Türkiye ve İslam Aleminin en büyük çıkmazı körükörüne batılılaşmak, kendi medeniyet ve kültüründen kopmak, kurtuluşu düşmanlarında aramaktır. Milletimizin asıl Beka sorunu kendi medeniyet ve kültürümüzle kendi insanımız, tarihimiz, geçmiş ve geleceğimizle çatışan siyasi, askeri ve sivil kurum ve kuruluşlarda görevli yöneticilik ve öğretmenlik yapan batı kültür ve medeniyetinin havariliğini yapan entellektüel (!) cahillerdir.
Tanzimat’tan Meşrutiyete, Cumhuriyetten zamanımıza kadar milletimizin değerlerinden uzaklaşarak batıya öykünen bu yabancı eğreti anlayış sırtını İslam Medeniyet ve kültürüne, kıblesini batıya çevirmiş dönme ve döneklerden oluşmaktadır.
Stokolm sendromuna tutulan ve celladına aşık olan bu kuşakların ürettiği insan tipi nesilden nesile bugüne kadar uzanan bir gaflet, dalalet ve ihanet zincirini oluşturmaktadır. Milletimizin bir asrı körü körüne batıyı taklit eden, ona bağlanan tarihimiz, coğrafyamız ve kültürümüze yabancı ve düşman mankurtlar yetiştirmekle geçmiştir.
Bugün ülkemizde hala derinlemesine ve genişlemesine konuşulmayan veya konuşulamayan bütün sorunlarımızın anası başımızın belası olan asıl beka sorunumuz batı patentli ithal beyinler, dönmeler ve yerli münafıklardır. Ve onların batı standartları ve anlayışına göre yetiştirdiği nesillerdir.
Batılı ve batıcı efendilerini kutsamak ve övmekten öteye geçemeyen, kör bir taklitçiliğin ve kötü bir kopyacılığın figüranları olan bu eğreti aydınlar; ne romanda ne hikayede, ne şiirde ne nesirde, ne tiyatroda ne sinemada, ne siyasette ne askeri alanda, ne ekonomide ne de sosyal hayatta kendi kültür ve medeniyetimizin güzelliklerini ve özelliklerini yansıtacak dünya çapında ciddi hiçbir eser ortaya koyamamışlardır.
Ülkemizdeki emperyalist uşaklarının beğenmediği ve ısrarla da yok saydığı, görmezlikten geldiği Üstad Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Ahmet Kabaklı, Sabahaddin Zaim ve benzeri İslamcı, milli ve yerli aydınlarımız tüm baskı ve engellemelere, zorluk ve tehditlere rağmen batı emperyalizminin zihin ve düşünce, kültür ve sanat işgaline karşı omurgalı bir duruş sergilemişlerdir.
Emperyalist sistem ve düzenlerin baskısı altında şanzuman dağıtmış, bütün cıvataları gevşemiş, serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan ve piyasada kalabalık görünen, idealsiz, ülküsüz aydınların üniversite ve eğitim kurumlarına doldurulması milletimizin, ülkemizin ve ülkümüzün yolu üzerinde en büyük tehlike arz etmektedir. Milletimizin asıl beka sorunu budur.
Devlet yöneticilerimiz ve siyasi otorite asıl beka sorunumuz olarak sadece PKK ve türevlerini görmesi/göstermesi, FETÖ’yü hedefe koyması bütün sorunlarımızın anası olan mili çıkmış, amaç ve gaye olarak daha çok düşmanlarımıza hizmet eden, onlara insan üreten milsiz eğitimi göz ardı etmemelidir. İnsan üreten fabrikalar olan milli eğitimimiz ve Üniversitelerimizin idealsiz hedefsiz millilikten ve yerlilikten çok uzak, batıya tapınan insan tipi yetiştirmesi milletimizin bugünü ve geleceği için temel ve asıl beka sorunumuz olarak hala acil çözüm beklemektedir. Genç nesillerimiz kendi okullarında batı anlayışının kıyma makinelerinde kıyılıyor, kendi vatanında yabancı sistem ve düşüncelerin değirmenlerinde un ufak edilerek öğütülüyor. Ve düşmanlarımızın kolaylıkla yutacağı hazır mama haline getiriliyor. Tabi ki böyle bir insan ufak bir sarsıntı, çalkantı, zorluk ve imtihan karşısında kurtuluşu mücadele etmekte, vatan, millet ve kültürünü savunmakta değil ruhunu teslim ettiği batıya kaçmak ve sığınmakta buluyor.
Değişim; baştan aşağıya veya aşağıdan yukarıya yapılan bir öz ve ruh inkılabıdır. O da; eğitim ve öğretimle yapılır. Eğitenler ve öğretenler, Allah ve rasulünden, İslam medeniyet ve kültüründen, kendi özümüz ve sözümüzden, kendi ideal ve ülkümüzden, kendi benliğimiz ve kimliğimizden uzak, hatta; bunlara yabancı ve düşman ise; ürettikleri insan tipi de aynen kendileri gibi oluyor.
Türkiye ve İslam alemi yerli münafıklardan, entel cahillerden çektiğini kadar hiçbir düşmandan çekmemiştir. Türkiye’de bir ‘’Beka’’ sorunu ve ona karşı verilmesi gereken bir kurtuluş ve diriliş mücadelesi varsa; bu entellektüel cehalete karşı millet ve devlet el ele birlikte verilmesi gereken bir varoluş mücadelesidir. Bunu Türkiye’nin selametini, daha güzel ve aydınlık yarınlara kavuşmasını isteyen herkesin arzu ve isteğidir. Böyle bir hareket göbeğinden batı emperyalizmine bağlı ve bağımlı olan entel ve dantellerin felaketi ve tükenişi olacaktır.
‘’Bir millet kendi kalbindekileri değiştirmedikçe, Allahta onların durumlarını değiştirmez.’’ ( Rad; 11)
Bütün mesele; ben ve sen ile başlıyor, biz ile bitiyor. Ve bitecek inşallah…
Arif Altunbaş, Haber 7