Türkiye ticari ilişkileri geliştirmek için tüm kurmayları ile gece gündüz çalışmakta, çeşitli ülkelerle müzakereler kurarak Türkiye ile iş birliğinin gelecek için çok daha kârlı olacağı güvenini vermeye çalışmakta.
Türkiye’ye yönelik dolar operasyonunun başarısızlıkla sonuçlanması, 15 Temmuzla başaramayanların ekonomik spekülasyonlarla çökertme çabasının da boş çıkmasıyla Türkiye’nin istikrarlı yapısının korunması dış ülkelerce de dile getirilmiş ve Türkiye ile işbirliği mesajı verilmeye başlanmıştır.
Tabi, Türkiye’nin bu başarısında Suriye’de ulaştığı başarının da payı çok büyük. Aslına bakılırsa özellikle Suriye’deki küresel aktörlerin Türkiye’nin yanındayız mesajı vermesinin asıl nedeninin Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’nda göstermiş olduğu askeri başarı olduğu kanaatindeyim. Suriye’de bir zamanlar Esad rejiminin ana partneri durumunda olan Rusya’nın ve İran’ın şu an Türkiye ile işbirliği mesajı vermeleri bunun en büyük kanıtı.
Tabi Rusya’ya yönelik ABD yaptırımları ve İran’ın ele geçirilmeye çalışılması, Putin’in ve Hamaney’in müttefiklik ilişkilerini tekrar gözden geçirmesine neden oldu. Türkiye ve Rusya yakınlaşmaya başladığında uçak düşürüldü, İran’a operasyon atağı yapıldı. Burada asıl amaç İran ve Rusya üzerinden Türkiye’yi kontrol etmekti. Türkiye’yi kontrol edince de bölge kontrol edilecekti…
Türkiye’nin özelde Suriye’de genelde de Orta Doğu’da etkin bir aktör haline gelmesi sonucu çözüm merkezi olarak uluslararası kamuoyu dikkatini Türkiye Merkezli görüşmelere çevirdi. Öyle ki Türkiye olmadan çözümün de olmayacağı herkesin kesin kabulü haline geldi. Eylül ayında ABD olmadan İstanbul’da Fransa, Rusya, Almanya ile Suriye’deki son durum üzerine yapılacak olan görüşmeler bunun en büyük göstergesi.
Almanya’nın son gelişmeler üzerine Türkiye’nin ekonomisinin, istikrarının iyi olmasının herkesin lehine olacağı mesajını vermesi, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ülkelerin güvenliğinin ABD’ye bağlı olmamasını söylemesi, Rusya’nın ABD ile kötüye giden ilişkileri rotayı hiç şüphesiz ki Türkiye’ye çeviriyor.
Olayları bu duruma sürükleyen ABD’nin kendisi. Türkiye’ye yönelik saldırgan politikalar yetmediği gibi Avrupa’ya da sıçramış, haliyle bu ülkeler de müttefiklik ilişkilerini gözden geçirmek durumunda kalmışlardır.
1952’den beri NATO’nun içerisinde yer alan Türkiye’nin ABD, Fransa, Almanya gibi güçlü ülkeler karşısındaki müttefiklik ilişkisi hep kağıt üzerinde kalmış, Türkiye’nin gerek milli sınırları içerisindeki ataklarında gerekse de sınır dışı operasyonlarında attığı her adımda NATO’nun kılıcıyla karşı karşıya kalmış, kontrol edilmek istenmiştir.
Bugün gelinen noktada ise özellikle NATO açısından işler tersine dönmüş gibi görünüyor. Türkiye’nin hem siyasi anlamda dış politikada etkinlik kazanması hem de ekonomik olarak bağımsız kararlar alması, Türkiye’nin konumunu uluslararası ilişkiler düzeyinde üst sıralara yükselmesine neden olmuştur.
ABD’nin saldırgan politikaları Türkiye’nin bu atak-siyasi-ekonomik hamlesi ile birleşince güçlü NATO ülkelerini bile ABD’nin karşı bloğuna geçmesine neden olmaktadır. ABD’nin bu tavrı devam ettikçe kendi bağımsız milli politikalarını düşünen NATO ülkelerini ABD’den iyice uzaklaştıracak, Türkiye’nin olduğu bloğu daha cazip hale getirecektir.
Kısaca özetleyecek olursak: Derin ABD, Trump eliyle saldırgan politikalar izleyerek kendi etrafını sarmış ateşe odun taşır gibi görünüyor. En azından kısa vadede olanlar bu izlenimi veriyor. Ancak ilerleyen süreçte Derin ABD’nin yani Katolik Pentagon’un atacağı adımlar çok önemli…
Unutulmaması gereken bir nokta var ki o da Türkiye’nin artık sadece bölgede değil dünyada da söz sahibi ülke haline gelmesi. Türkiyesiz ne bölgede bir sonuca ulaşılabilir ne de Kuşak Yol projesi gerçekleşebilir. Tek bir şartla: Bir ve beraber olmak, milli politikalardan taviz vermemek, olup bitenleri sınırlarımızın ötesinde değerlendirmek ve bunun farkında olmak…
Selam ve dua ile…
İBRAHİM YAVUZ