Dünyada Müslümanları koruyan, onları kucaklayan ve sahiplenen bir güç, ortak bir aklı ve başı olacak lider bir devlet olmadığı için bugün tüm İslam coğrafyası işgalci ve sömürgecilerin hedefi ve tehdidi altındadır.
Hangi Müslüman ülkeye bakarsanız bakın! Milli kahramanları halklarının da milli düşmanlarıdır. Bu diktatörler kendi ülkelerinde kurtarıcı, baba, ata diye bilinir. Aslında şan ve şöhretle, iktidar ve saltanatla tepeden inme güç sahibi olmuş bu yöneticiler işgalcilerin sömürge valileri gibi çalışırlar.
Müslümanlar ceberut yönetimler altında kendi vatanlarında yabancı, kendi ülkelerinde parya, kendi topraklarında esir muamelesi görürken, bu liderler ve çevreleri ülkenin en zengin, en elit ve kaymak tabakasını oluştururlar.
Bu yüzden de Türkiye’de de üç tip zengin türemiştir Birincisi; dış güçlerin ve Siyonist sermayenin destek ve teşvikiyle büyüyen ve zenginleşen gayri müslimler ve onlardan farkı olmayan sözde Müslümanlar. İkincisi; Kemalist laik devletin ürettiği türettiği ve destekleyip sahip çıktığı şirketler ve holdingler. Üçüncü tip zenginler de, ideolojik devlet tarafından horlanan, dışlanan ve iç düşman olarak görülen milli, yerli fabrikatör, şirket ve iş sahipleri. Bunlar Anadolu sermayesidir ki, bunların çoğunun da önü son siyasal iktidarlar döneminde açılmış, yakın dönemde palazlanmışlardır.
Dışlanan ve düşman ilan edilen Anadolu sermayesi güçlenmeye başladığında ilk iki sermayedar gurubun ve onların siyasal uzantılarının hedef tahtası haline gelmişti. O zamana kadar tek başlarına sahip oldukları pazardan bu girişimciler ne kadar pay aldı iseler, onlar da o kadar telaşlanmaya ve bunları nasıl yok edelim derdine düşmüşlerdir.
Türkiye’deki bütün darbecilerin, vesayet rejimlerinin, ikiyüzlü politikacı ve yöneticilerin yanında bunlar ve bunlara benzer rüşvetçi ve hortumcular vardır. Bunlar, arkasında durdukları siyasi iktidardan ucuz devlet kredisi, teşvik ve yardımı alarak, bankalar batırarak para kazanmışlardır. Bunların birçoğu günün karanlık, suyun bulanık olduğu dönemlerde vurgun üstüne vurgun vuran, soygun üstüne soygun yapan ülkenin vergi kaçakçısı kalpazanlardır.
Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve sosyal bunalımların altında hep bu karanlık sermayedarların parmak izleri vardır. Anadolu sermayesi karşısında kaybettikleri pazarları tekrar darbelerle, bunalımlar çıkararak, haksız kazanç elde ederek kazanmak için yapamayacakları adilik ve şerefsizlik yoktur. Bunların büyük bir kısmı paranın, gücün ve sermayenin kullarıdırlar. Bunlar batılı güçlerin Türkiye’deki Şövalyeleri, Dükleri Kontları ve biricik Prensleridir.
Artık, kendi yurtlarında esir hale getirilmiş Müslümanların uyanmaları zalim diktatörlere, çağdaş Firavunlara karşı isyan şafaklarına doğru yürümeleri en çok bunları kaygılandırmaktadır.
Türkiye’den başlayıp tüm Arap ülkeleri, oradan Kafkaslar, Orta Asya, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Afrika içlerine, güney ve Orta Asya’ya kadar domino taşı etkisi yapacak İslami bir uyanış dünyanın bütün dengelerini değiştirecek, bütün fay hatlarını harekete geçirecek bir güçtedir.
Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi, ayağa kalkıp dünya çapında bir güç olması süper şeytanları olağanüstü rahatsız ediyor. Bu öyle basit bir rahatsızlık değil, Türkiye’ye karşı sessizce ve sinsice yürütülen asimetrik büyük bir savaştır.
Savaş oyundan oyuna, taktikten taktiğe, hileden hileye geçen bir savunma ve hücum sanatıdır. Bu sanat sadece askerleri, bürokratları, siyasetçileri, ekonomistleri değil, topyekûn bütün milletimizi ilgilendiren bir varoluş kavgasıdır.
Müslümanlar olarak uyanık olmak, diri ve canlı olmak, bir ve beraber olmak, adam gibi dik durmak, ülkemize, din ve milletimize, kültür ve medeniyetimize sahip çıkma savaşıdır bu kavga.
İnanan, inancının yaşamak ve yaşatmak isteyen her Müslümanın kıyamet kadar sürecek koşusudur bu mücadele.
Kara ile akın, Hak ile batılın mücadelesi…Bu çizgide yürüdüğü sürece Türkiye hep hedefteki ülkedir.