Kur’ân-ı Kerîm, insanın en büyük imtihanını iman ile şirk arasındaki ince çizgide görür. Yûsuf Sûresi’nin 106. âyeti bu hakikati çarpıcı bir şekilde ortaya koyar:
﴿وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُم بِاللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشْرِكُونَ
“Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak iman ederler.”
(Yûsuf, 12/106)
Bu âyet, Allah’a iman ettiğini söyleyenlerin bile büyük bir kısmının, farkında olmadan şirke düşebileceğini bildirir. İman ile şirk arasındaki bu karışım, insanın hem aklını hem kalbini derinden ilgilendirir. Zira hakiki tevhid, yalnızca dil ile değil, kalp ve davranışla da Allah’a tam teslimiyetle mümkündür.
- İmanın Görünüşte, Şirkin Kalpte Gizli Oluşu
Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinde:
“Bu âyet, iman ettiklerini sanan bir çoğunun hakikatte şirk içinde olduklarını bildirir. Çünkü Allah’a inanırken, sebeplere, aracı zannettikleri kimselere, hatta kendi nefsine ulûhiyet payı vermekten kurtulamazlar.”
Açıklar..
Elmalılı’ya göre bu tür insanlar Allah’ın varlığına inanırlar; ancak O’nun dışında bir kudret daha vehmederler.
Bir kimse rızkını sadece işine, şifasını sadece doktora, başarısını yalnızca kendine bağlarsa, fiilen Allah’a değil, sebeplere iman etmiş olur.
Bu da gizli bir şirktir.
Bu yüzden âyetin mesajı sadece putperest Araplara değil, bugün Allah’a inanıp da sebepleri ilah edinen modern insana da yöneliktir.
- Fahreddin er-Râzî’ye Göre Şirk:
Sebeplere Kudret Atfetmek
Râzî, “Mefâtîhu’l-Gayb” adlı tefsirinde âyeti insan psikolojisi üzerinden yorumlar.
İnsanoğlu sebepleri görünce, onlara kudret atfetme eğilimindedir.
Oysa hakikatte sebeplerin hiçbir tesiri yoktur;
“Etki eden yalnız Allah’tır, sebepler O’nun kudretinin perdeleridir.”
Râzî’ye göre iman, sadece Allah’ın varlığını kabul etmek değil, her fiilin tek faili olarak Allah’ı görmektir.
Bir insan, kalbinde “bu işi şu kişi yaptı” diyorsa, Allah’ı devre dışı bırakıyorsa, farkında olmadan şirk bataklığına adım atar!
Bu noktada Râzî şöyle der:
“Şirk yalnız putlara tapmak değildir; insan, Allah’tan başka bir şeye kalbinde kudret izafe ettiğinde de müşriktir. Şirk bazen açıktır, bazen gizli olur.”
- Kurtubî’ye Göre Gizli Şirk ve Günümüz İnsanına Uyarı!
İmam Kurtubî, “el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân” adlı eserinde bu âyetin hem Mekke müşrikleri hem de sonraki ümmet için geçerli olduğunu ifade eder.
Mekke müşrikleri, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” denildiğinde “Allah” derlerdi.
Ancak yine de putlarını O’na yaklaşmak için aracı kabul ederlerdi.
Bu yüzden “imanları şirkle karışıktı.”
Bu yüzden âyetin mesajı sadece putperest Araplara değil, bugün Allah’a inanıp da sebepleri ilah edinen modern insana da yöneliktir.
- Fahreddin er-Râzî’ye Göre Şirk:
Sebeplere Kudret Atfetmek
Râzî, “Mefâtîhu’l-Gayb” adlı tefsirinde âyeti insan psikolojisi üzerinden yorumlar.
İnsanoğlu sebepleri görünce, onlara kudret atfetme eğilimindedir.
Oysa hakikatte sebeplerin hiçbir tesiri yoktur;
“Etki eden yalnız Allah’tır, sebepler O’nun kudretinin perdeleridir.”
Râzî’ye göre iman, sadece Allah’ın varlığını kabul etmek değil, her fiilin tek faili olarak Allah’ı görmektir.
Bir insan, kalbinde “bu işi şu kişi yaptı” diyorsa, Allah’ı devre dışı bırakıyorsa, farkında olmadan şirk bataklığına adım atar!
Bu noktada Râzî şöyle der:
“Şirk yalnız putlara tapmak değildir; insan, Allah’tan başka bir şeye kalbinde kudret izafe ettiğinde de müşriktir. Şirk bazen açıktır, bazen gizli olur.”
- Kurtubî’ye Göre Gizli Şirk ve Günümüz İnsanına Uyarı!
İmam Kurtubî, “el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân” adlı eserinde bu âyetin hem Mekke müşrikleri hem de sonraki ümmet için geçerli olduğunu ifade eder.
Mekke müşrikleri, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” denildiğinde “Allah” derlerdi.
Ancak yine de putlarını O’na yaklaşmak için aracı kabul ederlerdi.
Bu yüzden “imanları şirkle karışıktı.”
Kurtubî, bu âyetin sadece tarihî bir olayı anlatmadığını, aynı zamanda her çağın insanına bir ayna tuttuğunu söyler:
“Bugün de insanlar rızıkta, şifada, kaderde Allah’tan başkasına güvenerek aynı hataya düşerler.”
Ve ardından Peygamber Efendimiz’in şu hadisini nakleder:
“Ümmetim içinde en çok korktuğum şey gizli şirktir.”
(İbn Mâce, Zühd 21)
“Gizli şirk, karanlık gecede siyah taş üzerindeki karıncanın yürüyüşü gibidir.”
Bu hadis, şirkin ne kadar sinsi ve fark edilmez bir hastalık olduğunu açıkça ortaya koyar.
- Gizli Şirk’in Modern Görünümleri
Bu âyetin günümüze bakan yönü çok derindir.
Bugün insanlar Allah’a inandıklarını söyler, hatta “Elhamdülillah” derler;
fakat aynı zamanda:
kazançta sadece “şans”a,
sağlıkta sadece “ilaç”a,
başarıda sadece “kendi gücüne”,
gelecekte sadece “plan ve sisteme” güvenirler.
Bu durumda diller “Allah’a inanıyorum” derken, kalpler sebepleri ilahlaştırmaktadır.
Bu da, modern dünyanın en yaygın gizli şirkidir.
İnsan, Allah’a olan güvenini kaybettiğinde; korkusunda, sevgisinde, tevekkülünde başkalarını araya koyduğunda, farkında olmadan bu âyetin kapsamına girer.
- Hakiki Tevhid: Yalnız O’na Güvenmektir.
Gerçek iman, yalnızca Allah’a dayanmakla mümkündür.
Tevhid, “Lâ ilâhe illallah” demekle başlar;
ancak “illallah”ın hakkını vermek, kalpte Allah’tan başka hiçbir güce yer vermemekle tamamlanır.
Elmalılı’nın ifadesiyle:
“Allah’a inanırken başka bir şeye güvenmek, bir nevi ortaklıktır. Oysa tevhid, bütün güvenin ve korkunun tek merkezde toplanmasıdır.”
Bu nedenle mümin, ne korkusunda ne umudunda ne de sevgisinde Allah’tan başkasına pay vermemelidir.
Çünkü Allah’tan başkasına yönelen her güven, kalbi zayıflatır, tevhidi gölgeler.
Sonuç
Yûsuf Sûresi’nin 106. âyeti, insanın imanının derinliğini ölçen bir terazidir.
Bu âyet, sadece geçmişin müşriklerini değil, bugünün inananlarını da uyarır:
“Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak iman ederler.”
İman, sadece söz değil; güven, teslimiyet ve yöneliştir.
Gerçek mümin, her işinde sebepleri değil, sebepleri yaratanı görendir.
Tevhid ise, kalpte yalnız Allah’ı bırakmaktır.
Mustafa Topatan – Köln – 2025