Tarih; Firavun soylular ile ezilenler arasındaki mücadeleden ibarettir.
Sadece Allaha güvenen İbrahim ile her şeye hakim olduğunu zanneden Nemrut’un, köleleştirilen Beni İsrail ile kendini ilah sanan Firavun’un, mütevazi Truvalılar ile azgın Yunanlıların, sakin Lidyalılar ile saldırgan Perslilerin, tüccar Fenikeliler ile istilacı Romalıların, göçebe Türkler ile işgalci Çinlilerin, Bedevi müslüman Araplar ile kibirli Bizanslıların, cahiller sürüsü Moğollular ile medeni Selçukluların… yani efendiler ile kölelerin veya köleleştirilmek isteyenler ile kendini efendi sayanlar arasındaki mücadeledir insanlık tarihi. İnsanlık bu çağda da bu tarihin devamını yaşıyor, gelecekte de bu süreç aynen devam edecek…
Bu mücadelede en büyük rolü din, ekonomik cazibe, güçlünün güçsüz üzerinde baskı ve sömürüsü veya güçsüzün güçlünün baskı ve sömürüsünden kurtulmak, özgür ve bağımsız olmak güdüsü oynuyor.
Geçmişin derin, geniş ve uçsuz bucaksız tarih bahçesine sakince girip hırs, saplantı, öfke ve kinden arınarak düşünün! Kendi tarihinizi hatırlayın önce ! Milletlerin tarih bilinci bu mücadelelerin acı ve tatlı gerçeklerinden damıtılarak elde edilen ve bize kadar gelen emanet bir bal kovanına benzediğini göreceksiniz.
Eğer; toplumun liderleri ve bilgeleri çağlarca elde edilerek sahip olunan bu tecrübeyi milletinin ve insanlığın sunabilmişse o toplum bir güç ve kuvvet, bir dinamik ve sinerci ortaya koyabiliyor. Bunu başarıp, kontrole edip yönlendirebilen devletler ve milletler toplumsal değişimlerini ve devrimlerini kolaylıkla gerçekleştirebiliyorlar.
Liderler ve toplumlar ben merkezli bir hortumun cazibesine kapılarak oraya buraya savrulurlar ise; o ülke baştan başa bir kaosun ve anarşinin, yıkımın ve parçalanmanın içine düşebiliyor. Bir müddet sonra veya hemen kenarda fırsat kollayan leş kargaları ve akbabalarına yem olabiliyor. Veya güce ve kuvvete tapan kent soylu firavunların işgal ve istilasına uğrayabiliyorlar.
Bu istila ve işgal baskınından sonra ne o millet ve toplumun elindeki varlıkları, ne de tarih boyu biriktirdikleri tecrübeler bir işe yaramıyor. Bu birikimler büyük bir ihtimal ile işgal ve istilacı iki ayaklı vahşi ayılara ziyafet ve ikram oluyor.
İmparatorluklarının en güçlü bir döneminde Finikeliler ile amansız savaşlara giren Romalılar defalarca Kartacalılarla savaşırlar. Ama; bir türlü nihayi bir zafer de ulaşamazlar. Zaman zaman da Kartacanın savaşçıları karşısında yenilirler.Bu psikoloji Romalılar üzerinde öyle bir etki bırakır ki, senatoda kürsüye çıkan her hatip konuşması bitince yumruğunu sıkıp havalara kardırarak ‘’Kahrolsun Kartaca ve Hanibal ’’ diye bağırarak kürsüden iner.
Zamanımızın Roması şüphesiz dünyaya hükmeden ABD dir. Kendisini çağdaş Roma İmparatoru Julis Sezar gibi gören Trump ve yandaşları da her konuşmalarından sonra; ya Çin, ya Rusya, ya da Türkiye, İran ve Kuzey Koreye meydan okuyarak öfke, kin ve nefretin sarmalında sağı solu tehdit ederek kürsüden iniyorlar.Ne yazık ki, karşılarında kendileriyle savaşacak ne bir Kartaca, ne de bir Hanibal var.
İslami tarih bilinci bize birgün ezilenlerin ezenler üstünde bir üstünlük sağlayacağından , efendiler ile kölelerin yer, konum ve pozisyon değiştireceğinden bahseder. Üstün gelecek olanlar Firavun soylular ve onların varisleri değil, bedevi de olsa, taşralı da olsa Rabbimiz zayıffakir fukara da olsa Hak ve Hakikatten, vahyin çizgisinden sapmayanların olacağını vadeder.
Türkiye de ve İslam aleminde şimdi inanan ve inancını zamana ve mekana hakim kılmak isteyen müslümanlarla azgın Firavun soylular ve onları taklit eden sapkın ve şaşkın kent soylular arasında adı konmamış bir savaş sürmektedir.
Millet olarak batıya ve batıla karşı verdiğimiz bu mücadele ile zaman zaman siyasi, ekonomik, askeri olarak millet olarak bu savaşın tahribatını yaşıyoruz. Özgür, bağımsız ve Yeniden Büyük Türkiye oluncaya kadar bu sinsi, bu alçak, bu adi savaş sürecek. Onun için hep bu bilinçle yaşamalıyız.
Arif Altunbaş, Haber 7