İyi ya. Ülkemizin menfaatine olan bir projeye niye karşı çıkıyorsun?
– Yahu biz İngilizlere bi sürü söz verdik.
Onlarla Lozan Montrö vs. yi imzaladık. Yani başrolde onlar vardı.
Buna karşılık
Bugüne kadar bu ülkeyi ‘keyfe me yeşa..’ yönettik. Karışan olmadı.
Şimdi bu proje de hayata geçerse onlara ne diyeceğiz? Montrö ne olacak?
Bize
Yukarda saydığım bu kadar imtiyazı bedava mı verdiler sanıyorsun?
Lozan’da 12 adaları istemedik.
Hatta verdiler de biz almadık.
2. Dünya savaşında tekrar teklif ettiler yine istemedik.
Onların buna karşı istedikleri tek şey Almanlarla alış-verişi kesmek.
Almanlara yaptığımız krom vb. madenlerin satışını durduracaktık.
‘Aman aman!..’ dedik.
‘İstemeyiz! Azıcık aşım ağrısız başım’ dedik.
Bu kadar Türkiye neyimize yetmez…
Şimdi uzun adam kalkmış tee Fizan’a gidip anlaşmalar yapıyor…
Akdeniz’i ortadan bölüp ‘Ben de varım!..’ diyor.
Suriye’de Irak’ta operasyon yapıyor, Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arıyor.
NATO’ya meydan okuyup S-400 alıyor.
En önemlisi
İHA SİHA tank top tüfek vb. yerli silah üretiyor.
Biz kimiz ya!
Montaj sanayi neyimize yetmez.
Hadi makarna gazoz fabrikası da neyse…
Ama uzun adam yerinde durmuyor ki!
Şimdi de kalkmış Pasifik Okyanusunda bulunan Maleysiya mı, Malazita mı, Malezya mı her neyse ile bir sürü anlaşma yapıyor.
Ne işimiz var Fizan’da Pasifikte?
Ne oluyoruz!!!
İngilizlere böyle mi söz vermiştik?
Ayıp oluyor ama…
17.12.2019
Emin Batur