Perşembe , 21 Kasım 2024
Son Dakika Haberler
Haydut devletler ve mazlum milletler

Haydut devletler ve mazlum milletler

Arif Altunbaş

Hergün üzerimize katran gibi yağan binlerce yalan, iftira, karalama, algı operasyonu, kışkırtma, sosyal ve siyasal kara propagandalara karşı direnen ve savaşan bir milletiz. Her çeşit emperyalist baskı, terör ve ikiyüzlülükle karşı karşıyayız.

Sahtekârların saltanatı bütün doğruları ezip geçmekte. Hak ve hakikate karşı zalimlerin kanlı, kirli çirkin tiyatroları ‘’Çağdaş medeniyet, demokrasi, özgürlük, bağımsızlık ve adalet’’ adına sahnelenmekte.

Haklıları haksız, suçluları suçsuz, mazlumları zalim, zalimleri mazlum yapan ve gören gösteren haydut devletler Birleşmiş Milletlerin tepesinde ezilen milletlere karşı baskı, terör, işgal, sömürü ve despotizmi temsil etmekte.

Güç sahipleri ve güce tapanların engizisyon mahkemelerinde insanlık bir avuç mutlu azınlığın elinde sindirilmekte, sündürülmekte, süründürülmekte. Batının çağdaş barbarlığı Ortaçağ karanlığı, zulmünü ve vahşetini geçmekte.

BM’ nin beşli çetesi koruması ve gölgesi altındaki çok uluslu şirketler ve ceberut devletler dünyayı en modern gelişmiş sistem ve düzen denilen demokrasi (!) mucizesiyle yönetmekte. İnsanlık demokrasi eşkıyalarının elinde ve kontrolünde yeni bir dünya savaşına doğru sürüklenmekte.

Fransız düşünür Alain Minc ‘’Batının Orta Çağ’a geri döndüğünü’’ söylemekte.’’ Bu Orta Çağ; aklın kurucu bir ilke olarak uzun süredir kaybolduğu sanılan ilkel inançlar tarafından gerilediği bir dönemi tanımlıyor’’ . “İyimserlik dönemi bitti, karamsarlıkla birlikte gözü pek olmak zorundayız. Pek çok riski içeren ve özellikle kontrol dışı alanlar doğuran yeni Orta Çağ gaddarlık ve acımasızlıkta eskiyi aratmayacağa benziyor…” diye alarm çanları çalmakta.

Alev Alatlı ise: “Anlamamız gereken şey savaşların artık bol yıldızlı generallere ihale edilmediğidir. Savaş onların işi olmaktan çıkıyor. Bugün savaşın tanımı değişti. Tarihi savaşlara göre ayıran tarihçiler de var. Diyorlar ki; birinci evrede 1945’e kadar gelen süreçteki savaşlar ‘fetih’ için yapılıyordu. Bu sürecin bir döneminde ideolojiler de etkili oldu. İkinci evre caydırıcı savaşlar çağı… Bu da 1945’ten duvarın yıkılışına, 1990’a kadar olan süreci kapsıyor. 1990 sonrası tecrit savaşları çağı… Bu tecrit savaşları haydut devletleri ortaya çıkardı…” ğını söylemekte.

Dünyada insanı en can acıtan, bedel ödeten eylem ve söylemler kişi veya toplumun korkusuzca inandığını söylemesi ve yapmak istemesi haline geldi. ‘’Gerçeğin tarafında olmak, Hakkı hakikati söylemek insanın kendi malına, canına, ailesi ve akrabasına kadar uzanan bir vahşeti göze almak’’ anlamına geldi.

‘’Basın özgürlüğü’’, ‘’bağımsızlık’’, ‘’insan hakları’’, ‘’Hak hukuk adalet’’, ‘’adil ve tarafsız yargı’’, ‘’insanın hayatı, fikri ve düşüncesinin dokunulmazlığı’’ çağdaş Firavun imparatorlukları ve düzenlerinin hâkim olduğu dünyada parlak ve içi boş laflardan ibaret bir kandırmaca ve aldatmacadan ibaret kalıyor.

Şer güçlerin kontrolündeki devletlerin Ortaçağ barbarlığına geri dönüşleri, dünya çapında meydana getirdikleri mağdurlar ve mağduriyetler, zulme uğrayan toplumlar ve milletler Romalıların arenalarda aslanlara parçalattırdıkları esirler durumunda. İnsan, insanın kurdu olmakta. İnsan insanı yemekte.

Bütün bu haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı zulme uğrayan mazlumlar esirler şuursuzca arena türbinlerinden aslanları alkışlayan seyircilere âşık olmaktan ne zaman vazgeçecekler? Ne vakit aslanların pençelerinde can veren esirlerin kendileri olduğunu anlayacaklar? İnsanlar ne zaman çağdaş vahşetler, barbarlıklar, düşünce tarzları ile bir türlü değişmeyen sömürü düzenlerine başkaldırıp kafa tutacaklar?

Mazlumlar zalimlere başkaldırmadığı sürece ellerindeki kelepçeleri ve ayaklarındaki prangaları kıramayacaklarını ne zaman anlayacaklar? Haksızlığa, hukuksuzluğa, teröre ve baskıya boyun eğdikleri sürece enselerinde daima zulmün kılıcının eksik olamayacağını fark edecekler.

Her an bedel ödemeye hazır olamayan korkaklar her zaman bedel ödemeyi hak ederler. Her özgürlüğün ve bağımsızlığın mutlaka ödenecek bir bedeli vardır.  O da, insanların kendi kutsalları ve idealleri uğrunda İbrahim ve İsmail olmaktır. Mazlumlar bunu anlayıncaya kadar hep mazlum ve mahkûm kalacaktır.

Arif Altunbaş, Haber 7

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Karanlık aydınlar ve yerli yabancılar

Karanlık aydınlar ve yerli yabancılar

Arif Altunbaş Türkiye gibi kendi kimliği, benliği, medeniyeti ve kültüründen koparılmak istenen ülkelerde, “aydın” kavramı, …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir