İslam, Müslüman ve onların tarihinin düşmanı batı taşeronu Kemalist – Laik ideoloji Türkiye’de post modern kolonyalizmin taşeronluğunu yaparak bizi tarih ve coğrafyamızdan koparmak istemiştir. Batılılaşma ve Osmanlıya karşı olma adına yapılan bütün siyasi, hukuki, sosyal, kültürel değişim, dönüşüm ve devrimler bu kültür Kolonyalizminin birer parçası olarak işlev gördü.
Bilimde, siyasette, teknolojide, sosyal kültürel ve hukuki alanlarda yapılan bütün yenilikler kendi din, ahlak, kültür ve medeniyet anlayışımızı ortadan kaldırmak ve yerine batının istediği bir sistem ve düzen kurmak içindi.
Milletin din, tarih ve kültür bağlarıyla harmanlanmadan yapılan bu değişimler birçok aydın ve halk tabanları tarafından da kabul görmedi. O zaman araya devletin yumruğu ve dipçiği sokularak itirazlar ve sivil direnişler zorbalıkla susturuldu.
Müslüman bir topluma ait olan değerleri terk ederek dışarıdan alınan yabancı fikir ve düşünceleri gözü yumuk almayı çok önemli bir şey yapılmış gibi tüm bu hormonlu değişim ve dönüşümlere devrimler adı verildi.
Her toplum ve milletin kendine ait din, ahlak, kültür, tarih ve geleneğini yok sayarak devrimcilik yapılırdı. Bir milletin bütün milli, yerli, dini değer ve ölçülerini yok sayarak yapılan değişim ve dönüşüm hareketi devrim değil, bir devirme hareketi oldu.
Toplumun bin yıllık değerlerini bir hamlede yıkmak devrimcilik değil deviricilikti. Toplumun tıkanan yanlarını ve yönlerini açmak, kanayan yaralarını kendi sosyolojisi ve değer ölçüleri içinde tedavi etmek, onları daha güzele ve iyiye ulaştırmak devrimcilikte esas olan idi. Ama bizde devrimcilikle batıdan alınan yenilikler her alanda milletin DNA’ sı ve genetiğine uymayan yabancılaşma hareketi ve post- modern bir kolonyalime dönüştü.
Devrimcilik; sistem ve düzendeki eksik ve aksaklıkları tamamlamak, yıkık ve sökükleri dikmek onarmak, yaraları tedavi etmek, olması gereken en ideal ve mükemmeli yeniden inşa ve ihya edip onları toplumun ve insanlığın hizmetine sunmak olmalıydı. Yabancılaşmak ve kültürel yok olmaya yelken açmak ihanet çapında bir yanılgı ve hata olarak bizi bugünkü yozlaşmış ve kozmopolit bir toplum haline getirdi.
Türkiye’de Kemalist devrimlerle yapılan ve yapılandırılan şeyler milletimizin ait olduğu din, ahlak, tarih ve kültür kotlarını ortadan kaldırmak için yapılmış post-modern kültür emperyalizmine hizmet etmek etti. Müslüman Türk, Kürt, Arap ve diğer mevcut unsurların dini, milli ve yerli değer ve özelliklerini ortadan kaldırıp yok etmeyi hedefleyen, yerine Hıristiyan Haçlı kültür, medeniyet ve hayat tarzını getirme çabasından başka bir amaca hizmet etmedi.
Bu değişim ve dönüşüm seferberliğinin adı yasalarla korunan ve muhafaza edilen, Milli Eğitim kurum ve kuruluşlarıyla milletin kafasına kazınan, radyo, gazete, basın ve filmlerle algı operasyonları oluşturarak ulu bir milletin tarihini, kültürünü, hayat tarzını ortadan kaldırmak istendi. Bu değişimler, dönüşümler ve devrimler macerası Batıya benzetmeye yönelik bir Mankurtlaşma hareketini tetikledi. Bu yüzden dünyada kendi din, tarih, kültür ve medeniyetine yabancı, karşı ve düşman ve Türkiye kadar haini bol bir ülkeye yoktur. İhanet ve hainleri dışımızda değil içimizde aramak gerekir.
‘’On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan’’ diyen Kemalistler bununla milletimizi aslından ve özünden koparmakla övündüler. ’’ Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan’’ diyerek, ülkeyi nasıl demir bir yumrukla yönetip Türkiye kadar bir hapishane örmekle gurur duydular.
Koskoca imparatorluğu Belgrat’tan, İstanbul’a, İstanbul’dan Şam’a ve Bağdat’a, Şamdan Medine’ ye kadar demir yollarıyla bağlayan Abdülhamit düşmanlarının kurdukları parti CHP, ideoloji ve fikirleri, hayat tarzları ve dünya görüşleri de tepeden tırnağa İslam’ı ve Müslümanları yok etmek için kurulmuş, kurdurulmuş, kurgulanmış fitne projeleri idi. Bu fitne projeleri milletin inanç ve iradesine rağmen milletimize darbelerle ve devrimlerle dayattılar.
Batılılaşma ve batıcılık ülkemizin ve milletimizin üzerine yıllarca karabasan gibi çöktü. Bugün içinde yaşadığımız sistem ve düzen kalıpları, yasaklar ve tabular, kozmik odalarda gün yüzüne çıkmayı bekleyen gerçekler Türkiye’nin dile getirilmeyen/getirilemeyen siyasal ve kültürel işgal hikâyelerinde gizli ve özgürleşmeyi bekliyor. Meydan ortaya çıktığında karanlıkların mağaralarına çekileceği, gerçeklerin gün yüzüne çıkacağı günü.
Mankurtlar, post-kolonyalist kültür ve rejimin soytarıları olarak, efendilerine hizmet etmekten büyük bir zevk duyan ve bununla mutlu olan zavallı omurgasız sürüngenlerdir. Türkiye’ nin en büyük sorunu yerli münafıkları kurtarıcı ve kahramanlar olarak görmek ve göstermektir. Milletimiz sahte kurtarıcılardan kurtulmadan, Türkiye ve coğrafyamızda tam bağımsız bir ülke olması mümkün değildir.