Perşembe , 21 Kasım 2024
Son Dakika Haberler
KIBLEMİZ VE ÖNCELİKLERİMİZ

KIBLEMİZ VE ÖNCELİKLERİMİZ

Kıbleli bir medeniyetin varisleriyiz. Kıblemizin yeri,  yönü bellidir ve Allah’ın evi Kâbe’dir. Çocukluğumuzda, namazla henüz mükellef olmadığımız zamanlarda bile bir kıble bilincine sahiptik. Namaz kılan büyüklerin önünden geçmemeye çok dikkat ederdik. Abdest olan büyüklerimizi gördüğümüzde kamış/hasır seccadeyi anında serer, doğru yöne serdiğimizin onayını alınca da çok mutlu olurduk. Hepimizin kulaklarında büyüklerden duyduğu şöyle bir cümle vardır: “Ya Rabbi! Niyet ettim senin rızan için … kılmaya, uydum Kur’an’a, döndüm kıbleye, kıblem Kâbe’ye, Allahuekber.” Ne güzel, ne hoş, ne samimi bir yöneliş… Kıble ehli insanların çocuğu olmak ileride namazla buluşmamızda bizlere büyük bir avantaj sağlamıştır.
Medine’de peygamberimiz ve Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya yönelerek namazlarını kılıyorlardı. Özellikle Yahudiler bu durumla alay edip kendi mescidlerine doğru yöneliyorlar diye Müslümanları aşağılıyorlardı. Mevcut durum başta peygamberimiz olmak üzere Müslümanları rahatsız ediyordu. Peygamberimiz adeta bir arayış içerisindeydi. Rabbimiz yeni bir vahiyle peygamberimizin ve Müslümanların bu sıkıntısını ortadan kaldırıyordu:Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnut olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.” (2/Bakara, 144)
Medine’deki Yahudiler kıble konusunda Müslümanları aşağılamışlardı. Rabbimiz kıbleyi Mescid-i Haram/Kâbe olarak belirleyince de söylenmeye, yöneldikleri kıbleyi niye terk ettiklerini sorgulamaya başladılar. Gelen ayetler onların bu söylenmelerini şöyle haber veriyordu: “İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, “Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, batı da Allah’ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir.” (2/Bakara, 142) Böylece kıble meselesi vahiyle halledilmiş, yeri ve yönü belirlenmiş ve Yahudilerin ağızlarına sakız yaptıkları bir mesele kapanmış oldu.
Buraya kadar olan kısımda bugün yöneldiğimiz kıblenin belirlenmesi sürecini ifade ettik. Dikkat çekmek istediğimiz asıl mesele gönül kıblemizi nereye çevirdiğimiz veya neye yönelttiğimizdir.
Kâbe’mizin/kıblemizin sadece namazlarımızda yüzümüzü döneceğimiz bir yönü ifade ettiğini söylemek biraz eksik olsa gerek. Kıbleye yönelişimiz aynı zamanda hayata ve dünyaya dair tasavvurlarımızı ve önceliklerimizi de ifade eder. Bizim hayata dair yaptığımız her işte ve söylediğimiz her sözümüzde dikkate almamız gereken tek ilke Rabbimizin rızasını kazanmaktır. Kâbe/kıble sadece namazımızın değil, aynı zamanda gönlümüzün ve önceliklerimizin de kıblesidir. Kıble bilincimizi diri tuttuğumuzda, hayatımızın merkezine aldığımızda hiç bir işimiz, düşüncemiz, hedefimiz bu bilincimizin üstünde olmamalıdır. Hayat serencamı içerisinde meşguliyetlerimizden işimiz, evimiz, eşimiz, çocuklarımız, üyesi olduğumuz dernekler, vakıflar, görev yaptığımız kurumlar, taraftarı olduğumuz takımlar, partiler, siyasiler, hocalar vs. bunları uzatmak mümkündür. Bunları yok saymıyoruz, olması gerekenlerdir. Fakat bunların hiçbirisi kıble şuurumuzun önüne geçirilmemelidir. Aksi halde her biri bir kıble mesabesindedir. İçinde yaşadığımız toplumun algılarından ve anlayışlarından bağımsız yetişmediğimiz için kutsamalardan da etkilenebiliyoruz. Herkes samimi ve dürüstçe kızmadan, sinirlenmeden kendi durumunu, etrafında yaşananları ve yapılanları gözden geçirdiğinde işlerin, eşlerin, çocukların, evlerin, kurumların, okulların, kitapların, gazetelerin, dergilerin, derneklerin, vakıfların, kulüplerin, partilerin, siyasi liderlerin, hocaların, yazarların, şeyhlerin ve diğerlerinin kutsandığını görecektir. Her ne kadar İslami kimliğimiz olsa da, her ne kadar namazlı niyazlı olsak da saydıklarımız, farkında olarak veya olmayarak kıble bilincimizin önüne geçirilebiliyor, maalesef önceliklerimizin ilk sıralarını kaplayabiliyor. Dünyaya dair terk edeceklerimizin tamamının kıblemizin yerini almasına asla izin vermemeliyiz. Allah’ın evi Kâbe ile olan bağlarımız kıble bilincimizi daha da geliştirecektir. Dengeli bir hayatın vazgeçilmezimiz olduğunu unutmayalım. Namaz kıblemizin ve gönül kıblemizin merkezine Rabbimizin evini, Kâbe’yi alan kıble ehline selam olsun.
 

Ömer Naci Yılmaz

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir