Tarihte atılan bazı adımlar bir duruma meşruiyet kazandırmak için yapılır. Bunu Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri net bir şekilde görebiliriz. Mustafa Kemal müthiş zekasıyla yeni devleti kurmay planlarıyla kurarak gösterdi bunu. Artık iş başka boyutlara taşınıyordu. Bu yeni devlette duygu ve düşünceleri pekiştirmek için bir meşruiyete ihtiyaç vardı. MİLLİ BAYRAMLAR… Biz bunları niye yaptık! E diktatör diyorlar ya Gazi paşaya, Kemalin ülkesi diyorlar ya onun için…
Bu milli bayram kutlamaları bizzat devlet eliyle dizayn edilmiştir. 30 Ağustos Zafer Bayramı… 400 sene eyaletimiz olan, o gün de nüfusu bir milyonu bulmayan, bugün acından inim inim inleyen Yunanistan’dan kurtuluş günleri kutlamaları yapıyoruz. Bu tarihimize en büyük ihanettir, tarihi haysiyetimizle oynamaktır. Sen koskoca bir imparatorluğu yıkmışsın, Türk dünyasının başkenti haline getirmişsin, onun kutlamalarını yapmayacaksın, gidip Yunanistan’dan kurtuluş günleri kutlamaları yapacaksın. Yazıktır, ihanet ediliyor bu millete… 1950’ye kadar İstanbul’un Fethi kutlanmıyordu bu ülkede. Yasaktı. Demokrat Parti zamanında başladı bu kutlamalar…
Bu neden kaynaklanmıştır? Tarihimize baktığımız zaman; 1920 öncesi tarih olarak alınmıyor bizde. Siz artık yeni bir devletsiniz, ulus devlet olarak oturun oturduğunuz yerde, sesiniz çıkmasın, şu Lozan’ı imzalayın, biz zaten buralarda kalmayacağız… Bu psikoloji yüklendi bu milletin üstüne. 80 sene Cumhuriyetin dibini gördü bu millet… Seçimin dahi yapılmadığı bir Cumhuriyetten bahsediyoruz 1946’ya kadar. Şimdi siz bu zihniyetin gelip de nasıl iktidar olmasını beklersiniz. Bu mümkün değil…
Fazla girdaba gerek yok. Son bir örnekle yazıyı bitirelim. 23 Nisan geldi çattı. 30 Ağustos numarası burada da var. Bakın 23 Nisan 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI olarak kutlanan milli bayram aslında ilk olarak sadece ve sadece 23 Nisan 1920 MİLLİ EGEMENLİK’ti. Mustafa Kemal müthiş zeki bir insandı. Zaten Türkiye’ye Türkiye bile denmiyordu. Kemalin Ülkesi, diktatörün ülkesi diyorlardı. Ne yapacağız, ne edeceğiz derken… Şöyle bir şey de var: E milli egemenlik ne demek? Demokrasi demek. Demokrasi ne demek halkı arkasına almak demek. E şimdi milli egemenlik demeyelim ona, ÇOCUK BAYRAMINI da ekleyelim. Böylelikle bu meşruiyet de kazandırılmış olunuyordu.
Şimdi bunu söylediğimiz zaman yanlış anlaşılmasın mesele. Elbette bu milletin bayramlarını kutlamaya hakkı var hem de bütün milletlerden daha fazla. Fakat siz Selçukluyla 300 sene, Osmanlıyla 600 seneyi yok sayarsanız ilk başta kendi milletinize ihanet etmiş olursunuz. Daha kutlanacak nice zaferlerimiz var bizim. Mohaç gibi, Kosova gibi, Varna gibi, İstanbul’un Fethi gibi vesaire vesaire… Bugün bize yapılanları anlayamamamızın nedeni de bu zaten…
Selam ve dua ile… İbrahim Yavuz…