Ağustos 1984 yılındaki saldırılarıyla başlayan PKK terör örgütü, ülkenin yedi bölgesinin genç fidanlarının biçilmesine yol açmakla kalmadı, aynı zamanda bil umum kaynaklarının da heba olmasına sebep oldu. 2009 yılında başlayan Çözüm Süreci bugün çok farklı noktaya geldi. Terörün açtığı yaraların sarılmasıyla alâkalı olarak ilk defa ülke genelinde büyük bir ümit ve heyecan oluştu. Yediden yetmişe artık herkes ülkenin kaynaklarını ve milletimizin evlatlarını bitiren bu terörün bitmesini istiyor. Güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına ülkemizin her yerinde terörün bitmesine dair ümitler, heyecanlar artarken, sevinçler yaşanmaya başlandı. Evladını şehit veren anne ile evlatlarını dağa kaptıran anne karşılıklı olarak oturuyor, konuşuyor, birbirine sarılıyor ve “artık bu terör bitsin” diyor.
Çocuklar terör bitsin diyor.
Gençler terör bitsin diyor.
Anneler, abalar terör bitsin diyor.
Nineler, dedeler terör bitsin diyor.
Dağlarda açan çiçekler, havada uçan kuşlar artık terör bitsin diyor.
Yediden yetmişe dedik, herkes terörün bitmesini istiyor.
Peki, kim terörün bitmesini istemiyor? Hiç kimse insanların, ekranların önüne çıkıp da ben terörün bitmesini istemiyorum demez, diyemez. Terörün bitmesini istiyormuş gibi yapıp da kıvıranları ise milletimiz çok iyi biliyor, onları ciğerlerinden tanıyor. Bu terörün bitmesi istemek için illaki evlerimizden bir şehidin çıkmasına gerek yoktur. Ha sizin evden çıkmış ha bizim evden çıkmış, fark etmez. Artık kimsenin evinden çıkmasın. Kimsenin evladı bir hiç uğruna dağlarda heder olmasın. Hiçbir vatan evladı kardeş kurşununa kurban gitmesin. Artık bu kavga ile birlikte kardeşi kardeşe düşüren kahpelerin kahpelikleri de bitsin. Terörden, kandan, kavgadan nemalanmak dönemleri kapansın. Kim nemalanacaksa bundan sonra kardeşlikten, huzurdan, sevgiden ve barıştan nemalansın.
Dağların eteklerinde anneler-babalar gördük. Dağa kaptırdıkları evlatlarının gelmesini bekliyorlar. Dağların eteklerinde anneler-babalar gördük. Evlatlarını vatan görevine göndermişler, sağ salim gelmesini bekliyorlar. Bu anneleri-babaları gördük, vatan topraklarındaki bir taşın üzerine oturmuşlar, omuz omuza vermişler, ellerini Allah’a açmışlar, evlatlarının dönmesi için dua ediyorlar. Evlerinin bir köşesine sinmiş evlatlar gördük babalarının sağ salim dönmesi için dua ediyorlardı. Genç kızlarımızı gördük yavuklularının, sözlülerinin, nişanlılarının sağ salim dönmesi için gözyaşları içerisinde Rablerine yalvarıyorlardı. Bu evlatları Hz. Yusuf’u kuyudan çıkarttığın gibi terör kuyusundan çıkar diye dualar eden gün görmüş erdemli büyükleri gördük. Sen kabul buyur Allah’ım. Sen kavuştur Allah’ım. Annelerin-babaların, evlatların yürek yangınlarını dindir Allah’ım.
Çözüm sürecinin geldiği nokta bütün bir ülke insanını sevindirirken elbette sevinemeyenler vardır ve olacaktır. Onlar bir türlü sevinemezler, bir türlü memnun olmazlar, edilemezler. Bu tipler 1950’den beri ülke geri gidiyor, orta çağ karanlığına bürünüyor. Bu ağzı çorba kokan köylüler devleti yönetemezler, ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Biz bu vatanı bunlara bırakamayız deyip duruyorlar. Geldiğimiz noktaya baktığımızda Türkiye almış başını gidiyor, ilerliyor, kalkınıyor; insanıyla, insanının değerleriyle, tarihiyle ve kültürüyle barışıyor. Onlar hala çığırtkanlık yapmaya devam ediyorlar. Birileri bas bas bağırıyor. Ülke bölünüyor, üniter yapımız sarsılıyor, bunlar vatan topraklarını bölecekler, ülkeyi satıyorlar şeklinde bağırıp duruyorlar. Kırk senedir aynı teraneler okunuyor. Elhamdülillah ne bölündüğümüz var, ne de parçalandığımız var.
Bütün bu maval ve martavallar, teraneler sadece bizim okuyup dinlediğimiz saçmalıklar değildir. Bizim büyüklerimiz de, onların büyükleri de bunlarla büyüdüler. Hep boş konuştular, yine boş konuşuyorlar. Bu çığırtkanlar çözüm süreciyle alakalı gelinen noktadan elbette memnun olmazlar. Neyle alakalı olarak bağırıp duruyorlarsa bütün bunlar onların varlık sebeplerini ortadan kaldırıyor. Ellerinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi artık neyle oynayacaklar, kimlerle takışacaklar. Artık nemalanma kaynaklarını değiştirmeleri gerekmektedir. Yeni Türkiye’de bu anlayışlara yer olmadığı, bu anlayışların milletimiz nezdinde kabul görmediği bir gerçeklik olarak gün gibi ortadadır. Çözüm süreci maalesef bunların siyaset anlayışlarını da çözmüştür.
Ömer Naci YILMAZ