“EHLİYET” kelimesi Türk Dil Kurumu (TDK)’nun sözlüğünde “sürücü belgesi, ustalık, uzluk” anlamlarına gelmektedir. Arapça’sı ise “EHLİYYET”tir. Halk dilinde kullanım şekli de esas itibariyle bir işi yapmaya, bir faaliyeti gerçekleştirmeye en uygun aday olarak söylenebilir.
“LİYAKAT” ise yine TDK’da “Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu” olarak tanımlanmaktadır. Bu iki kavram bir işi yapmada, bir görevi yerine getirmede, bir faaliyeti yürütmede vs. vs. birbirinden ayrılmaz, ikiz bir “YETERLİLİK ÖLÇÜSÜ”dür.
Peki bu ölçüye ne kadar uyuluyor? Cevap verilmesi gereken en önemli soru bu. Hz. Peygamber (sav) dönemine gidelim ve oradan birkaç örnekle günümüzü kıyaslayalım.
630 yılında Hz. Peygamber (sav) öncülüğündeki Müslümanlar, Mekke’yi fethettiler. Mekke’ye olan özlem ise had safadaydı. Müslümanlar iki rekat namaz kılmak için can atıyorlardı. Kabe’nin anahtarı ise bir Müşrikteydi. Anahtarı vermiyordu. Hz. Ali bir hışımla anahtarı Müşrikin elinden aldı ve Kabe’nin kapısını açtı. Daha sonra Kabe’nin içini putlardan temizlediler ve Hz. Peygamber (sav) içeride iki rekat şükür namazı kıldı.
Daha sonra kapıyı kapattı, anahtarı da o Müşrike verdi. Bunun üzerine o müşrik Müslüman oldu. Bu hadisedeki “EHLİYET VE LİYAKAT”a riayetin kusursuz örneğini görüyor musunuz? Buradan şunu çıkarmamız lazım. Mesela;
Bir kurum olduğunuzu farz edin, bu kuruma bir kalp doktoru alacaksınız. Müracaat eden iki kişi var. Birisi Müslüman, beş vakit namaz kılıyor, namazında, abdestinde. Bir kişi de Hristiyan. Ancak mesleğinde Müslüman olan adaydan daha kariyerli. Dosyası mükemmel, ihtisası mükemmel. Allah diyor ki o Hristiyan’ı al. Gerçekten de öyle değil mi? Sonuçta ne camiye imam arıyoruz ne de tekkeye derviş… EHLİYET VE LİYAKAT bu işte.
Bir örnek de Hz. Ömer (ra)’in torunu Ömer Bin Abdülaziz’den verelim. Bir gün soruyorlar kendilerine: “İki yıl gibi bir süre içerisinde adil bir devlet başkanı oldun ve 2. Hz. Ömer gibi anılmaya başladın. Bunu neye bağlıyorsun?” Şöyle cevap verir:
Şu iki hususu yerine getirdim:
1- Ehliyet ve liyakat sahiplerini göreve getirdim ve
2- Bilmediğim tüm işleri istişare ile yaptım.
Evet işte İslam Devleti’nin ilk nüveleri böyle bir devlet anlayışına sahipti. Ya şimdi öyle mi? Kendi kızımı işe aldım, amcamın oğlunu aldım, bizim takımı tutanı aldım, bizim partiden olanı aldım, bizim cemaatten olanı aldım vs. vs. diye diye devlet kadroları böyle dolduruldu. FETÖ’nün yaptığı bundan farklı değildi. Kendi cemaatine mensup özellikle zengin ailelerin çocuklarını kendi çatıları altında topladılar ve akılları dumura uğratılmış ordular meydana getirdiler.
Eğitim’den tutun, Askeriyeye kadar, İstihbarattan tutun, Emniyete kadar bütün devlet kadrolarına kendi adamlarını yerleştirdiler. Doğu’da bir türlü terörün bitmemesinin nedeni de buydu. Ve sonunda da 15 Temmuz’da tüm foyaları ortaya çıktı. Şimdi devlet tüm bu pasından kirinden arınmaya çalışıyor. Kolay değil buradan tertemiz bir sayfa açmak. Biraz sabır istiyor…
Burada yerel seçimlere yönelik iktidar partisine büyük bir iş düşüyor. Son yerel seçimlerden bu yana çıkarılan çok büyük dersler var. Bu noktada yapılan çıkarsamalar hiç şüphesiz ki Başkan Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti grubunda görüşülecek ve yerel seçime güçlü adaylarla gidilecektir.
Şu bir gerçek ki ülkenin buna ihtiyacı var. Yine başka bir gerçek ki Türkiye’nin çıtasını yükselten de istikrarlı bir iktidar partisi var. Bu anlamda EHLİYET VE LİYAKAT SAHİBİ, İŞ GÖRECEK, HERKESİN HER ZAMAN KAPISINI ÇALACAĞI ADAYLAR bu işi çözer. Aksi takdirde sancılı günler bizi bekler…
Selam ve dua ile…
İBRAHİM YAVUZ