Yahya Düzenli duzenliyahya@gmail.com
Tarihi 4 bin yıl derinliğe kadar götürülen Trabzon’da şehrin tarih, kültür, mimarî, sanat, vs.’ne dair bugüne kadar dört kitap/eser ortaya koyamayan Trabzon Büyükşehir Belediyesi nihayet skandal bir kitapla karşımıza çıktı. Geçtiğimiz ay yayınladığı “Ali Şükrü Bey-Hürriyet uğruna 39 yıl” isimli bu kitap maalesef büyük şehid Ali Şükrü Bey’in ruhunu muazzep etti.
Evet skandal… Yâni rezalet…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakanlığı döneminde seçim ve açılış mitinglerinde (23 Kasım 2013, 23 Mart 2014 ) iki kez geldiği Trabzon’da üzerinde ısrarla durarak bahsettiği ve “gençlerin örnek alması gerektiği”ni söylediği şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey’i kullanarak Cumhurbaşkanı’na şirin görünmek isteyen Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin siyasî iradesi, ortaya koyduğu skandal kitapla hem şehrini, hem temsil ettiği siyasî zihniyeti, hem de bu büyük şehidini itibarsızlaştırdı.
Son ayların yaygın kavramıyla “algı operasyonu”na tam bir örnek olacak şekilde hazırlanmış “Ali Şükrü Bey” kitabı, Ali Şükrü Bey’in ruhuna, şahsiyetine, mirasına, davasına, mücadelesine açılmış bir cephe adeta… Hem de ne yaptığının, neye sebep olduğunun farkına varmayan Ak Parti’li Trabzon Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan bir cephe…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ali Şükrü Bey’e dair 23 Mart 2014 tarihli Trabzon mitingindeki cümlelerini hatırlatalım:
“… bugün Trabzon’da aslında Türkiye’de ne yapılmak istendiğini sizlere açık açık aktarmak istiyorum. Trabzonlu bir kahraman, Trabzonlu bir yiğit, bir şehit üzerinden Türkiye’de oynanan oyunu sizlere anlatmak istiyorum. Gençler bunu bilmeyebilir, istiyorum ki onlar da bunu öğrensinler.
Ali Şükrü Bey Trabzon’un Meclisteki ilk mebusuydu, 23 Nisan 1920’de Meclis açılırken Trabzon’u temsil etmek üzere oradaydı. Ali Şükrü Bey Osmanlı’nın kahraman bir subayı olduğu kadar, ilk Meclisin de en yürekli vekillerinden biriydi, her türlü haksızlığa karşı çıkıyordu, esarete, korkaklığa, geri adım atmaya asla tahammülü yoktu. Meclis kürsüsüne çıkıyor, kalbinde olan neyse onu söylüyor, hakkı haykırıyordu. Ne yaptılar biliyor musunuz? Bu kahraman Trabzonluyu bir gece tam 91 yıl önce 27 Mart gecesi Ankara’da alçakça şehit ettiler.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuşmasından dört ay önceki (23 Kasım 2013) Trabzon konuşmasında da; ” “Gençler sizlerden rica ediyorum, gidin Trabzonlu Ali Şükrü Bey’in hayatını okuyun. On yıllar boyunca bu millete dayatılan kelimelerin, kavramların, yaşam tarzlarının ne kadar sun’i, ne kadar yapay, ne kadar yeni, ne kadar anlamsız olduğunu göreceksiniz….” demişti.
Cumhurbaşkanı böyle söylüyor ama Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin KTÜ Tarih bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Necmettin ALKAN ve Doç. Uğur ÜÇÜNCÜ’ye hazırlattığı “Ali Şükrü Bey-Hürriyet Uğruna 39 Yıl” başlıklı kitap, bazen îmâlı bazen da hiçbir kaynağa istinat etmeden ortaya koyduğu indî/subjektif görüşleriyle aksini söylüyor. Adeta Cumhurbaşkanı’nı yalanlamak istercesine 330 sayfalık bir kâğıt yığını olarak boy gösteriyor.
Söz konusu kitabın tanıtımı 27 Şubat 2015’te büyük şaşaalarla “Ali Şükrü Bey adlı kitap için tanıtım ve imza günü yapıldı Büyükşehir Belediyesi’nden önemli bir kültür hizmeti daha..” mottosuyla Büyükşehir Belediyesi’nin internet sayfasında şu şekilde duyuruluyor:
“Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak yayım hayatına kazandırdığı ve 39 yıl gibi kısa bir sürede Türk siyasi tarihine damga vurmuş Ali Şükrü Beyi’ni hayatının ve mücadelesinin anlatıldığı Ali Şükrü Bey adlı kitabın tanıtımı ve imza günü yapıldı. 2. Trabzon Kitap Günleri etkinlikleri kapsamında Hamamizade İhsan Bey Kültür Merkezi’nde yapılan söyleşi ve imza gününde Ali Şükrü Bey’in hayatını ve mücadelesini kaleme alan Prof. Dr. Necmettin Alkan ve Doç. Dr. Uğur Üçüncü, Trabzonlu kitapseverlerle birlikte oldu. 1. Baskıda 6 bin adet basılan ve ücretsiz olarak dağıtılan Ali Şükrü Bey isimli kitap önemli bir kaynak eser olarak kütüphanelerdeki yerini alıyor. “
Tam bir “merd-i kıptî şecaati” arz eden ifadeler…
Siyasî ikbal ve zorlamalarla hazırlattırıldığı gözden kaçmayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan bahsetmese belki ismini bile bilemeyeceğiniz, dava ve mücadelesinden habersiz olduğunuz şehrinizin şehidine karşı işlenmiş bir cinayet: Ali Şükrü Bey kitabı.
Çok mu abartıyoruz?
Kitabı okuma zahmetine katlanabilirseniz işlenen cinayetin boyutlarını da görürsünüz.
Her şeyden önce müthiş bir özensizlikle hazırlanmış, baştan aşağı yazım, ifade ve tarih yanlışlarıyla dolu bir kitap. Buna rağmen kitabın girişinde, “kerameti kendinden menkul” kitap yazarları, “…elinizdeki bu çalışma ise, Ali Şükrü Bey’in hayatının tamamını bütün yönleriyle ele alan ilk önemli akademik ve araştırma eseri olma iddiasındadır. Hayatı, öldürülmesi, fikirleri, faaliyetleri, yayıncılığı ve ittihatçılığı gibi konular bağlamında Ali Şükrü Bey’in hayatı bütün yönleriyle ele alınıyor. Muhtevası çok zengindir.” diyerek çok iddialı bir
çıkış yapıyorlar. Oysa bilim adamı olduklarını söyleyen ve çok iddialı sözler sarfeden bu yazarların hiçbir bilimsel ölçü, birinci elden kaynak ve referansa müracaat etmemeleri, bazı galiz iddialarını bile belgeleyip temellendirememeleri tarihçi sıfatıyla mütenasip olmayan bir ilmî seviyenin önemli bir göstergedir.
Kitap yazarlarının Ali Şükrü Bey’in dâvâ ve mücadelesine ne kadar uzak olduklarını satır aralarından kolaylıkla anlayabiliyoruz. Zira Ali Şükrü Bey’e bir türlü “şehîd” denilemeyen, sürekli “öldürüldü” ifadesi kullanılan kitapta “kim veya kimlerin tarafından öldürtüldüğü’ne dair hiçbir ifade yok. Erken cumhuriyet döneminde Ali Şükrü Bey cinayetine dair hatıratlar bugün elimizde olmasına rağmen, “yarın ne olacağı belli olmaz, dönem değişir, başımıza bir iş gelir” korku ve endişesiyle olsa gerek, cinayetin fail-i meşhuruna dair imalı da olsa hiçbir adres gösterilmiyor.
Israrlı Ali Şükrü Bey’in İttihatçı ve Enver Paşacı olduğu tezini hiçbir delil göstermeden ispata girişen sayın yazarların bu gayretine bir mana veremiyoruz. Verebileceğimiz tek mana şu olabilir: Bugüne kadar Ali Şükrü Bey birileri tarafından yok sayılmış ve tarihin dışına çıkarılmıştı. Bugün ise, yok sayma yerine, “suyun bu yakasından” bir itibarsızlaştırma operasyonu başlamıştır!
Kitapta önsözü bulunan Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Orhan F. Gümrükçüoğlu’nun kitabı okumadığı anlaşılıyor. Çünkü kitabın muhtevası Gümrükçüoğlu’nun; “milletin meclisinde sürdürdüğü tertemiz mücadelesinin en parlak döneminde şehadet şerbetini içen bu mümtaz şahsiyetin ömür kitabesini, bu toprağın evlatlarına öğretmek ve nesilden nesile aktarılmasını sağlamak ulvi bir görevdir” cümlelerini yalanlar nitelikte.
Skandal kitaptan skandal bir örnek verelim…
“…Ali Şükrü Bey’in bu ifadelerde belirttiği ‘Enver Paşa ile şu ana kadar görüşmedim’ iddiası gerçek dışı gözükmektedir. Zira Ali Şükrü Bey’in Enver Paşa ile çekilmiş bir fotoğrafı bulunmaktadır. Bu fotoğraf onun Enver Paşa ile ilişkisinin olduğunun kanıtıdır. Batum’da çekilen fotoğrafta Ali Şükrü Bey ile birlikte, Ziya Hurşit, Enver Paşa ve birkaç arkadaşı bulunmaktadır. Ali Şükrü Bey’in Enver Paşa’yı yurda sokma düşüncesinde olan Trabzon’daki İttihatçı erkan lehine faaliyetleri, Mustafa Kemal Paşa’nın sıkı muhaliflerinden olması ve Enver Paşa ile Batum’da çektirdiği fotoğraf düşünüldüğünde böyle bir mektubun doğru olması ihtimal dâhilindedir…” (Kitap, sh. 266)
Yukarıdaki satırlar eğer bizde değil de Öatıda bir bilimsel araştırmada yer alsa, isimlerinin önünde Prof. ve Doç. unvanı bulunan mevzubahis yazarların bu akademik ünvanları geri alınır ve bir daha Üniversiteye girmeleri yasaklanırdı herhalde. Bizde ise belki taltif bile edilirler (!)
Niçin mi? Anlatalım…
1. Enver Paşa’nın ne hatıralarında, ne mektuplarında ne de Enver Paşa ile ilgili belgelerin herhangi birisinde Ali Şükrü Bey’in kendisiyle görüştüğüne dair bir bilgi bulunmamaktadır. Zaten Ali Şükrü Bey de Meclis kürsüsünden “Enver Paşa ile görüşmedim” diyor. Kitap yazarları ise “görüştü” diyerek Ali Şükrü Bey’i yalancılıkla suçluyorlar.
2. Mevzubahis kitabın Kitap yazarı tarihçilerin Ali Şükrü Bey’in Enver Paşa ile görüştüğüne dair en önemli delilleri olan “Batum’da çekilen fotoğraf” (sh. 313) olduğunu iddia ettikleri fotoğraf, Batum’da değil 1920 yılında Bakü’de, Doğu Halkları Kurultayı’nda çekilmiş bir fotoğraftır.
Bitmedi…. Bu fotoğrafta Enver Paşa’nın yanında Ali Şükrü Bey olarak gösterdikleri şahıs ise Ali Şükrü Bey değil, Ankara Hükümeti’nin Batum Şehbenderi, yani Konsolosu olan Dr. İbrahim Talî (Öngören) Bey’dir. Yakın tarihle az-çok ilgili olanlar Dr. İbrahim Tali Bey’in bu Kurultay’da gözlemci sıfatıyla bir konuşma yaptığını (4 Eylül 1920) bilirler. Paşa’nın diğer yanındaki kişi ise, Emniyet Umum Müdürlüğünde, Halep ve Bursa valiliklerinde bulunmuş olan Azmi Bey’dir. Ayrıca kitap yazarlarının bir diğer yanlışları; fotoğrafta bulunduğunu söyledikleri Ziya Hurşit’in ne söz konusu kurultaya katıldığını, ne de fotoğrafta bulunduğunu bilmemeleridir. Bizde tarihçilik, yanlış yerden yanlış makasla işte böyle oluyor(!)
Ali Şükrü Bey’i ittihatçılık ve Enver Paşacılıkla suçlamakta dahi yeterli maharet sahibi olamayan, sarılacak tek delil olarak Enver Paşa’nın yanındaki şahsı Ali Şükrü Bey’e benzeten ve bunun üzerinden yakın tarih okumaları yapmaya ve sonuçlar çıkarmaya çalışan bu bilim adamlarının halini görünce sadece VEYL! diyoruz. Kendilerine bundan sonraki tarihî fotoğraflardaki şahsiyetleri tanımaları için “hâzık bir göz tabibi”ne görünmelerini tavsiye ediyoruz (!)
Merak edenler Kurultay’a Azerbaycan delegesi olarak bizzat katılan Şevket Süreyya Aydemir’in Enver Paşa isimli kitabının 3. Cildinin 548. sayfasına bakabilirler! Ayrıca Türk Tarih Kurumu’nun yayınladığı “TKF’nin kuruluşu ve Mustafa Suphi” isimli eserin 162, 163. Sayfaları ile kitabın ‘fotoğraflar’ bölümüne de bakabilirler. Bir başka kaynak olarak da Dr. Fethi Tevetoğlu’nun “Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler” adlı eserinin 349-362 sayfalarına bakabilirler.
Tarihî bir fotoğraftan bir skandal hüküm çıkaran bu bilim adamlarının Üniversite kürsülerinde hâlâ nasıl tarih dersleri verebildiklerine hayret ediyoruz!
3. Kitabın bütününde delilden yoksun iddialarla, “Ali Şükrü Bey’in ittihatçı olduğu ve mecliste ittihatçıların sözcüsü olduğu” tezi işlenmiştir.
Kitabın bir yerinde (s. 255) “Ali Şükrü Bey’in İttihatçılığı ve İttihatçılarla ilişkileri tartışmalıdır… Ali Şükrü Bey’in İttihat ve Terakki’ye katılıp katılmadığını ortaya koyan kesin verilere sahip değiliz. Bununla beraber İttihat ve Terakki Cemiyeti ve yan kuruluşlarına mensup kişilerle yakın ilişkiler kurmuş, hatta kendisi de bu kuruluşlar içinde çalışmıştır.” denilirken, başka sayfalarda ise Ali Şükrü Bey’in ittihatçı olduğu belirtiliyor.
İşte çok sayıdaki bu tezat ve tenakuzlardan bazı alıntılar:
“Ali Şükrü Bey Trabzon’daki gelişmelerde tavrını muhalif ittihatçı arkadaşlarından yana koymuştur. Trabzon’daki İttihatçıların endişe ve itirazlarını TBMM’ye taşımıştır.” (s. 121)
“TBMM’de bulunduğu sürede Trabzon’da iktidara muhalif olan İttihatçılarla yakın ilişki içerisinde kalmıştır… Trabzon’daki ittihatçıların TBMM’deki en önemli sesi olmuştur.” (s. 173)
Kitabın ilerleyen sahifelerinde Ali Şükrü Bey’in “İttihatçıların TBMM’deki sesi” olduğu iftirası nakarat gibi aynı cümlelerle tekrarlanmıştır:
“…Tan’da yayınladığı yazılarıyla TBMM’deki muhalefetini Meclis dışına taşımıştı. TBMM’de bulunduğu süre içinde Trabzon ve çevresindeki İttihatçılarla bağlantısını sürdürmüştü. Onların TBMM’deki sözcüsü olmuştu.” (s. 215)
Bilinçaltlarındaki hükme delil bulamamalarının verdiği telâşla böylesine savruk hükümlere başvuran yazarlar kendi tezat ve tenakuzlarının bile farkında değillerdir.
Kitaba ‘özellikle’ koydukları “Ali Şükrü Bey’in ittihatçılığı ve ittihatçılarla ilişkisi” (s. 255) başlıklı yazı ise bir tarihçinin kaleminden çıkmaması gelen, hiçbir belge ve delil içermeyen, dolgu malzemelerinden ibaret, tenakuzlarla dolu zorlama bir metin niteliğindedir.
4. Bu gayret, acaba, Mustafa Kemal-Enver Paşa rekabetinde/çekişmesinde Ali Şükrü Bey’in Mustafa Kemal’e olan öfke ve muhalefetinden yola çıkarak onu Enver Paşa taraftarı göstermeleri, acaba bilinçaltlarındaki “Kemalizm sendromu”nun bir dışavurumu olabilir mi?
Bu meyanda, mevzubahis kitabın ilgili satırlarına bakın:
“Ali Şükrü Bey TBMM’deki faaliyetleriyle muhalefetin başta gelen simalarından biri iken, aynı zamanda Trabzon’daki Enver Paşa taraftarı İttihatçıların Meclisteki en önemli destekçilerinin başında gelmişti. Bu anlamda onu Enver Paşa fraksiyonuna ait ittihadçı olarak tanımlamak-ittihadçı düşmanı söylemine göre- daha çok kolaydır. Zaten naçizane görüşüm, onun askerliğinden itibaren İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne girdiğidir…”
İlmin, idrakin, insafın, vicdanın ve tarihin çarpıtılmaktan da öte yerle bir edildiği böyle bir hüküm nasıl verilebilir? Ali Şükrü Bey’in İttihatçı olduğuna dair ortada hiçbir belge olmamasına rağmen bu satırları yazabilen adamlara ne yazık ki tarih profesörü, doçenti ünvanı verilebiliyor ve kendilerine yazı/kitap hazırlattırılabiliyor!
Trabzon Büyükşehir Belediyesini bir kez daha tebrik (!) ediyoruz!
5. Ali Şükrü Bey’le ilgili Enver Paşacı bir algı oluşturmak için İdman Mecmuası’nın kapağındaki Enver Paşa fotoğrafını da kitaba dahîce(!) yerleştirmişlerdir!
6. Bugüne kadar bilmediğimiz daha ne keşiflere şahit oluyoruz(!) 1918’de Trabzon’da yayınlanmaya başlayan “İstikbal” Gazetesi’nin İttihatçıların yayın organı olduğunu ilk defa bu yazarlardan öğreniyoruz!.. Oysa biz bu gazetenin Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti’nin yayın organı olduğunu biliyorduk.
7. Kitabın tarihî fotoğraflar bölümünde (sh. 321) Ali Şükrü Bey’in cenaze fotoğrafının altındaki skandal ifadelerden dolayı akıl çıldırmasın da ne yapsın! Fotoğrafın altındaki ifade aynen şöyle:
“Ali Şükrü Bey’in cesedi İnegöl üzerinden Trabzon’a nakledilmişti. 5 Nisan 1923’te İnegöl’de vapura konulmadan önce çekilmiş fotoğrafı..”
“İnegöl’de çekilmiş” bu fotoğraf vesilesiyle de öğrendik ki Ali Şükrü Bey’in cenazesi İnegöl üzerinden Trabzon’a nakledilmiş (!) Bugüne kadar (bu kitabın yazarı iki beyefendi dışında) hiç kimse İnegöl’deki denizi görememiş! Politikacıların iç kara parçalarına deniz getirecekleri vaadini duyduk da tarihçilerin İnegöl gibi bir iç kara parçasına vapur yanaştırmaları Fatih Sultah Mehmed’i dahi kıskandıracak bir icraat! Bu ne baştan savma iştir, tarihçiliği hafife alma tavrıdır böyle…
Tarihin taammüden veya tecahülen bu derece tahrif ve maskara edildiği başka bir ülke var mıdır acaba?
İnsanda biraz tarih ve ilim adamı haysiyeti varsa bu ifadeler karşısında insan utanır ve özür diler!
Doğrusu şudur: Ali Şükrü Bey’in cezanesi İnegöl değil İnebolu üzerinden vapurla Trabzon’a gönderilmiştir. Bu vahim cümleler de gösteriyor ki; yazdıklarını tekrar okuma, kontrol etme zahmetine katlanamayan tarihçilerin Ali Şükrü Bey’le ilgili 330 sayfalık kitabı kalemle değil ‘makasla yazdıkları’na hükmetmemek mümkün değil!
8. Bir skandal yanlış daha: Kitabın “Nasıl Öldürüldü?” (Sh. 52) bölümünde Ali Şükrü Bey’in 27 Nisan 1923’te öldürüldüğünü öğrenmiş bulunuyoruz. Oysa cenazeyi “5 Nisan’da İnegöl’den” nakletmişlerdi. Yani daha Ali Şükrü Bey ölmeden cenazesi nakledilmiş… Aynı bölümde iki kez tekrarlanan 27 Nisan 1923 tarihine bakınca bu tarihçilerimizin böylesine bariz yanlışları nasıl yapabildiklerine şaşırıyoruz. Trabzon için böylesi önemli bir şahsiyetin hayatıyla alâkalı olarak tarihe ancak bu kadar özensiz not düşülebilir.
Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923’te şehid edilmiştir. Konuyla ilgili herkesin bileceği yakın tarihe ait bu bilgiyi sayın Prof. Ve Doç.larımızın bir aylık önemli bir süreyle ve mükerreren yanlış yazabilmelerini herhalde tarih literatürümüze yeni yorumlar getiren bir açılım olarak anlamak gerekiyor (!)
Bu satırları okuyunca aklımıza şu fıkra geldi: Her şeyi bilen bir kahvehane allâmesi kahvede “Kurban” hikâyesi anlatıyor:
“Çocuğu olmayan Hazreti İsa Allah’a, “yarabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ diye dua etmiş. Hazreti İsa’nın duası kabul olmuş. Allah bir kız çocuğu vermiş. Sözünde durmak için kızını taşa yatırmış, tam bıçağı boğazına sürecekken, Azrail gökte keçi ile görünmüş. İsa’ya ‘kızını bırak bu keçiyi kurban et’ demiş. Meraklı dinleyiciler arasından birisi ‘Ulan, anlattığın hikâyenin neresini düzelteyim? Hazreti İsa değil, Hazreti İbrahim. Kurban edilecek çocuk kız değil erkek. Gelen Azrail değil Cebrail. Getirdiği de keçi değil koç!”
Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin tarihçilere yazdırdığı “Ali Şükrü Bey” kitabında yazdıkları da bu türden.
Zihinleri daha fazla yormadan kitabın baştan sona kadar tema’sı ve özeti’nin “Ali Şükrü Bey’in muzırlığından dolayı itlâf edilmesi gerektiği” olduğunu ifade edelim.
Yazıklar olsun!
Şehidine sahip çıkamayan, aksine şehidini aşağılayan, itibarsızlaştıran bu yayından dolayı Trabzon Büyükşehir Belediyesi’ne yazıklar olsun! “İş yapayım” diye, birilerine şirin görünme iştahında şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey kullanılmamalıydı.
Maalesef Trabzon Büyükşehir Belediyesi bu kitabıyla (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aksine) Ali Şükrü Bey’in örnek alınmaması gereken bir şahsiyet olduğunu îma etmiş oldu.
Bu skandal kitaptan dolayı Belediyeyi ve emeği geçenleri (!) bir kez daha tebrik ediyoruz (!) Yeni kitap skandallarını da kendilerinden bekliyoruz (!)
Bu satırları yazmadan önce bu skandal konusunda benden daha fazla rahatsız olduğuna şahit olduğum İsmail Hacıfettahoğlu ile görüştüm. Belediye yetkililerinin kendisiyle kitabın hazırlık safhasında görüştüklerini ve kendilerine böyle bir kitabın “son derece ciddi bir iş olduğu, saha birikimi olan bu konuda söz sahibi, saha birikimi olan insanlarla çalışılması gerektiği“ şeklinde tavsiye ve ikazları olduğunu öğrendim. Benimle de temasa geçen ilgililere “Benim Ali Şükrü Bey’le ilgili Günebakış Gazetesi’ndeki yazılarımı kitabınıza koyabilirsiniz!” demem üzerine
bazı kısaltmalar yapılması gerektiğini söylediler. Yapılan kısaltmalardan sonra yazılarımın “benim olmaktan çıktığınıI ve Ali Şükrü Bey’in davası, şahsiyeti, mücadelesini ifade etmediğini belirterek yazılarımın eksiltilmiş haliyle kitaba konulmamasını söyledim. Ne derece isabet ettiğimiz kitap yayınlandıktan sonra anlaşıldı.
Bu skandal kitap vesilesiyle Ali Şükrü Bey’e yapılan bühtan ve iftiralar Ali Şükrü Bey’in davasına, mücadelesine, şahsiyetine savaş açanları sevindirmiştir!
Şu anda seçilmek için meydan muharebesi veren milletvekili adaylarının hiç biri, Osmanlı’nın son Meclis-i Mebusanı’nda ve ilk TBMM’de Trabzon mebusu olan Ali Şükrü Bey’e dair bu skandal kitabı okumuşlar mıdır acaba? Okumuşlarsa niçin tepki vermemişlerdir?
Kitabın yazarlarını bilemem ama, Trabzon Büyükşehir Belediyesi yetkilileri şehirlerinin zirvesindeki büyük şehîd Ali Şükrü Bey’in ruhaniyetinden özür dilemeleri gerektiğini idrak edebilecekler midir?
Son olarak söyleyeceğimiz: Trabzon Büyükşehir Belediyesi bir daha “idrakini, irfanını ve haddini aşan” işleri ehl-i vukuflarla yapmalı ve bu skandal kitabı bir an önce dağıtımdan kaldırmasıdır. (Bu konuda iş işten geçse de, çok şükür bugüne kadar kitaba dair hiç bir eleştiri gelmemiş olması kitabın okunmadığına da işaret ediyor olsa gerek.)
Büyükşehir Belediyesi’ne bir hatırlatmada bulunalım: Eğer Ali Şükrü Bey’e saygınız varsa ve eğer bulabilirseniz, Trabzon Belediye arşivinden 1923 yılına ait Meclis Kararıyla Boztepe’ye Ali Şükrü Tepesi ismi verilen kararı yeniden hayata geçirip, Boztepe’nin adını tekrar Ali Şükrü Tepesi yapar, Ali Şükrü Bey’e de ona yakışan bir kabir inşa ettirirsiniz! 1920’lerin tek parti iktidarının gücü 2015’in tek parti iktidarında da var. Ancak bu iş irade ve cesaret ister.
Üstad Necip Fazıl ne diyordu:
“Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!”