Herkesin merakla beklediği 23 Haziran İstanbul Seçimi nihayete erdi. CHP adayı İmamoğlu seçimi açık ara kazandı. ABD’nin beraber yürümek istediği akımın temsilcisi yani. Çünkü Türkiye’nin içerisinde küçük bir ile değil, Türkiye’nin olmakla beraber dünyanın gözünün kulağının kesildiği, dünyanın merkezi olan İSTANBUL’a seçilmişti İmamoğlu.
Türkiye’de insanlar arasında bu seçimin sonuçları partiler arasında değerlendirilir. Kimin nerede hata yaptığı, politikalar, aradaki parametreler, 31 Marttan 23 Hazirana kadar konuşulan “oyların çalınma” meselesi, gençlerin daha çok kime meyilli olduğu, insanların artık yeni bir yüz arayıp aramadığı vs. gibi nedenler tartışılır, durulur.
Ancak içeride bu tartışmalar olurken birilerinin istediğinin seçimi kazanması çok konuşulmaz. Arka plana atılır. Aslında en önemli nokta da burasıdır.
Nedenlerine bakalım. Anlamaya çalışalım… Türkiye’nin önemini anlamak için son 15-20 yıldır verilen mücadeleye bakmak yeterli olacaktır. Yani şu andaki 18-20’li yaşlardaki neslin yetişme dönemi. Ben de aynı yaşlardayım. Ama verilen mücadeleyi görüyorum. Araştırdıkça, Türkiye’nin her ne zaman milli kararlar alması durumunda dışarıdan hemen bir adım atılmasını daha net görebiliyorum.
Türkiye, 21.yüzyılı hiç de rahat geçirmedi. Nedeni de milli kararlar alması ve kendi çizgisinden sapmadan, çıkarları ve bölgedeki amaçları neyi gerekiyorsa öyle adımlar atmasıydı.
Bu adımların temsilcisi ise Ak Parti ve tabiki dünyanın korktuğu isimlerin başında gelen Recep Tayyip Erdoğan idi. Yanlış anlamayın. Haşa birilerini göğe çıkarmak değil bu söylediğim. Kaldı ki öyle olsun, R.T. Erdoğan’ın yaptıkları tartışılmaz derecede yerli ve milli politikalardı.
Onun yaptıklarını da her fırsatta fatura etmeye çalıştılar. Daha en başta bir şiir okudu diye hapse atılmıştı, partisine muhtıralar verilmiş, partisine kapatma girişiminde bulunulmuştu. Başbakan iken, Suriye’de başlayan olaylar nedeniyle savaşın içine çekilmeye çalışılmıştı. MİT Operasyonu ile tasfiye edilmeye, 17-25 Aralık ile Hükümeti feshedilmeye çalışılmıştı.
Gezi Olayları ile İstanbul darmadağın edilmiş, ülke milyarlarca lira zarara uğratılmıştı. Bunlar niye yapılıyordu. Nedeni Erdoğan’dan nefret ettikleri için değildi. Hepsinin tek bir nedeni vardı. O da kendi rotasında ilerleyen Türkiye gemisinin dümeninin başında olduğu içindi.
En son da 15 Temmuz ile Türkiyeyi tamamen tasfiye etmek için bir girişimde bulunmuşlar, bu ülkenin Cumhurbaşkanının kaldığı otele kurşunlar yağdırmışlardı. Ama o kaçıp gitmek yerine önce Allah’a sığınmış, milletini meydanları doldurmaya çalışmış sonra da can yeleği bile giymeden meydanlara inmişti.
Çünkü devletine bu yapılanların nedenini çok iyi biliyordu. Hepsi tek bir amaç içindi. Türkiye tekrar kendi içine çekilsin istiyorlardı. Başka hiçbir nedeni yoktu.
En basit tabirle, Türkiye her ne zaman kendi çıkarları doğrultusunda bir adım atsa başına mutlaka bir şeyler gelirdi. Menderes’in ipe götürülmesi gibi, Özal’ın ani ölümü gibi, 1993 yılında yaşanan olarlar gibi… 21. yüzyılda yaşananlar bunlardan farklı değildi.
Amaç, Türkiye’nin dizginlerini ellerinde tutmaktı. Ama Türkiye özellikle 15 Temmuzdan sonra daha da sert adımlar atmaya başladı. İşler tersine döndü. Ele geçirilmek istenen Türkiye, yanlarına çekilmek istenen Türkiye oldu.
Atılan adımlar bunu gösteriyordu da ondan. Suriye’de açılmak istenen terör koridorunun önüne geçmesi ve Suriye’deki önemli bir aktör olan Rusya ile yan yana yürümesi, AKDENİZ’de dolaşan iki sondaj arama gemisi ile devriye gezmesi, Çin-Rusya ile yakın ilişki kurarak İPEK YOLU için ben de varım demesi… Bütün bunlar Türkiye’nin elindeki en büyük kozlar…
Çünkü bunlar hayata geçirilmek isteniyorsa mutlaka ama mutlaka Türkiye’nin de onayının alınması şart. 20 yıldır verilen mücadelenin meyveleri… Buraya kadar kolay gelinmedi. Kolay da bırakılmaz kesinlikle. Ama onlar da pes etmeyeceklerdir. Çin ve Rusya dahil hiçbir bölgesel güç Türkiye’nin kara kaşına kara gözüne gelmiyor kapısına. Türkiye’nin gücünü biliyorlar da ondan…
İSTANBUL SEÇİMLERİ de bunun bir parçasıydı. ABD-BATI’nın istediği akın kazandı. Şimdi oluşturulmak istenen baskının, dışarıdan yükselen seslerin daha da şiddetleneceği bir dönem olacak mı göreceğiz. Ama her ne olursa olsun Türkiye duruşundan taviz vermez. Devletin başında hala güçlü aktörler var. 2023’e de daha çok yol var. O zamana kadar yapılması gerekenler de yapılır. Yapılması da lazım. Çünkü Türkiye’nin önemi her geçen gün daha artıyor…
Selam ve dua ile…
İBRAHİM YAVUZ