İbrahim Hakkı Hazretleri’nin ilim-irfan ummanı olan “Marifetnâmesi”nin karakter tahlilleri yaptığı bir bölümünün başlığı “ihtiyarlık rezaletin beyan eder” şeklindedir.
Bazı muhterislerin âhir ömürlerinde düştükleri halleri görünce büyük Velî’nin bu kerametinin bütünüyle tecelli ettiğine şahit oluyoruz.
Bu muhterisler, erken dönemlerinde hiçbir ağırlığı olmayan ancak birilerine borçlu oldukları şahsiyet ve itibarlarını, yaşlılık dönemlerinde “ihtiyarlık rezaletin”den muhteşem (!) tablolar halinde sergiliyorlar!
Kadir Mısıroğlu’ndan bahsediyoruz…
Gençlik devremizin Büyük Doğu kaynaklı fikir havzasına dahil olduğu için kitaplarını okuduğumuz Mısıroğlu’nun yıllar sonra geldiği yer ve yaşadığı hal, psikiyatriye konu olacak klinik bir vak’a ve nevrotik bir haldir. Potansiyel riskler taşıyan bu bünye, yakalandığı hastalıktan dolayı biriktirdiği ifrazâtı salması gibi, içinde besleyip büyüttüğü ifrazatını ahir ömründe kusmaya başladı.
Birkaç neslin fikir dünyasını şekillendiren birçok düşünce, sanat ve siyaset adamını ağır ve seviyesiz bir üslupla tahkir eden Mısıroğlu’nun skandallarına her gün yenileri ekleniyor.
Önce Mehmet Akif’e (yazmaktan haya ettiğimiz) öfke kumkuması psikozu içerisinde “Serserinin teki, P…..nk” diyen bu hâyâ ve edepten yoksun zât, “Necip Fazıl’la 25 sene beraberliğim oldu. Necip Fazıl tanıdığım en zeki adam, tanıdığım en cesur adam. Ama tanıdığım en ahlaksız adam!” diyerek, seyyiatlarına en son bu müptezellik ve mülevvesliği ekledi. İnternette pervasızca sergilenen bu konuşma, kendi ahlak ve karakterini ortaya koyan bir belge olarak dolaşıyor!
1993 yılında kendi yayınevi Sebil’den “Üstad Necip Fazıl’a dair” başlıklı bir biyografi küfürnamesi neşreden ve Üstad’la ilgili bütün ifrâzâtını kusan Mısıroğlu, bununla yetinememiş, kendine hayran bir güruhun ısmarlama sorularına verdiği cevaplarda Üstad Necip Fazıl’a karşı kusmalarını eleştiri kılıfıyla sürdürmüş ve nihayet en galiz kusmuklarını ortaya dökmüştür.
“Necip Fazıl’a Dair” 144 sayfalık küfürnamesinin tahliline girecek değiliz. Ancak Üstad’a yaptığı hakareti de aşan- ahlâksızlıklarından bazılarına değinelim. Kendisini son demlerinde “ÜSTAD KADİR MISIROĞLU” olarak pazarlayan bu zâtın edep ve terbiye seviyesini kendi kaleminden okuyalım.
Üstad’a dair bu küfürnamenin her satırı seviyesizlik, hakaret, hilaf-ı hakikat, saptırma, yobazca anlayış, idraksizlik, tezatlar, husumet ve kinle doludur.
Küfürname’sinde Üstad için “… bizim de mensup olmakla müftehir bulunduğumuz İslâmî cephenin kahraman öncülerinden biridir. Üstelik –hususi bir alakaya mazhar olmak suretiyle değilse de- bizim de herkes gibi kendisinden pek çok şey öğrendiğimiz hususu bir bedahettir” diyerek, kendisinin yetişmesindeki emeğini sekerât halinde de olsa ifade eden Mısıroğlu’nun, ilerleyen sayfalardaki kusmalarına bakın:
“Üstad Necip Fazıl’ın küfre karşı meydan okuyuşu, her mü’minin gönlüne su serpiyordu. Ancak bunda bile bazan İslami edepten o kadar uzaklaşıyordu ki; bunu tasvip de bence kolay olmuyordu.”
“…Zaman zaman samimiyetinden şüphe ettiğim olmuştur. Buna bir de İslami ahlak bakımından tasvibine imkân olmayan bir yığın falsolu davranış eklenince benim mizacımdaki bir kimsenin O’nunla beraberliği elbette ahengli olamazdı…”
Üstad’a bu satırları yazan adam, O’na “ahlâksız” diyerek en büyük edepsizliği yapan adam, İslâmî edepten bahsediyor!
Devam ediyor küfürnamesi…
“..Hiç kimseye bir şey öğretmek ve O’nu yetiştirmek için kılını bile kıpırdatmazdı. O’nun öyle bir mes’elesi yoktu. İçindeki canavarı tatmin için konuşacak ve yazacak, siz de bunlardan kendi kendinize ne öğrenirseniz öğrenecektiniz!”
Nerdesin ey idrak, ey edep, ey ahlâk!
Önce “kendisinden pek çok şey öğrendiğimiz hususu bir bedahattir!” yani ispat istemeyen bir husustur, diyeceksiniz; birkaç sayfa sonra da bu ifrazâtı dökeceksiniz! Tutarlılığı birkaç sayfa öteye geçmeyen bu tezat ancak Mısıroğlu patolojisi ile izah edilebilir. Bu halin ismi psikiyatriye “Mısıroğlu sendromu” olarak geçse yeridir!
Mısıroğlu’nun şu satırları adeta kendi hastalıklı ruh halinin fotoğrafıdır: “Ben hep arzu ve ümid etmişimdir ki; çok yaşayıp –ihtiyarlık zaafları dolayısıyla-benliğine hükmü geçebilsin ve onu kontrol altına alabilsin!”
Türlü illetlerle mâlûl Mısıroğlu kafasına ancak şifa diliyoruz. Çünkü sebepler âleminde çaresi olmayan bir maraza tutulmuş bu muhterisliğin tedavisi mümkün değil!
Üstad’ın şiirinden başlamak üzere, sanatına, tarih tezlerine, fikrî derinliğine, siyasî tavrına, vs. vs. yönelmiş bu küllî küfürname aslında Mısıroğlu’nun kendi ruh röntgenini ortaya koyuyor!
Yazıklar olsun!
Üstad (Pindaros’un bir mısraını) bu tipler için söylemişti herhalde: “Meğer bütün bir ömür katırlara saman yerine çiçek sunmuşum!”
Yazıklar olsun!
84 yıllık hayatın özeti Üstad’a karşı ortaya döktüğü bu ifrâzatlar!
Üstad’ın dâvâsının düşmanları bile bu derece saldırgan ve edep yoksunu olmamışlardı! Nihat Atsız’a, H.Hilmi Işık’a ve daha birçok şahsa “âli menfaatleri” icabı medhiyeler düzen bu “tanzimat artığı”nın bir önemli hususiyeti de Cumhurbaşkanı katında itibar görmesi!
Mısıroğlu’nun, Üstad’a karşı bir ömür şuuraltında biriktirdiği hasetten üreyen ifrâzâtını vefatından 30 küsür yıl sonra aynadaki kendi yansımasını tarif edercesine “ahlâksız” iftirası ile kusması, aslında O’nun cümle kapısına bile yanaşamamış olmanın verdiği haset ve cinnetin tezahürü, dışavurumudur!
Megalomani, şizofreni, sendromlarla mâlûl devası olmayan bir illete tutulmuş Mısıroğlu’na son bir tavsiyede bulunalım:
Boş sözlerinle ima ettiğinin kırkta biri kadar kahramansan Osmanlı’nın piç dönemindeki Yunan fesi, kolalı gömlek ve bastonla değil de, ihtişamlı dönemindeki sarık ve kaftanla ahalinin önünde endam eyle. Hatta -sureta- kabadayı “duruş”unu göstermek için bir küheylana binip İstanbul sokaklarında dolaşarak bir orta oyunu da sergileyebilirsin…
Bu galiz ahlâksızlık tepkisiz kalmamalı! Karşılığını görmeli!
Mehmet Kısakürek’in söylediği gibi “Bu milletin ahlakını geri getirmek için deli divane olan Üstadımıza ahlaksız diyen, ahlaksız üstü ahlaksızı affetmeme!” liyiz!
Üstad Necip Fazıl’ın, şimdi tam yerini bulan şu sözüyle bitirelim:
“Bir tesirim varsa eğer, ya budalaca coşturuyor veya KUSTURUYOR!”