Televizyonların kar haberlerini dinleyince birçok şeye hayret ediyorsunuz. Kar yağmasa şikâyet, yağsa şikâyet ediliyor. Allah’ın rahmetinde kusur arama hastalığı her alanda olduğu gibi kar yağmasında da kendini hissettiriyor. İleri geri konuşuluyor, ‘cehalet diz boyu’ denir ya tam da öyle bir şey. İnsanoğlu böyle bir varlık. Zevzeklik yapmadan edemiyor.
Kar yağıyor, her yer bembeyaz bir örtüye bürünüyor. Settâr olan Rabbimiz, almasını bilene bir ders veriyor ve varlığını her yarattığında her gönderdiğinde hatırlattığı gibi kar yağmasında da hatırlatıyor. Örtme, kapama gizleme anlamına gelen Settâr, yüce Allah’ın bir ismi olarak örten, gizleyen, kullarının günahlarını ve ayıplarını, hatalarını, kusurlarını örten ve bağışlayan anlamına gelmektedir. Settâr ismi bizlere Peygamberimizin “Kim bir Müslüman’ın ayıbını örter, kusurunu bağışlarsa Allah da onun kusurlarını örter ve bağışlar.” hadisini hatırlatmaktadır. Bembeyaz karın hatırlattığı bir isim olarak Settâr ve Peygamberimizin hadisi günümüze, davranışlarımıza yeni bir müdahaledir. Kusurları araştıran ve ifşa eden değil, kar gibi örten olmamız gerektiğini öğretmektedir.
Kar yağmasının, beyaz örtünün her tarafı kaplamasının verdiği ve hatırlattığı ders bununla da sınırlı değildir. Kar ile gelen soğuk evsizleri, odun ve kömürü olmayanları da hatırlatarak merhamet duygularımızı harekete geçirmektedir ve gereğini yaptırmaktadır. Kar insanı hatırlatıyor, örttüğü bitkinin kardelenler gibi çıkacağını, toprak altındaki börtü böceğin sevineceğini hatırlatırken pervazlara konan, camlara vuran kuşlar bizi unutmayın diye çırpınıyor, adeta biz de varız diyor. Göz bunları görmese, kulak duyuyor, kulak duymasa kalp hissediyor. Karla gelen estetik güzellikler imkânlarımızı paylaşarak, başkalarının da bu estetik güzellikten istifade etmelerini sağlamamız gerektiğini öğretiyor. Bitkiler seviniyor, toprak seviniyor, tohum seviniyor. Bütün bunlar yasaları gereği insana hizmet etmek için Rabbimizin emrine boyun eğiyor. Allah’ın yasaları işlerken, Allah’ın yaratması her an devam ederken birilerinin boş boş konuşması, yaratıcının rahmetinde kusur araması zevzeklik değil de nedir?
Bilim insanları terapiyi “Bireyin kendi iç dünyasına yaptığı uzun, sabır isteyen, bazen zorlu ama genel olarak zevkli bir yolculuktur.” diye tarif ediyorlar. Burada terapinin bilimsel kısmına girmeyeceğiz. Bu beyaz vahiyden beyaz, saf ve arı-duru duygulara yolculuk yapalım diyorum. Olumsuz davranış ve duygularımızı beyaz terapiye tabi tutalım. Gönül hanemizde kara lekelerle doldurduğumuz odaları yeniden beyaza çevirelim. Davranışlarımız ve duygularımızla birlikte işlerimizi, sözlerimizi, bakışlarımızı, hedeflerimizi, niyetlerimizi, yuvalarımızı, çevremizi ve yarınlarımızı beyazlatalım ki Settâr olan Rabbimiz de ahiretimizi beyazlatsın.
Kar yağışından dolayı hareketlerimiz kısıtlanırken zihnimizin ise harekete geçmesinin vaktidir. Karlı günlerde gezmeler farklı olur, okumalar farklı olur, düşünceler farklı olur, duygular farklı olur, insana ve eşyaya bakış farklı olur. Bu farklılıkları kar gibi bembeyaz, saf ve arı duru hale getirmek zihnimizi hangi yönde harekete geçirdiğimizin göstergesi olacaktır. Ne yaparsak yapalım, ne edersek edelim ve ne düşüneceksek düşünelim Rabbimizi asla ve asla unutmayalım. Onun rızasını kazanmak gibi bir zihinsel dönüşümü başaramadıktan sonra neyi başarırsan başar, sonuç sıfır olmaktan öteye geçmeyecektir. Oysa insan koskoca ömrünü, Allah’ın kendisine verdiği zaman gibi bir nimeti hakkıyla değerlendirip rızâ-i bari’ye uygun olarak değer üstüne değer katmadıktan sonra bozuk para gibi harcamak, ot gibi gelip ot gibi gitmekten öte başka bir şey değildir. Hiçbir şeyi boşuna yaratmayan Rabbimiz elbette karı-beyaz örtüyü de boşuna yaratmamıştır. Bizlere bu güzellikleri ve duyguları yaşatan Allah’a hamdolsun, bu nimeti hakkıyla takdir edenlere selam olsun.
Ömer Naci Yılmaz