Çarşamba , 29 Ocak 2025
Son Dakika Haberler
Suriye’deki politik denklem ve İsrail’in korkusu

Suriye’deki politik denklem ve İsrail’in korkusu

Prof. Dr. Cengiz Gül/ Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Suriye’deki kukla Esed rejiminin devrilmesiyle, bu sahada artık istediği gibi at koşturamayacağını fark eden işgalci İsrail, yeni yönetimi her bakımdan destekleyerek Suriye sahasında etkinliğini gittikçe artıran Türkiye ile politik çatışmanın da ötesinde fiziki ve maddi güç unsurlarıyla da karşılaşma riskinden dolayı bir hayli rahatsızlık duymaya başlamıştır.

Özünde barındırdığı ırkçı, sömürgeci ve yayılmacı hedeflerle, daha kuruluşundan yarım asır önce, 1897’de Basel’de yapılan kongrede şekillenmiş olan Siyonist İsrail, 8 Aralık’ta Baas rejiminin çöktüğü süreçte, işgal altında tuttuğu Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeye yönelik işgal operasyonlarını genişletme ve hızlandırma eğilimine girmiştir. Bunu da, işgalci İsrail’in Başbakanı Netanyahu, tampon bölge ve silahtan arındırılmış bölgenin sınırlarını belirleyen 1974 tarihli ‘Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın, çöken Baas rejimiyle sona erdiği iddiasına dayandırmaktadır. Gazze’deki soykırım ve savaş suçlarından dolayı hakkında Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) süren soykırım davası ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) verdiği tutuklama kararının da yoğun baskısından bunalan soykırımcı Netanyahu, Suriye’deki rejim değişikliği sürecindeki kaotik ortamdan hareketle, Siyonist işgal hedeflerini Golan tepelerinin de ötesine geçirerek, Şam’a bir hayli yaklaşan noktalara kadar genişletme fırsatçılığına girişmiştir. Suriye’deki bu yayılmacı işgal operasyonlarını geçici stratejik önlemler olarak nitelemeye kalkan Siyonist rejimin bu hususta da hiçbir inandırıcılığının olmadığını, tarihindeki onlarca kötü sabıkasından anlamak mümkündür. Kısa bir süre önce Lübnan’da işgal ve katliamlarla 4 binden fazla Müslümanı katletmesinin ardından 27 Kasım’da yapılan ateşkes anlaşmasına bile sadık kalmayarak, anlaşmayı defalarca ihlal edip bomba yağdırmaya devam eden İsrail’in, şimdiye kadar işgal ettiği yerlerden isteyerek çıkmak gibi bir âdetinin olmadığını da hatırlatmak gerekir. Güdümünde ve himayesinde tuttuğu diktatör Esed rejiminin çökmesini müteakip, bu çöküşün gerçekleşmesinde Türkiye’nin gücünü ve etkisini de gören İsrail’in, bir karşı hamle olarak, Suriye’deki YPG/PKK/SDG terör örgütüne olan desteğini artırma yönüne gittiği görülmektedir. Böyle yaparak işgalci Siyonizm de, tıpkı ABD’nin yıllardır sürdüregeldiği, terör örgütlerini Türkiye’ye karşı bir vekil güç ve savaşçı olarak kullanma taktiğiyle hareket etmektedir.

Muhtemel savaş riskini ele aldılar

Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesi ve sonrasında yeni yönetimin de şekillenmesinde Türkiye’nin sergilediği oyun kurucu rolü ve YPG / PKK’nın kökünü kazımaya yönelik süreçte gittikçe artan etkinliğinden de ziyadesiyle rahatsız olan işgalci Siyonist rejimin güvenlik kabinesi, 9 Ocak 2025 tarihinde yaptığı acil bir güvenlik toplantısında, Türkiye ile muhtemel bir savaş riskini masaya yatırmak suretiyle, şimdiden nasıl paniklediğini göstermiştir. Gazze’de, 35 bini çocuk ve kadınlar olmak üzere 50 bine yakın Müslümanı katleden, 110 bine yakınını da yaralayıp sakat bırakan ve geriye kalan 2 milyondan fazla Müslümanı ise açlık, yokluk, sefalet ve sürgüne mahkûm etden, Nazi barbarlığını da geride bırakan bir soykırıma tabi tutan İsrail’in bu paniklemesinde, 2025’in ilk gününde İstanbul Galata köprüsü ve Eminönü Meydanı’nda gerçekleştirilen Gazze ve Filistin’e destek gösterilerindeki sağlam ve kararlı duruşun etkisi de bulunmaktadır. İsrail medyasında bu eylem geniş yer bulmuştur. İstanbul’da 250 binden fazla kişinin katıldığı bu Gazze ve Filistin’e destek mitinginde, özellikle; “Dün Ayasofya, bugün Emevi Camii, yarın da Mescid’i Aksa” mottosunun, işgalci Siyonizmi bir hayli rahatsız etmiş olduğuna dikkat çekmek gerekir. Basit bir slogan olmanın çok ötesinde, ulvi ve nihai bir amaç ve hedefi ortaya koyan bu mottonun, İsrail’in ‘vaat edilmiş topraklar’ kılıfında yürüttüğü emperyalist işgalci operasyonlarının tersine tepmesine yol açabilme potansiyeli vardır.

Baas’ın çöküşü ve İsrail

Mescid-i Aksa’nın içinde bulunduğu Doğu Kudüs dâhil, Filistin coğrafyasının neredeyse tamamına yakınını işgal altında tutan ve Müslümanların yaşadığı şehir içlerinde ve mahalle aralarına bile kale surları gibi dikilen yüzlerce kilometrelik yüksek duvarlarla Filistinlileri yoğun bir tecrit içinde yaşamaya mahkûm eden işgalci Siyonizm, bu işgal ve katliamlarını Lübnan’ın güneyi ve doğusu ile Golan tepelerinin kuzey ve doğusunu oluşturan Suriye topraklarına kadar genişletmiştir. Hatta hemen doğusundaki Ürdün’ün de bu yayılmacı barbarlıktan nasibini alması için gerekli planları yapmaktadır. Görünen o ki bu işgalci örgüt, karşısına, diş geçiremeyeceği ve yaptığı zulümlerin hesabını kesecek bir muhatap çıkana kadar işgal ve katliamlarına devam edecektir. Ancak Suriye’deki İsrail yanlısı Baasçı diktatörlüğün çökerek, Türkiye destekli yeni yönetimin iş başına gelmesiyle, Suriye üzerinden İsrail’e kadar uzanan bir alanın açılmış olmasının, işgalci Siyonizmin bu yayılmacı eğilimlerini sekteye uğratacak önemde bir gelişme olduğunu kendilerinin de hesaba kattığı düşünülmektedir. Bu farkındalık çerçevesinde İsrail, HTŞ liderliğindeki muhaliflerin 8 Aralık 2024’te Şam’a girmesine kadarki süreçte, Şam’daki güvenlik, askeriye ve nüfus işleriyle ilgili devlet birimlerini günlerce bombalayarak, zalim Esed yönetimiyle olan işbirliklerine dair bilgi ve belgeleri yok etme yoluna gitmiştir. İsrail aynı zamanda, Suriye’nin demografik yapısına ilişkin resmi bilgi ve verileri de imha etmeye yönelik bu hamlesiyle, Suriye’de hayli çok parçalı bir görünüm arz eden kitleleri, özellikle onların etnik, dini ve mezhepleri noktasından yapacağı provokasyonlarla birbirine düşürerek, yeni iç çatışma ve savaşları körükleyip üniter yapılı, toprak bütünlüğü olan bir Suriye’nin oluşmasını engellemek suretiyle, atomize kukla devletçikleri ortaya çıkarmanın veya hiç olmazsa kendi içinde parçalanmış federatif yapılı bir uydu devlet oluşturmanın hesaplarını yapmaktadır. Ancak işgalci Siyonizm için, ‘vaat edilmiş topraklar’ ütopyası adına bir geçiş süreci olarak kabul edilebilecek bu kukla devlet veya devletçikler projesini hayata geçirmesinin önündeki en büyük engel olarak, yakın vadede gündemine pek de almak istemediği bir Türkiye gerçekliği, Suriye’deki Esed diktatörlüğünün çökmesiyle iyice kendini göstermiştir. 1948’den bu yana yaptığı işgal, zulüm ve katliamlara karşı tam anlamıyla bir meşru müdafa/ kendini savunma niteliği taşıyan 7 Ekim 2023’teki ‘Aksa Tufanı’ harekâtını bahane ederek, Gazze’de başlattığı soykırım ve işgal saldırganlığını, Lübnan ve Suriye üzerinden de sürdürebileceğini düşünen İsrail, işlediği soykırımın başından bu yana diplomatik, hukuki ve ekonomik olarak dolaylı yollardan karşısına aldığı Türkiye’nin, Suriye’deki devrim süreci ve sonrasında iyice artan etkinliğiyle, artık doğrudan karşısına çıkmış olduğunu görmek zorunda kalacaktır. Bu da İsrail’in, Suriye sahasına yönelik işgal politikalarını, bundan böyle serbestçe ve kimseye hesap vermeden yürütemeyeceği anlamına gelmektedir.

ABD desteği sürecek mi?

Türkiye’nin PKK / YPG terörünü kaynağında yok etme noktasındaki sağlam ve kararlı duruşu ile Suriye’deki yeni yönetimi her bakımdan destekleyerek yanında durmasının meydana getirdiği yeni politik zemin ve güvenlik denklemleri karşısında, işgalci Siyonizmin bu sahada istediği gibi at oynatmasının pek de mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Bu noktada İsrail, tüm soykırım ve insanlığa karşı suçlarına doğrudan ortak yaptığı ve parmağında oynattığı sömürgeci ABD yönetiminden beklediği destek ve müdahalenin ‘arz-ı mev’ud’ ütopyasını gerçekleştirmek adına yeterli katkıyı sağlayamadığı gerçeğiyle de yüz yüze kalabilecektir. Bunu da mevcut konjonktürde hissetmeye başlayan Siyonist rejim, Türkiye’ye karşı saldırtmak ve iç sorunlarıyla meşgul etmek için vekil savaşçılar olarak kullandığı terör örgütlerine yaptığı desteklerini artırma yoluna gitmektedir. Türkiye’nin, terörü kaynağında kurutma hedefine yönelik olarak Suriye ve Irak’ın kuzeyinde yürüttüğü operasyonların yanı sıra, sırtlarını dayadıkları Esed diktatörlüğünün çökmesinde de oynadığı aktif rolü gören terör örgütü YPG / PKK / SDG unsurları ise, iplerini elinde tutan ABD’nin de desteğinin gittikçe azaltması karşısında, işgalci İsrail’in Siyonist hedefleri için bir maşa olarak kullanılmaya hazır olduklarını göstermiştir.

Obama tarafından kurdurulan DEAŞ terör örgütüyle mücadele için PKK/YPG/SDG’nin desteklenmesi gerektiği masalına devam ederek Suriye ve Irak’tan çıkmaya pek yanaşmayan ABD yönetiminin, Trump’ın yeni döneminde de bu devlet aklıyla hareket edeceği anlaşılmaktadır. Ancak arkasında Türkiye’nin tam desteğinin bulunduğu Suriye’deki yeni yönetim döneminde ve Irak merkezi yönetimi ve IKBY ile Türkiye arasında, terör örgütlerine karşı ortak mücadelenin yürütüldüğü bu süreçte, ABD yönetiminin anlattığı, YPG / PKK’nın DEAŞ’la mücadele ettiği masalını dinleyecek veya bu masala inanacak muhatapların da artık pek kalmadığını belirtmek gerekir. Türkiye’de hükümetin, PKK’nın, ya kendini feshetmesi gerektiği ya da silahlarıyla gömülüp yok edileceğine ilişkin başlattığı “Terörsüz Türkiye” hedefine yönelik gelişmeleri de bu çerçevede okumakta fayda vardır. Bu hedefe ulaşmak adına, sınırlarımızın hemen ötesinde, Suriye ve Irak topraklarında kurulması için ABD ve İsrail’in çok uğraştığı ve bu yönde CIA ve MOSSAD’ın da seferber olduğu bir teröristan devletinin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla, 2016’dan itibaren yürütülen Fırat Kalkanı, Barış Pınarı, Zeytin Dalı ve sürmekte olan Pençe-Kilit Operasyonlarının yanı sıra, iç cephemizi tahkim etmek için de, terör örgütü PKK’nın, kendini feshetmediği takdirde silahlarıyla gömülecekleri uyarısının yapıldığı iç politik sürecin birlikte ele alınması gerekmektedir. Diktatör Esed rejiminin tüm zulümleriyle hükmünü icra ettiği dönemde, Suriye coğrafyasında etkin oldukları izlenimi veren ve terör örgütlerine de menfaatleri ekseninde hamilik yapan Rusya ve İran’ın, Baas diktatörlüğünün çökme sürecinde ve sonrasında, bölgeden çekilmek zorunda kalmasıyla birlikte, sahipsiz ve desteksiz bırakılan terör unsurlarının, özellikle işgalci İsrail’in güdümüne girmeye çalıştığı görülmektedir. ABD ve İsrail’in bir teröristan devleti projesi için güney sınırlarımızda son hamlelerini yapmak üzere olduğu şu süreçte, Suriye’deki yeni yönetimin, Türkiye’den aldığı güç ve destekle terör örgütü YPG / PKK’ya restini çekmesi, soykırımcı İsrail’in uykularını kaçıracak gelişmeler olarak kayda geçmektedir. Her ne kadar bu coğrafyada Rusya ve özellikle İran’ın etkinliğinin son derece azalması, Siyonist rejimin işine gelse de, Türkiye’ye karşı vekil savaşçılar olarak kullanmak istediği YPG / PKK’nın imhasına yönelik operasyonların, sapkın ve ütopik hedeflerini sekteye uğratacağı kaygısını yaşamaktadır. Suriye’deki kukla Esed rejiminin devrilmesiyle, bu sahada artık istediği gibi at koşturamayacağını fark eden işgalci İsrail, yeni yönetimi her bakımdan destekleyerek Suriye sahasında etkinliğini gittikçe artıran Türkiye ile politik çatışmanın da ötesinde fiziki ve maddi güç unsurlarıyla da karşılaşma riskinden dolayı bir hayli rahatsızlık duymaya başlamıştır. Mescid’i Aksa’nın İmamı Şeyh İkrime Sabri, yeni ABD Başkanı Trump’ın da desteğiyle bölgenin Siyonist Yahudilerin tahakkümüne verilmek üzere olduğu uyarısını yapmak üzere 12-14 Ocak tarihlerinde Türkiye’ye geldi. Onun da bahsettiği bu tehlikeye ve Gazze’de halen devam eden Siyonist barbarlık ve soykırıma karşı kayıtsız kalınmadığını şimdiye kadar gösteren Türkiye, bundan sonra da, Suriye sahasının açılmasının verdiği avantajla, Kudüs, Mescid-i Aksa ve Gazze hususunda artan bir etkinlik göstermekten asla geri durmayacaktır. Bütün bunları tüm açıklığıyla gören işgalci Siyonist rejim açısından ise, korkunun ecele faydasının olmadığı gerçeğini idrak süreci başlamış demektir.

Yorum yap

Ayrıca Bakınız

LAWRENCE HOCA KILIĞINDA MIYDI?

LAWRENCE HOCA KILIĞINDA MIYDI?

Aydın Aydın Türkiye’de Lawrence hakkında konuşan herkes onu bir “şeyh” olarak… Yani en azından bir …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir