Hz. ÖMER’DEN MEHMET SELİM KİRAZ’A
Adaletin bedeli her zaman ağır olmuş, acılarla ve ıstıraplarla ödenmiştir.İnsanlık adalet arayışı için çıktığı yolculukta nice şehitler vermiştir. Hak, hakikat ve adaleti ayakta tutma mücadelesinin ilk şehidi olan Habil ile başlayan yolcuğun son şehidi Mehmet Selim Kiraz kardeşimiz olmuştur. Rabb’imiz rahmetiyle muamele eylesin. Adaleti ayakta tutma, hâkim kılma mücadelesi zordur, çilelidir, meşakkatlidir. Bu mücadelenin aziz şehitlerine selam olsun.
Adalet, insanın bulunduğu her yerin olmazsa olmazı ve yaşatılması için mücadele edilmesi gereken yüce bir değerdir. Adaletsizliğin acısı nerede ve kimin içini yakıyor diye bakılmamalı, o coğrafyalar ve insanlar için de adalet istemeliyiz, oralarda da adaleti hâkim kılmalıyız. Sadece kendimiz için değil, herkes için adalet istemeliyiz, gerçekleştirmek için gayret etmeliyiz. Adalet meselesi sadece kurumların, özelde ise Adalet Bakanlığı’nın işi değildir. Adalet herkesin işidir, insanlığın huzur ve güvenliğinin sigortasıdır. Ve bu sigorta herkese lazımdır. Benim olsun, başkaları beni ilgilendirmez denilemeyecek kadar da gerçekliktir.
Peygamber Efendimizin kırk yıl birlikte yaşadığı insanları ona düşman eden en önemli unsur yeni dinin adalet ilkesini hâkim kılmak istemesidir. İnsanları hak ve hakikate davet ettiğinde bazıları şunu söylemekten de geri durmamıştır: “Şimdi ben senin dediklerini kabul edersem bana ne var? Peygamberimizin cevabı çok kısa ve nettir: “Şu köleye ne varsa sana da o var.” Adaletin düşmanlarının da cevabı kısa ve nettir. “Beni şu köleyle bir tutan din olmaz olsun.” Evet, adalet zor bir nimettir ve herkesin hazmedemeyeceği kadar da sorunlu bir nimettir. Adaletin ilk öğretmenlerinden Hz. Ömer, Kur’an ahlâkının ilkeleri doğrultusunda herkese eşit davranmış, işi ehline vermiş, soyluluğa, zenginliğe, akrabalık bağlarına bakmamış, bunların kendisini adalet duygusundan alı koymasına fırsat vermemiştir. Adalet konusundaki hassasiyeti boynunu bükmüştür. “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu; Adl-i ilahi gelir Ömer’den sorar onu” sözü adalet ve sorumluluk bilincinin ne düzeyde olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Dönemin kadılarına gönderdiği mektup kendisinden sonraki adalet dağıtıcılarına rehberlik etmiş ve etmeye de devam edecektir: “Davalara bakarken telâşa, çığırtkanlığa ve tarafların haysiyetini kırıcı davranışlara asla müsaade etme. Çünkü adaletin yerini bulması için sükûnet ve ciddiyet şarttır. Hakkın tecelli etmesi ise İlâhi adaletin itibar kazanmasına sebep olur. Bir Müslümanın niyeti iyi ise Allah, onun insanlarla olan münasebetlerini ıslah eder, ama içi başka dışı başka olursa, Allah ona musibet verir. Bu durumda hâkimin görevi Allah’ın rızk ve rahmet hazinelerinin kulları arasında adaletle dağıtılmasını sağlamaktır.”[1]
Adaleti hâkim kılma davasının son şehidi elbette Mehmet Selim Kiraz kardeşimiz olmayacaktır. Fakat şehit veriyoruz diye adalet duygusunu hâkim kılma idealinden de vazgeçecek değiliz. İşte bu davanın erlerinden olan şehidimiz Mehmet Selim Kiraz kardeşimiz adaletin öğretmeni Hz. Ömer’e doğru yol aldı. Onurlu bir şekilde buluşacaklardır, adaleti hâkim kılma adına karşılaştıkları engelleri konuşacaklardır. İnanıyoruz ki Hz. Ömer çok rahat olacak, Mehmet Selim kardeşimiz de en az onun kadar rahat olacaktır. Peki, adaleti katledenler ne olacak? Bizim şehitlerimiz davaları uğruna, adaleti hâkim kılma uğruna can verirken; onların leşleri cehennemi boylayacaktır. Adaleti engelleyici her tavır zulümdür, zalimliktir; cehennem ise zalimler için hazırlanmıştır. Şehidimizi bir kez daha rahmetle anıyor, ailesine sabırlar diliyorum. Adaletin ilk öğretmenlerinden Hz. Ömer’den başlayarak Mehmet Selim kardeşimize kadar adalet davası uğruna can veren, bedel ödeyen tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Adalet camiamızın başı sağ olsun. Rabb”imiz bu davanın aziz erlerini korusun.
Adalet konusunda yüce Rabb’imizin peygamberler üzerinden bize gönderdiği uyarı mesajıyla bitirelim inşallah. “Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır.”(38/Sad, 26)
Ömer Naci YILMAZ