Perşembe , 21 Kasım 2024
Son Dakika Haberler
Savaş retoriği

Savaş retoriği

Arif Altunbas

Savaşlar iki taraf veya taraflar arasında birinin diğerine üstün gelmesi için yapılan kanlı hesaplaşmalardır. Er veya geç bir gün savaşlar bitebilir ama, hesaplaşmalar nesillerden nesillere miras kalır. Hesaplaşmalar bitmez.

Kurt kuzuyu yemek istediğinde kuzuya, ‘’Suyumu neden bulandırıyorsun’’ diye saldırırmış. Aslında bulanık olan su değil gözü dönmüş kurdun niyetidir.

Dünyada meydana gelen savaşların çoğu incir çekirdeğini doldurmayacak meselelerden kaynaklanır. Daha sonra intikam alma ve üstün gelme hırsı kan davasına dönüşür. Bir akıl tutulmasının anaforuna tutulan insanın kuyuya attığı taşı yıllarca, belki asırlarca kırk akıllı tarafından çıkaramaz.

Bugün Rusya ve Çin ile ABD ve yandaşları arasında estirilmek istenen savaş rüzgarıyla dünya 2. Dünya savaşından sonraki soğuk savaş dönemine doğru gidiyor.

ABD=NATO’nun Rusya ile yaptığı anlaşmaya uymaması ve batı Avrupa’daki eski Sovyetler Birliği ülkelerini NATO’ya almasıyla başlayan güven bunalımı Rusya’yı tedirgin edip harekete geçirerek Gürcistan’dan Abhazay’ı, Ukrayna’dan Kırım’ı işgal eden Rusya’ bugünkü hale geldi.

Burada kim haksız, kim haklı? Sözünde durmayan ve suçlu olan kim?

2. Dünya savaşından sonra Sovyetlerin Macaristan, Çekoslovakya, Polonya ve Baltık ülkelerini ani baskınlarla işgal etmesi, Yunanistan hariç Balkan ülkelerini ele geçirmesi batı dünyasında büyük bir panik ve korkuya yolaçtı.

Kapitalist Avrupa devletleri Sovyet imparatorluğunun kan denizinde boğulmaktan korkarak alelacele ABD yılanına sarıldı. Bu panik ABD’nin işine geldiği kadar Sovyetlerin de işine geliyordu. Dünya iki düşman süper gücün aralarında paylaştığı ve oynaştığı bir ülke haline geldi.

İki fil tepişiyordu, onların ayakları altında Varşova ve NATO Paktına bağlı güçsüz ülkeler eziliyor, sömürülüyor köle gibi kullanılıyordu. Bir taraf; ‘’vahşi Kapitalizm geliyor’’, diğer taraf; ‘’Kızıl Kominizm geliyor’’ diye kurguladıkları şehir efsaneleriyle korku imparatorluklarını askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel bir süper güce eriştirdi.

ABD ve Batı dünyasının Rusya’ya, Rusya’nın da Batı dünyası ve ABD’ye olan güvensizliği dün başlayan bir olay değildir. Bu güvensizlik tarihin derinliklerine kadar uzanan uzun bir hikayedir.

İskender’in ve Romalıların 3 kıtayı işgal etmesi, Hunların ve Moğolların bir fırtına gibi esip Asya’ya Avrupa’ya diz çöktürmesi, Napolyon’un tek başına dünyaya kafa tutması en sonunda Moskova önlerinde per perişan çakılıp kalması, Hitlerin Stalingrat’ ta kan gölüne saplanması, kısaca: 1. ve 2 dünya savaşlarında batının aç kurtlar gibi birbirini yemesi güven bunalımının karakterini oluşturur.

Güven; tek kalesi olan hakemi olmayan çift taraflı oynanan ve güvensizlik üzerine kurulan bir güven oyunudur. Barışı, kazanan taraf dikte ettirir, tarih kazanan taraf yazdırır.

Çoğu zaman savaşlar devlet yöneticilerinin güç sarhoşluğuna kapılarak karşı taraf(lar)ı isteyerek veya mecbur ederek kendi hilelerinin ağına düşürüp onları teslim alma oyunudur.

Tabi ki, bir milletin özgürlük ve bağımsızları için barışçıl tüm kurtuluş yollarını denemesi, son çare olarak da savaşa başvurması gibi haklı nedenleri de savaşı vardır. Bunun sebebi de mazlumlar değil zalimlerdir. Ezilenler değil ezenlerdir.  Milletlerin her türlü sömürü ve işgale karşı verdikleri bağımsızlık savaşları hariç dünyada vuku bulan savaşların çoğu gücün güçsüzlere zorbaca dayatıldığı güçlünün zayıfa meydan okumasının kanla tarihe yazılmasıdır.

Rusya’nın Asya ve Avrupa’da komşularına kafa tutması, ABD’nin dünya genelinde yaptığı kabadayılık, Çin’in bunlardan geri kalmayıp süper güç olma hevesine kapılması günümüz savaş retoriğinin baş döndürücü bir hızla kışkırtıcı ve saldırgan bir havaya büründürüyor. Tüm bu anlayış ve hava da dünyayı tehdit eden tehlikeli bir yıkım savaşının cehennemine doğru sürüklüyor.

Tarihten ders almayan insan savaşların barış ve huzur getirmediğini, dünyayı kan ve gözyaşında boğduğunu ne yazık ki çok çabuk unutuyor. Savaşları yaşlı ve suçlu insanlar ilan ediyor, ama: orada, daha çok genç ve suçsuz insanlar ölüyor.

Savaşlarda yasalar ve adalet, akıl ve vicdanlar konuşmuyor. Bir türlü ağızları kapanmayanlar şom ağızlı güç sarhoşları şımarık galiplerdir.

Batı insanı dünyayı insanlığın evrensel değerleriyle süsleyip donatarak yaşanacak bir cennet haline getirmek yerine zorla ve zorbalıkla kan dökerek bir cehenneme çeviriyor.

İnsan vahiyden kopunca insan olmanın bütün değerlerinden koparak vahşi bir canavar haline dönüşüyor. Daha sonra; hayatın ve dünyanın rengi değişiyor.

Arif Altunbaş, Haber 7

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Karanlık aydınlar ve yerli yabancılar

Karanlık aydınlar ve yerli yabancılar

Arif Altunbaş Türkiye gibi kendi kimliği, benliği, medeniyeti ve kültüründen koparılmak istenen ülkelerde, “aydın” kavramı, …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir