Anadolu insanı bu toprakları yurt edindiği gün, zulümle, fitneyle, fesatla, fücurla nişanlanmıştı. Birileri karar vermiş ve rahatlık yüzü göstermeyecekti. 1048’de Pasinler’de başlayan bu süreç o günden bugüne değin devam etmektedir. Her harekete geçtiklerinde bu kez kurtuluyor, son darbeyi vuruyoruz diyorlardı. Bu topraklardaki varlık mücadelemiz Safa ile Merve tepeleri arasındaki yürüyüşümüz gibiydi. İnişleri ve çıkışları olan uzun bir yolculuktan sonra bu günlere gelmiştik. Gelmiştik ama güle oynaya gelmemiştik. Çok büyük badireler atlatmış, çok büyük bedeller ödemiş bir milletin çocukları olarak hala yakamızı bırakmış değillerdir. Bırakmayacaklar, bırakmalarını da bekleyecek değiliz. Onlara rağmen bu topraklarda ayakta nasıl durulur, nasıl kalınırın mücadelesini vermeye devam eden bu millet; artık tüm zalim dünyanın, dünyaya zulmü medeniyet diye dayatanların açık hedefi haline gelmiştir. Topraklarımızı fiilen işgal etmiyor olmaları bizimle mücadeleden vazgeçtikleri anlamına gelmiyordu. Yüreklerimiz, zihinlerimiz işgal ediliyor ve birbirimize düşürülebiliyorduk. Şu an yaşadıklarımızın fotoğrafı bu şekilde görülmektedir.
Dün kardeş gibi bir arada yaşayan bu insanlar nasıl oldu da birbirlerine düşman kesildiler. Bu insanların birbirlerine düşman kesilmeleri kimleri memnun etmektedir, kimler bu durumumuza kadeh kaldırmakta, avuçların ovuşturmaktadır. Bu soruya cevap bulmamız ve gereğini yapmamız gerekmektedir. İttihatçılar Abdülhamit’i tahttan indirdiklerinde Hayfa’da Yahudiler şenlikler yapmışlar, fener alayları düzenlemişlerdi. Bu toprağın insanının sıkıntısı kimi veya kimleri sevindiriyor hala anlamayacak mıyız?
Bir fidanımız, bir civanmert delikanlımız daha toprağa düştü. Fırat Çakıroğlu kardeşimiz vatanını, milletini, milletinin değerlerini seven bir üniversiteli gençti. Fırat tercihini silahtan, molotoftan ve maskeden yana yapan bir genç değildi. O tercihini kalemden, defterden, kitaptan yana yapan, geleceğin Türkiye’sinde ben de varım diyebilmek için öğrenim hayatını önceleyen bir gençti. Kimsenin canına kıymamış, kimsenin evini, işyerini taşlamamış, devletin ve milletin araçlarını yakmamıştı.
Fırat Çakıroğlu cinayetini görmeyenler, duymayanlar var. Fırat bu milletin değerlerine, bu toprağın imanına sırt dönen biri olsaydı acaba şerefli Türk medyası (!) böyle mi davranırdı. Bu medya polise molotof atan hainleri, etrafı yakıp yıkanları ve de hainleri sever. Geçmişte görmüştük, yine görüyoruz. Günlerce ekranları bu hainlerle işgal etmişler, yas tutmuşlardı. Bu medya bu toprakları sevmedi, bu toprağın imanını sevmedi, bu uğurda mücadele edenleri sevmedi. Nerede bir hain var, onun yanında yer aldı. Gerçi bu hainler sevse ne yazar, sevmese ne yazar?
Fırat Çakıroğlu kardeşimiz için dans etmeyeceğiz, alkış çırpmayacağız, nebbaşlık ta yapmayacağız. O kardeşimize rahmet ve mağfiret dileyeceğiz. Anne babasına sabr-ı cemil niyaz edeceğiz. Fatihalarımız Fırat kardeşimiz için olsun. Allah rahmet eylesin.
Ömer Naci YILMAZ