Mustafa Kolcu
Taraf olmak, aidiyet -bağlılık ve sadakat- hissetmektir. Taraftar olmak,
durulan yeri de karşı olunan yeri de bilmektir. İman etmek taraf
olmaktır. Müslüman vahiyden yana taraf, küfre de karşı olandır. Taraf
olmanın getirisi ve götürüsü vardır. Tarafını seçemeyen, belirleyemeyen
kişi ise bertaraf olur.
Taraftar olmak bütün canlıların fıtratında vardır. Dağda kurt, ovada
kuzu hangi tarafta olduğunu bilir. İnsanda öyle haktan yana veya
küfürden yana olduğunu bilir. Hayatiyeti devam ettirebilmek için bu
kaçınılmazdır. Tarafsız gibi görünenin de gönlü bir tarafa meyillidir.
Taraf olmak yaratılışın kodlarındadır.
Bütün peygamberler ve onlara tabi olanlar, Allah’ın indirdiği hakikate
taraf olmuşlardır. Her peygamber, taraf olmanın gereğini temsil ve tebliğ
ederek, Allah’ın dinine taraf olanlara örnek olmuşlardır. İmanıyla “Ben
rabbime gidiyorum, O bana yol gösterecektir” diyen İbrahim (as), karşı
tarafın ateşine taraf olduğu imanla direnmiştir. Genç bir İslam yiğidini,
zulmün gücüyle ateşin en harlısına hazırlayan zalimler, İbrahim’e
esenlik olan ateşi gördüler.
Taraf olmayı belirleyen olgular, çeşitli sebepler, mazeretler ileri
sürülerek faklılıklar gösterir. Sadece dünyaya, hem dünyaya hem de
ahirete, menfaate, çeşitli çıkarlara, inançlara, düşüncelere süreli süresiz
taraftarlıklar vardır. Güçlü diye taraf olunanlar, zayıflayınca terk
edilebiliyor, yaşamın koşulları da bu farklılıkları besliyor. Soyut veya
somut gerekçelerle oluşan taraftarlık, kişiyi müspet veya menfi
durumlara itebilir. Günümüzün beşer düzenlerinin her türlüsü, kendini
korumak için, taraftar toplamanın her yolunu denemektedir. Parayı,
gücü, kalabalıkları, kabadayılıkları, dini, dindarı, dine ait değerleri,
ibadetleri, mabetleri, hatta duaları kullanmaktadırlar.
İnsan kendi iç dünyasında hayır ve şer olan iki tarafı birden taşır.
Aklıyla, duygularıyla hangi tarafa destek sağlarsa o tarafın insanı olur.
Zihinsel algılara göre insanlar, çeşitli isimler ile anılmaktadır. Solcu,
sağcı, dinci, laik, gerici, çağdaş, alevi, Sünni, ülkücü, liberal, komünist vs.
bunlar beşer düzenlerinin, kendi ürettikleri değerler üzerinden
oluşturduğu ayrıştırmalardır. Zamanın akışında değişen, unutulan, yeni
ortaya çıkan izmlerin taraftar toplamak, toplanan taraftarı sabitlemek
için dayatmaları ve önerileri olmuştur.
İnsan kendi iradesiyle batılı veya hakkı sahiplenir. İslam, irade
sahiplerini haktan yana taraf olmaya davet etmiştir. İnsan yaşam
sürecinde verdiği kararlarda her zaman isabetli olmayabilir. Bu durum
gayet insanidir. İnsani olmayan yanlış tarafta ısrar etmektir ki bu
şeytanın kabulüdür. Yanlıştan ve batıldan yana taraf olmak insanı doğru
sonuca taşımaz. Yanlış insanlardan, Allah’ın yasalarına baş kaldıran,
İslam’ın düzenine kirli elini ve kirli dilini uzatan cahillerden uzak
durmak gerekir. İhtiyaca binaen beraberlikler de zaruri zamana kadar
olmalıdır. “İsin yanında oturan is, misin yanında oturan mis kokar.”
Yanlışa taraf olmaktan uzaklaşıp doğruya taraf olmanın yolu, kişinin
kendini sorgulayıp, özeleştiri yapmasından geçmektedir. Başkalarının
olumsuzlukları gösterilerek yanlışların üstü örtülmemelidir. İnsan
aldatılmaya meyyal olan bir varlıktır. Çünkü insan acelecidir,
ümitsizliği, arsızlığı, şımarmayı azgınlığı hep benliğinde taşır. Bütün bu
zaafları kullanmak isteyen şeytan ve taraftarları din, dünya, güç, makam
gibi değerleri hatta Allah ile aldatmayı da kullanır. Bütün bunlara karşı
fikri ve kalbi direnci oluşturabilecek yegâne değer, Rahman’ın “O hâlde
Allah’a koşun.” çağrısına kulak vermektir.
Kura’n-ı Kerim’de insanlar, şeytanın taraftarları/ Hizbuşşeytan, Allah’ın
taraftarları/ Hizbullah ifadeleriyle tasvir edilir. Allah’tan yana taraf
olanlar, O’nun rızasının olmadığı her tarafgirlikten uzak dururlar.
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları,
kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlüne düşman
olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman
yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden
ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar,
Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece
Allah’ın tarafında olanlardır.” (58/Mücadele, 22)
Allah’ın indirdiğine taraf olmak, birey ve toplumları bozulmaktan ve
yok olmaktan korur. Şeytan ise taraftarlarını, inkârcılar eliyle ateşe
çağırır. Her taraftarın kendini belli eden rengi vardır. İslam’a taraf
olanların rengi, Allah’ın boyası, boyayı belli eden amellerdeki ayetlerin
izleridir. Allah’ın tarafında olanların görüntüleri, kelamları, vakarları
Allah’ın ayetlerine boyanmıştır. Adalet, hakkaniyet, merhamet, ihsan ile
donanmış güzel ahlak, tarafının Allah’tan yana olduğunu gösterir. Onlar
Allah’ın emrine ”işittik itaat ettik” cevabıyla teslim olmuşlardır. Allah
isterse canından cananından vazgeçmeye hazırdırlar. Allah’ın tarafında
olmak, kalbi kıbleden ayırmamaktır. Birlik içinde taraf olunan vahyin
ipini sımsıkı tutmaktır. Zalimin karşısında mazlumun yanında olmaktır.
Sözde değil özde, gönül ülkesinde tevhit sancağını dalgalandırmaktır,
amel dünyasında salihlerden olmaktır.
Günümüzde kan ağlayan nice mazlumlara sırtını dönmüş sözüm ona
Allah’a taraftar olduğunu söylen yüz binlerce Müslim, şeytanın
taraftarlarına, suskunlukları, ticari ve siyasi sebepleri ileri sürerek, direk
veya dolaylı olarak güç vermeye devam ediyorlar. Taraftarı olduğu
futbol takımı için birçok fedakârlığı gösteren, heyecanlanan, üzülen,
kavga eden bunca insan, iman ettim diyerek tarafı olduğu Allah için
hangi fedakârlığı göze almıştır. Daha namaz kılmaya, dürüst olamaya,
helal lokmaya talip bile olamamışken şeytanın taraftarları mazlumun
ensesinde boza pişirmeye devam edeceğe benzer.
“De ki, Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya
mahkûmdur.” (17/İsra, 81) Batıl karanlıktır, İslam’ın nuruna taraf olan
yiğitler onu yaracak, aydınlığa kavuşacaktır. Batıl, nefsin günaha yatkın
yanına seslenir. Nefsin Rabbe yönelen bağlılığı, bireyden topluma,
yeryüzüne ışık olup yansıyacaktır. Bunu da dinin edebiyatını yapıp
oturanlar değil, edebiyle dinin yolunda koşanlar başaracaktır.
Bugünkü zalimlerin görünen şeytani güçleri, hepsi bir olsa da imanın
gücü karşısında galip gelemez. Şeytanın taraftarlar gücünü,
müslümanların İslam’ın hükümlerini terk etmelerinden almaktadır.
Taraf olmak sahiplenmektir. Bugün özelde Gazze’de genelde bütün
yeryüzünde İslam’a taraf olup küfrün yaktığı ateşe, Allah’a iman
etmenin izzet ve şerefiyle, İbrahim (as)’a arkadaş olup karşı duranlar,
Allah’ın taraftarlarıdır. İslam’a taraf olanlara Rahman da taraftır. Allah
zatına taraf olanların kimisine ölümü tattırıp cennetine alır, kimisinin
izzet ve şerefine insanlığı tanık kılar. İlahi emirlere tabii olanlar, ölse de
yaşasa da kazanır. Allah’ın dinine taraf olanlar asla kaybetmez.
İnsanın hikâyesi, hak ile batıl arasında taraf olmakla yazılır. İslam’a taraf
olanların imtihanı çeşitlidir ve oldukça çetindir. Taraf olmak, izzetli ve
şerefli yüke talip olmaktır. Yük ağır olsa da iradenin taşıyacağı kadardır.
Elbette cenneti yanında taşımak kolay olmayacaktır. Cennet, doğru
taraftan yana tavır koyma iradesini kaybetmeyenlerin yurdudur.
Gayesinde Allah’ın rızası olan her iş nihayetinde taraftar olmaya
değerdir. “Ey inananlar, düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinip
onları sevmeyin” (60/ Mümtehine,1)