Mübarek Ramazan ayının manevi iklimi üzerimize sağanak sağanak rahmetini, bereketini yağdırırken aynı zamanda başka sağanaklara da maruz kalıyoruz. Muhterem hoca efendilerin (!) bilgi bombardımanına da maruz kalıyoruz. Felsefe, Sosyoloji, Coğrafya, Tarih, Kültür, Tasavvuf, Etnografya, Psikoloji, Edebiyat, Tıp, sağlık vs. alanlarda acayip derecede bilgilendik. Aktaranların da ne kadar da büyük adam olduklarını (!), ne de bilgili adam (!) olduklarını öğrendik. Kültürel açlığımızı doyurmada tavan yaparken; bunlara takılıp kalsaydık manevi açlığımız, ruh güzelliğimiz yerlerde sürünüyordu. Hamdolsun ki bu oyuna gelmedik. Muhterem hoca efendileri kendi şovlarıyla baş başa bıraktık, onlar şovmenliğe devam ederken, hayatı şov/oyun ve eğlence olarak görenler de gönüllerince bir Ramazan ayı geçirmenin tadına vardılar. Anlatılanlar şimdi ve buradamıza bir şeyler katmayacağı için bazılarımızın bir kulağından girdi, diğerinden çıktı. Zaten başkası da düşünülemezdi, zira anlatanların yüreğinden çıkmadığı için dinleyenlerin de yüreğine gitmedi. Bunlar anlattı da kimse namaza başlamadı, bunlar anlattı da kimse tesettüre girmedi, bunlar anlattı da kimse eline Kur’an almadı. Zaten anlatanların da böyle bir derdi olmadı.
Bir zamanlar bizim bir İsmail ağabeyimiz vardı. Allah rahmet eylesin. Bir şey anlatacağı zaman, anlattığı meselenin önemine vurgu yaparken: “Şimdi ‘iş’ bunun burasında!” derdi. Bu ifadeden sonra gelen anlatım gerçekten de önemliydi. Biz de şimdi İsmail ağabeyimiz gibi söylüyor ve yazıyoruz. “İş bunun burasındadır.” Burasında dediğimiz mesele bizce çok önemlidir. Güzel insanımız bilsin ki bize anlatanlar, bize konuşanlar yemin etsem başım ağrımaz. Yaşamadıklarını, yapmadıklarını, hissetmediklerini; biz yaşayalım, biz yapalım, biz hissedelim diye anlatıp duruyorlar. İyilikten bahsediyorlar, ikramdan bahsediyorlar, infaktan bahsediyorlar. Kime iyilik etmişler, kime infak etmişler, kime ikram etmişler. Rabbimizin defalarca vurguladığı infaktan bahsederler, kendileri vermezler, Allah’ın ikramından bahsederler, kendileri ikram etmezler, İyilikten bahsederler kendileri iyilik etmezler. Onların ikram anlayışı, onların iyilik anlayışı, onların infak anlayışı kendilerine yapılırsa anlam kazanır. Kendilerine değemeyince kime değerse değsin onlar için önemli değildir. Öyle ya onlar, hoca oldukları için sadece söyleyecekler, sadece konuşacaklar; biz ise onların söylediklerini yapma konumundaki insanlarız. Kendileri çok şeyler bildikleri için yapmalarına gerek yok, onlar söyleyecek biz yapacağız (!), binde bir mi desem, yüz binde bir mi desem öyle çok az istisnalar var ki, inanın istisna bile sayılmazlar. İşte o güzel insanlara, güzel hocalarımıza selam olsun. Bu beyler gibi düşünmüyorlar ya bunlara göre onlar tu kaka oluyorlar.
Bunlar iyiliği, bunlar ikramı, bunlar infakı gizli yapıyorlar mavalının arkasına saklanmaya gerek yoktur. Bunlar kameralar, fotoğraf makineleri olmadan yardım yapmazlar, kapı çalmazlar, çocuk giydirmezler. Bunlar on sene öncesine kadar sağ elin verdiğini sol el görmeyecek diyen adamlardı (!),şimdilerde ise sağ elin verdiğini herkes görsün diye kırk takla atıyorlar. Fakir fukaraya yedirmekten bahsederler, fakat sofralarında bir tane fakir bulamazsınız. Fakir kendi evinde yesin der, kendileri bugün bizde yarın sizde iftar edelim diye kendi aralarında paslaşır dururlar. Şimdi ağır olacak ama söylemezsem ve yazmazsam bana ağır olacaktır. Vallahi de yalan söylüyorlar, billahi de yalan söylüyorlar. Çünkü yapmadıklarını ve yapmayacaklarını bizler yapalım diye ballandıra ballandıra anlatıp söyleyip duruyorlar; ne acıdır ki kendilerini unutuyorlar. Bizi de keriz yerine koyup kendilerinin ne … olduğunu anlamadığımızı zannediyorlar. Kendilerini unutanları bakınız Rabbimiz nasıl uyarmıştı: “(Ey bilginler) Sizler Tevrat’ı okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip, kendinizi unutuyor musunuz?” (2/Bakara, 44) Bu ayetin muhatabı Yahudilerdir deyip kendinizi temize çıkartmayın. Rabbimiz sözü size de bize de getiriyor: “Ey iman edenler! Yapamayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapamayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında öfkeye sebep olan büyük bir davranıştır.” (61/Saf Suresi, 2-3)
Bu söylediklerimize, yazdıklarımıza itirazı olanlar mutlaka olacaktır, fakat bu konuşmacılar vicdanlarına sorsunlar bakalım, bu söylenenlerin ve yazılanların neresindeler? İnanın ki cevap onları acıtacaktır. Allah acınızı artırsın; belki o zaman bize yapmamız için söylediklerinizi yapmak için harekete geçersiniz. Vicdan ve fıtrat yalan söylemez, cesareti olan onları dinlesin.
Ömer Naci YILMAZ