30 Ocak 1943 tarihinde Adana’da, Churchill ve İsmet İnönü arasında Kürt dili ve edebiyatı üzerine ilginç bir tartışma yaşanmıştır:
Churchill, İnönü’ye sordu: “Paşa, sen Kürtçe bilir misin?”
İsmet Paşa şaşırmıştı. Daha o bir şey söylemeden ben araya girdim ve hemen:
“Ekselansları, biz Kürtçe bilmeyiz. Zaten bizde Kürtçe konuşulmuyor ve böyle bir dil de yoktur,” dedim.
Churchill, “Öyle mi, Mister? Kürtçe diye bir dil yok mudur?” diye sorunca, yanında hazır bulunan bir kişi ayağa kalktı ve:
“Olmaz olur mu efendim, çok zengin bir Kürt dili ve edebiyatı vardır. İsterseniz, Diwana Ciziri’den bir şiir okuyayım,” dedi.
Churchill, “Oku,” dedi.
Biz anlamıyorduk ama nefis ahenkli bir şiir okundu ve bunun Kürtçe olduğu söylendi. Churchill, “Öyleyse bu şiiri bize yaz,” dedi. Yazdı.
Churchill, “Bunu İngilizce’ye çevirin,” dedi; çevirdiler. “Bir de Fransızca yapın,” dedi; onu da yaptılar. Türkçe’ye çevirdiler ve bana:
“Mösyö, sen de gel bakalım. Bu üç dilden aynı fikri ifade etmek için metne kaç yabancı sözcük almak zorunda kalındığını görün,” dedi.
Fransızca nüshada hiç yabancı sözcük yoktu. İngilizce’de iki-üç Latin kökenli kelime çıktı. Ama Türkçe nüshaya gelince, “dır” ve “ile” dışında Türkçe neredeyse hiç kalmamıştı; kimisi Arapça, kimisi Farsça, diğerleri de Avrupa dillerinden alınma sözcüklerdi.
Churchill, dört sayfayı da önümüze koyarak:
“Ayıp değil mi?” dercesine, “Bakın efendiler, yok dediğiniz ve memleketinizin büyük bir bölümünde anadil olarak konuşulan Kürtçe’nin zenginliğini görünüz,” dedi.
Bu olay, uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı görevim boyunca yaşadığım en mahcup anlardan biri olarak hâlâ hafızamda yer almaktadır.
— **Numan Menemencioğlu**, 1942-1944 T.C. Dışişleri Bakanı
Akıncılar Dergisi Türkiye'nin Güncel, Doğru ve Seviyeli Haber ve Bilgi Portalı