Yaratılmış varlıklardan insanı ayırt eden en önemli özelliklerden birisi, insanın kendi iradesiyle kendi cennet ve cehennemini inşa etmesidir. Onun için insana ne gelirse; kendisinden gelir, insan ne yaparsa; önce kendisine yapar.
İnsan, yönetici olarak seçtiklerinin ahlak ve karakterine göre yönetilir. Yani, o kendi tercihinin esiridir. (1) Milletler de kendi irade ve tercihlerinin kaderini yaşarlar. İnsan kendisine verilen akıl nimeti ile isterse; kendi cennetini, isterse; kendi cehennemini tercih eder. Her ne yaptı ise de; onun karşılığını görür.
İslam insanın ana rahmine düşmesinden mezara girmesine kadarki zaman biriminde belirli usul, kaide ve kurallar getirmiş, bunları da vahyin gösterdiği yol ve istikamette peygamber efendimizin fiili ve kavli sünnetleri vasıtasıyla insanlığa ulaştırılmıştır.
İnsan her hususta kendi irade ve isteğiyle başa başa bırakılmıştır. Ona verilen (2) göz, kulak, konuşma, akıl, irade vasıtasıyla tercih ettiklerinden de sorumlu tutulmuştur. Bu ‘’sorumluluk’’ kuralı; insanın şahsi, cemiyet, cemaat ve toplumsal yaşantısında, milletlerin; askeri, siyasi, ticari, sosyal, kültürel ve ekonomik münasebetlerinde şimdiye kadar yaşadığımız, halen yaşamakta olduğumuz ve ileride de yaşayacaklarımız için geçerlidir.
Yani; iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, hak ile batılı, doğru ile yanlışı, vahiy ile vahye karşı olanı tercih etmek insanı ya kendi cennetine veya kendi cehennemine götürür. İnsan alemin, ‘’en mükemmel yaratığı veya sefillerin sefili’’ (3), aynı zamanda, ‘’en cahili ve zalimi’’ olabilecek bir yaratılışla yaratılmıştır. (4) Bu iki zıt ve farklı kutup Mü’min ile Kafir ve münafık arasındaki farklılıkları ve uçurumları ortaya koyar. Mü’min ve Kafir’ in özellikleri burada bellidir.
Münafık ’ın dört belirgin alameti vardır.(5) Bunlar insanın tuzağı ve 4 karanlık zindanıdır. Bu sıfatlar kişi ve toplumların, cemaat, cemiyet, hareket ve önderlerinin, parti ve liderlerinin karakteri, yaşam ve mücadele tarzı haline gelmiş ise; Allah’a dayanan ve Allahtan korkan bir kişi ve toplumun bu tip insan ve kalabalıklardan şiddetle uzak durması, onlara karşı her türlü ihtiyat tedbirlerini alması şarttır.
Münafık kişi ve toplumlar insanlığın yolu üzerine döşenmiş serseri mayınlar gibidir. Ne zaman, kiminle, ne yapacağı, nereden ve nasıl davranacağı belli olmaz. Bu sıfatları taşıyan kişi ve toplumların Müslümana ve İslam toplumlarına zarardan, beladan, musibetten ve kötülükten başka vereceği hiçbir şey yoktur.
Müslümanlar ( Herhangi bir hususta) darda ve zorda kaldığında, ilk önce sevinenler; her zaman İslam düşmanlarıyla birlikte hareket eden münafıklar olmuştur Müslümanlar zorlandıkça; onlar rahatlar ve huzura erirler, dara düştükçe; onlar neşelerinden dört köşe olurlar.
Müşterek çıkarlar hususunda (belki) kafirler ile ortaklık yapılabilir, ama; münafıklarla yapılan her anlaşma ve işin sonu hüsranla biten bir felakettir.
Tarih boyu İslam milletine diz çöktürmek isteyenlerin en başında münafıklar gelir. Peygamberimiz zamanından 4 halifeye, Emevilerden Abbasilere, Selçuklulardan Osmanlıya, Cumhuriyet döneminden zamanımıza kadar milletimizi içten ve dışarıdan yıkmak isteyenlerin en önünde ve en şirret düşman münafıklardır. Bugün de aynen öyle, aynı durumu yaşıyoruz. Yeni münafıkların eski münafıklarda hiçbir farkı yok.
Türkiye’de son günlerde çıkarılan döviz krizinde: kimin gerçekten bu ülkenin çocuğu, kimin de onun bunun çocuğu olduğu anlaşılmıştır. Kim; milletimizin çıkar ve menfaatlerinin yanında, kimin de; düşmanlarımızın yanında olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Kimin; yalan ve iftiranın şahı, sözünde durmamanın padişahı, emanete ihanet eden vatan, millet ve namus düşmanları olduğu bir daha netleşmiştir.
Bugün Türkiye’de inkar ve tuğyanın kara bayrağı altında toplananlar ile, inanç ve imanımızın sembolü tevhid bayrağı altında toplananlar arasında iman ve küfür mücadelesi vardır. Türkiye bu iki zıt kutubun savaş meydanıdır!
Millet olarak içimizdeki yerli münafıklara ve dışımızdaki Haçlı düşmanlara karşı çetin bir savaşla karşı karşıyayız. Herkes kendi tarafını seçmiş, kendi cenneti veya cehennemi tarafında konumlanmış durumdadır. Türk milleti ve İslam ümmeti olarak bize dayatılan bir savaşın tam ortasındayız. Dört tarafımızda kol geziyor puşt zulası.
Büyük Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlık savaşını veriyoruz millet olarak imanımız ve yüreğimizle… Kut ’ül Amare’ de, Çanakkale’de, İstiklal savaşında olduğu gibi bu savaşı da kazanacağız Allah’ın izniyle.
Arif Altunbaş, Haber /7
Dip Not:
1- “Siz nasıl olursanız sizin idarecileriniz de öyle olur. (Siz) nasılsanız öyle idare edilirsiniz” (Hadis: Keşfü’l- Hafa, 2:311)
2–‘’Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?’’ (Beled; 8-9)
3- ‘’Andolsun, insanı en güzel biçimde yaratırız. Sonra onu aşağıların aşağısına indiririz.’’ (Tın; 4)
4-‘’Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.’’ (Ahzap; 72)
5-Münafık’ın alameti Dört’tür;
-Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihanet eder.
-Konuştuğunda yalan söyler.
-Söz verince sözünden döner.
-Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar.” (Hadis; Abdullah İbni Amr İbni’l-Âs radıyallahu anh’den)