Mustafa Kolcu
Sözün Özü
“Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (A’râf, 7/204)
Dinlemek, düşünmeden önce gelir. Dinlemek, okumanın farklı bir yönüdür. Okumak, söze yüklenen anlamdır. Dinlemenin değeri, sözü anlamaktır. Hem dinleme hem okuma hem de görme, bilgiyi akla ulaştıran kanallardır. Akıl aldığı bilgiyi harmanlar ve düşünceye dönüştürür. Bütün varlıklar, bilinçli ya da bilinçsiz, bu usul üzere düzenini kurar.
Mahşerden Gelen İtiraf
Duymak, her mahlûka verilen nimetlerden biridir. Duyduğunu anlayıp kararlar alabilme imkânı ise yalnızca irade sahibi insana sunulmuş özel bir ikramdır. Ancak bu ikram, sorumluluğu da beraberinde getirir. Dünya hayatını şekillendirmek için doğru sözü duymak ve üzerine düşünmek gerekirken, vahyin dışında kurulan düzenlerin peşinden gidenlerin acı akıbeti hakkında onlarca ayet vardır.
Kur’an-ı Kerim’de, Rahman’ın mülkünde, merhametinin şahidi olması gereken insana, vahye kulak tıkayanların itirafları şöyle aktarılmaktadır: “Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık.” (67/Mülk, 10)
Pişmanlıkların Faydası Yok
İslam’ın emirlerine yüz çevirenlerin edindikleri yol arkadaşları, ahirette en büyük düşmanları olacaktır. Günah, isyan ve inkâr üzere birliktelik oluşturanlar, ahirette şöyle diyeceklerdir: “Rabbimiz! Bizler efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Bizi saptırdılar.” (33/Ahzâb, 67) İslam’ı karalayanlar, kara yüzleriyle cehennemde çırpındıklarına herkes şahit olacaktır. İnanları, inançlarından dolayı alaya alıp küçümseyenler ise, “Yüzlerinin ateşte evirilip çevrileceği gün, keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Resûl’e itaat etseydik,” diyeceklerdir.” (33/Ahzâb, 66)
Buradan Çıkış Yok
Ahiret yolcusu bilir ki, ölüm, dönüşün önündeki engeldir. Allah’ın koyduğu yasa hiç şaşmaz ve değişmez. Cennet ve cehennem, gelenlere ebedi yurt olacaktır. Oradaki her şey, dünyada ardına düşülenlere şahitlik edecektir. Önceden gönderilen her şey, gönderene şahit olacaktır. Bu hakikatleri düşünmek yerine, öteleme tercihinde bulunan insan, hatasının telafisi için cehennemin eşiğinde şöyle yalvaracaktır: “Rabbimiz! Bizi çıkar, önceden yaptığımızdan (farklı olarak) salih ameller yapalım.” Ancak, ömrünü helâke sürükleyen ve ömür sermayesini yaratana inkârla harcayan insana ve tüm insanlığa, “Size, öğüt almak isteyenin öğüt alacağı kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da geldi. Tadın (azabı)! Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (35/Fâtır, 37) denilerek rahmete çıkış kapıları kapanacaktır.
İnsan Neden Dinlemez?
Dinlemek için kulaklar, görmek için gözler, kavramak için akıl, tartmak için vicdan verilmişken, bunları kullanmamak niyedir? Vahiyden daha önemli olan nedir? Yaratılışta verilen değerlerin, değersiz şeyler için harcanması, cehenneme gülerek yürümek ne büyük kayıptır. Vahyi duymazdan gelenler, tadacakları azabı keşke bilselerdi. Dünyayı yaşamın merkezi yapıp şeytana yoldaşlık edenler, azabı görünce şikâyetçi oldukları şeytanın cevabıyla yüzleşeceklerdir. “Şeytan, Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama sonra caydım. Esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah’a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır.” (14/İbrahim, 22)
Müminin Teslimiyeti
Allah’a ait sözün kıymetini iyi bilen müminlerin vahiy karşısındaki teslimiyeti şöyle aktarılmaktadır: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (2/Bakara 285) Allah’ın sözü sayesinde hakikate ulaşabileceğini bilen insan, kulluk yolculuğundaki hatalarının farkındadır. Yol devam ederken, yolun başında teslimiyetini dile getirir ve sözün yazıldığını bilir. Bu teslimiyet sayesinde, vahyi duymazdan, görmezden gelme ve anlamazlıktan gelme zilletinden kurtulur.
Şükür: Nankörlüğün Panzehiridir
Kulağın şükrü, yükselen ilahi söze açık olmasıdır. Aklın şükrü, vahye ram olmaktır. Kalbin şükrü, hakikati düşünmektir. Ömrün şükrü ise, salih amel üzere iman ile ölmektir.
Bir anne-baba, evladının nankörlüğünü görünce, gözyaşları içinde şöyle der: “Ben çocuğum için onca emeğime rağmen bizi yok sayması, haklı haklarımızı görmezden gelmesi ne acı! Oysa insan evladını büyütürken ne güzel hayaller kurar. Onu en güzele yakıştırır, toz kondurmaz.”
Kulunu sevip var eden Allah’ın, insan üzerindeki ikramı saymakla bitmez. Yine O’nun rahmetindendir ki, asıl ikramı cennete davet eder. Buna rağmen nankörlüğü seçenler çoğunluktadır. İnsan azgınlaşınca, aptallaşır ve bütün değerlerini ziyan eder. Nankörlüğünün karşılığı olan cehennemi görünce ise, “Keşke bu hayatım için bir şeyler hazırlasaydım.” (89/Fecr, 24) diyerek pişmanlık duyacaktır.