Evet, sinema ve Yeşilçam film sektörü ile de yıllarca zihinlerimize farklı amaçlar şırınga edilmiş. Tabi biz bunun farkına varamadık. Sadece tv’de izlediğimiz kadarının farkındaydık. Gerisi bizi pek de ilgilendirmiyordu…
Müstehcen görüntüler içeren filmleri ilk başlarda yadırgamıştık. Başı kapalı analarımız bu tür filmlere hiç iyi yaklaşmadılar. Ancak böyle olmaması gerekiyordu. Bu filmleri yaygınlaştırmamız, din, kültür ve medeniyetimizden uzaklaşmamız gerekiyordu. Bu filmler yaygınlaştı ve bugün bu sektörün ne dereceye geldiği ortada. Tecavüz sahneleri sinemalara, filmlere yansıtılarak milletin gözü önünde izletilerek hoş bir izlenim oluşturulmaya çalışılmış, insanları buna doğru bir eğilime sürüklemişlerdir…
Hatırlayacak olursanız Sezercik, Ömercik filmleri vardı eskiden. Bu filmlerde Sezercik ve Ömercik dua ederken hep haşa “ALLAH BABA” derdi. Halbuki bu inanış Hristiyanlarda vardır. Onlara göre Allah haşa baba, Hz. Meryem anne, Hz. İsa ise oğuldur. Bunlara inanmayan dinden çıkmaktadır.
Halbuki bizde öyle mi? Bizim inancımıza göre Allah ne doğrulmuştur, ne de doğurur. Her şeyin yaratıcısı odur. O bir şeye ol derse olur. Bizim buna inancımız şeksiz şüphesiz tamdır. Ancak bu tür filmlerle Hristiyanlık inancı üzerimizde tesir edilmeye çalışılmaktadır. Bununla da esas olarak şu hedeflenmektedir:
Hristiyan dünyası tüm kiliselerin hedefini açıklayarak şöyle dedi: “Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika, üçüncü bin yılda da Asya’yı Hristiyanlaştıracağız.” demişlerdi. Zaten ilk iki hedefi gerçekleştirmişlerdi. Şimdi de sıra içinde bulunduğumuz üçüncü bin yılda Asya’yı Hristiyanlaştıracaklar. Hedefleri bu. Bu hedeflerine ulaşmak için de her şeyi yapıyorlar… Biz ise yıllarca dizilerde acıdık Sezercik ve Ömercik’e…
Yapılan saldırı bununla da sınırlı kalmamıştı elbette. Devamı vardı… Biz Müslümanlar arasında Recep, Şaban, Ramazan ayları üç aylar olarak bilinir, dini değeri çok yüksektir bu ayların. Hadislerde de önemi arz edilmektedir öyle ki. Ancak bu mübarek aylar üzerinden de çok çeşitli oyunlar oynanmıştır. Halen de oynanmaya devam etmektedir…
Örneğin Şaban ayı mübarek üç aylardan ikincisidir. Mübarek Şaban ismini filmlerle karalama operasyonu başlatılmıştı. Bu furya ilk kez 1952’de “ŞABAN ÇİNGENELER ARASINDA” filmiyle ortaya çıkmış olmakla birlikte daha sonra 1970’li yıllardan itibaren çekilmeye başlanan ve Kemal Sunal’ın oynadığı Şaban filmleri yaygınlaşmaya başladı. Bu filmlerin arkasına komiklik sosu verilerek asıl amacın fark edilmesi önleniyordu. Ama hedeflerine de ulaşıyorlardı. Çünkü bu filmlerde Şaban karakteri beceriksiz, cahil, görgüsüz, gerzek vb. rolünde verilmiş ve Şaban ismi aşağılanmıştır…
Bu durum istatistiklere de yansımış görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı verilere göre 1923 yılında 658 bebeğe Şaban ismi verilirken, bu rakam 1960 yılında en yüksek seviyeye ulaşmış ve 3365 bebeğe Şaban ismi verilmiştir. İşte düşüş bundan sonra başlamıştır. Bebeklere verilen Şaban ismi 70’li yıllarda ortalama 1642’ye düşmüştür. 2008 yılında ise sadece ve sadece 225 bebeğe Şaban ismi verilmiştir.
Aileler çocuğuna Şaban ismini verirsem çocuğumla alay ederler diye bu ismi vermekten kaçınmaktadırlar. Öyle ki ismi Şaban olanlar bile bu sebepten dolayı nüfus dairesine giderek ismini değiştirmişlerdir. Görüldüğü gibi mübarek aylardan biri olan ve aynı zamanda bir isim olarak kullanılan Şaban ismi üzerinde böyle operasyonlar çekilmekteydi zihinlerimize…
Cuma günkü yazımızda bu yazı serimizi sonuca bağlayacağız.
Selam ve dua ile…
İBRAHİM YAVUZ