Savaş sadece cephelerde verilen bir mücadele değil, hayatın her kesiminde ve alanında, açık veya gizli olarak karşımıza çıkan bir geçektir. Siyasi, askeri, istihbari, ekonomik, kültürel, diplomatik ve medya gibi alanlarda propaganda, eğitim, öğretim, algı operasyonu ve kışkırtma amaçlı geniş bir alanı kapsıyor.
Psikolojik savaşlar daha çok yabancı güçler tarafından finanse ve organize edilen amaç ve hedefleri önceden tespit edilmiş mücadele tarzıdır. Bu mücadelenin bir kanadını taşeronlar ve muhalefet partileri destekleyip sahiplenirler.
Muhalefet gurupları hangi ideoloji ve görüşte olursa olsun iktidarı yıpratmak, zayıflatıp işlemez hale getirmek için her fırsatı değerlendirirler. Bu husustan kendilerine düşen görevi veya ihaleyi ne kadar iyi yerine getirirlerse, onları finansa eden ve yöneten güçlerce o oranda ödüllendirilir.
Bu işleri yapan, oyunları oynayan odaklar göbeklerinden bağlı oldukları iç ve dış güçlerin hazırladığı ve planladığı tiyatro, filim, gazete, radyo, TV gibi medya organlarıyla toplumu yönlendirme ve dizaynetme, devlet ve hükümete ayar verme gibi işleri demokrasi, basın özgürlüğü ve habercilik kamuflajı altında yürütürler.
Bunlar işledikleri suçlar ve yaptıkları kanunsuzluklar yüzünden cezalandırılsalar bile, finanse edildikleri ülkeler tarafından korunurlar.
Kimse onların dış güçler adına çalışan lejyonerler olduğunu, kendi ülkeleri aleyhine düşman güçlere ajanlık ve taşeronluk yaptıklarından bahsetmez. Bir bakarsınız hiç adı duyulmayan silik bir yazar, çizer, tiyatrocu, filim yapımcısı veya medya patronu bir anda haber manşetlerinden inmez. Bu tipler bir anda meşhur ve kahraman ilan edilir. Bu tip taşeronlara ve kuklalara Türkiye ve Türkiye gibi emperyalistlerin ilgi duyduğu ülkelerde sık sık rastlanılır.
Bu işlerle uğraşan özel görevliler maaşlarını bir batı ülkesinin ilgili vakıf, kurum veya organlarından alırlar. Onun adına da insani yardım, bilimsel araştırma vs. diye bir ad uydururlar.
Türkiye’de bu şekilde faaliyet gösteren birçok batılı istihbarat teşkilatları adına çalışan yerli ve yabancı vakıflar, araştırma kuruluşları, sanat ve kültür merkezleri, dil ve kültür organizasyonları dernekler ve eğitim kurumları vardır.
Bunlar o ülkenin siyasi, askeri, ticari hedef ve amaçları doğrultusunda her alan ve meslekte, her tip ve kılıkta, her ideoloji ve siyasi kanatta finansa eden devlet ve kurum adına çalışırlar.
Bunların yönettiği insanlar oynattığı kuklalar satın aldıkları o ülkenin yozlaşmış yabancılaşmış kullanılmaya müsait ezik insanlarıdır.
Bugün Türkiye üslenmiş medya kuruluşundan birçoğu devlete ve millete karşı savaş açmış durumda, yabancı güçlerin beslemesi ve kontrolü altında ülkemize karşı psikolojik bir savaş yürütmektedir.
Toplum psikolojisini alt üst eden TV dizileri, aile yapımızı hedef alan aldatma sahneleri, aile içi çapraz ilişkiler, fuhuş, akran ve mahalle zorbalığı, uyuşturucu alkol ve ahlaki yozlaştırmalar psikolojik savaşın bir parçası olarak her an ekranlarımızda zehir kusmaktadır.
Köşklerde villalarda lüks ve zenginlik içinde hiçbir dini, ahlaki, kültürel ve etik kural tanımadan çılgınca sürdürülen yapay bir hayata gençleri özendirmek ve onları yoldan çıkarmak, sonra onları içki ve fuhuş masalarında sarhoş kusmuklu ağızlara meze etmek bu savaşın bir parçasıdır.
Düşünmeyen, üretmeyen, çalışmayı sevmeyen, hayatı en ucuzdan kazanmaya özendirilen, aşırı harcayan, sınırsız özgürlük isteyip köle tüccarlarının eline düşen hedefsiz, şuursuz, amaçsız kuşakların yetişmesi bu psikolojik savaşların ürünüdür.
Bu savaş milletimizin birbirine olan güvenini, dayanışma duygusunu, sevgi ve saygısını sistematik olarak yok etmektedir. Medyamızın ana haber bültenleri şiddet, kan, kin, nefret ve korku üreten, cinayet ve kargaşa haberleriyle halkımızın ruh sağlığını bozan büyük bir fitne aracı haline gelmiştir.
Bunlar ve bunlar gibi olaylar kendiliğinden meydana gelen gelişmeler değil, planlı programlı psikolojik savaşın bir parçası olan kuşatmalardır.
Ey devlet! Ey millet! Ey yargı ve emniyet, eğitim ve öğretim mensuplarımız, ey anne babalar hepimiz bu çürümenin, bu çöküşün içinde sele kapılan çer çöpler gibi böyle şuursuzca nereye sürüklenip gidiyoruz?
Ülkemizdeki toplumsal yozlaşmaya, yabancılaşmaya, genç kuşaklarımızı benliğinden ve kimliğinden koparılmasına ne zaman ‘’DUR’’ diyeceğiz?
Aile yapısının çürüdüğü, toplumsal yapısının çöktüğü bir millet ve devlet uzun süre kendisi olarak ayakta ve hayatta kalması mümkün müdür?
Ülkemize ve milletimize karşı verilen psikolojik savaşların birer parçası olan fitne yuvaları ve odaklarına karşı neden gerekli en etkin önlemleri almıyoruz?
En büyük ve tehlikeli düşman, dışımızdakiler değil içimizdeki bizden görünen yerli münafıklar ve düşmanlarımızın taşeronları olduğunu artık anlamak ve gerekli her türlü önlemi almak zorundayız. Özgür ve bağımsız büyük devlet olmak devlete ve millete uzanan elleri kırmaktan ve onu tesirsiz hale getirmekten geçer.
Akıncılar Dergisi Türkiye'nin Güncel, Doğru ve Seviyeli Haber ve Bilgi Portalı