Cuma , 20 Eylül 2024
Son Dakika Haberler
Allah’ın dini ile geleneğin dini arasında

Allah’ın dini ile geleneğin dini arasında

Arif Altunbaş

Toplumumuzda kime sorsanız, ‘’Müslümanım’’ der. Bazılarımız da göğsümüzü gere gere cümlenin başına ‘’Elhamdülillah demeyi de unutmayız.  Müslüman olmak, sadece ‘’Elhamdülillah Müslüman’ım’’ demekten mi ibaret acaba?

Toplumumuzun büyük bir çoğunluğu anne ve babasından gördüğü, bildiği ve miras devraldığı kadar Müslümandır. Anne ve babalar da gelenek ve görenek olarak atalarından öğrendiklerini nesillerine aktarabildikleri kadar. İnanmak iman etmenin Allah ile anlaşma yapmak, İslam’a girmek, o yolda yaşayıp mücadele etmek olduğu toplumumuzun % kaçı farkında?

Müslüman bir ülke de Allah’ın dini İslam, yani Hz. Muhammedin Allah tarafından kendisine vahiy ve insanlığa tebliğ edilmek üzere gönderilen din İslam saf haliyle devlet veya milletin desteği ile ehil öğretmenler tarafından öğretilmezse din geleneğin ve göreneğin dini veya bir parçası olarak kuşaktan kuşağa yozlaşmaya, farklılaşmaya başlar, zamanla o din olmaktan çıkar. Gelenek ve görenekler bile farklı anlayışlara karışarak farklı anlam ve yönlere dönüşerek yok olabiliyor.

Sosyolojik olarak bir milleti millet yapan onun dini, milli, örfi, tarihi ve kültürel değerleridir. Bunlar terk edilip unutuldukça yerini yeni ölçüler, hukuk ve anlayışlar alır. Toplum ahlak ve maneviyat, yerli ve milli bir duruş olarak kendiliğinden yabancılaşır, kendine ait çizgilerin dışına çıkarak başka bir toplum ve kişiliğe evrilir.

Değişimler bilim, sanat, teknoloji ve çağın cevap bekleyen sorunlarına kendi akide ve anlayışımız çizgisinde milli ve dini, birlik ve beraberliğimizi muhafaza edecek biçimde çözümler bulmakla olmalıdır. Millette yozlaşma, yabancılaşma, düşmanlarına benzeme, onları taklit edip şuursuzca onlara özenme ve onların peşine takılıp gitme şeklinde olursa o toplum ve millet kendine ait tüm değer ve özellikleri kaybeder. Zamanla kuyruğuna takılıp gittiği toplumun bir parçası haline gelir.

Batılılaşma sevdası ve iddiası bugün Müslüman milletimizi ‘’ilerlemek, çağdaşlaşmak, batı medeniyeti seviyesine ulaşmak ve uygarlaşmak’’ adı altında ve sevdası uğruna madde ve mana olarak milletimizin ve devletimizin sırtına paslı bir bıçak gibi saplanmış durumdadır. Bu yüzden toplumumuzun bir kısmı kendi değer ve kıymetlerinden kopuk ne tam bir kâfir olmuş, ne de tam bir Müslüman olarak kalabilmiş durumdadır.

Din batıda olduğu gibi devletin kontrolünde, kendine çizilmiş sınırlar içinde günlük ve gündelik hayata dokunmayan rahibe ve papazların insafında kiliseye hapsedilmiş, sadece geleneğin dini olarak ortaçağdan heykel ve resimler sergileyen müze haline getirilmek isteniyor.

Bütün ilahi dinlerin temeli ve özü ahlaktır. Kilise insanlara ahlak öğretme ve örnek olma yerine papazların ve Hıristiyanların günahlarını affetme tapınağı, gerçek olmayan bir NOEL baba ile çocukları kandırma, yalana alet etme sunağı haline getirilmiştir.

Türkiye ve diğer İslam ülkelerinde ‘’ Batı tipi demokrasiler, laiklik, çağdaşlık, sınırsız özgürlük, Allah’ ı inkâr ve vahye başkaldıran ideolojiler ile firavun sistemleri camilerimizi kiliselere, din adamlarımızı cennet pazarlayan papazlara, İslam’ ın helal ve haramlarını Hıristiyanlığa benzeterek milletimizi dinsiz imansız, İslamsız Kur’an’ sız, ezansız bayraksız bir toplum haline getirerek yıllardır kendilerine benzetip köle etmek istiyorlar. Bunda büyük oranda da başarılı olmuş durumdalar.

Batılılaşmanın ülkemizdeki uzantıları kurumlar kuruluşlar partiler, Allah’ın dini İslam’a, peygamberi Hz. Muhammed’ e ve biz Müslümanlara neden hep düşman oldular? Batıdaki Cami ve Kur’an yakma, İslam ve Müslüman düşmanlığının, onların bizdeki uzantıları yerli münafıklar ile ülkemizde yaşayan kılıç artığı Bizans soylu soytarı dönmelerin İslam ve Müslüman düşmanlığının özü ve özeti budur.

İdeolojik devlet ve yöneticilerinin özellikle Cumhuriyet kurulduktan bir müddet sonra uzun zamanlar dine, diyanete, İslam’a, Müslümanlara, ezana ve Kur’ ana batılıları taklit edip referans göstererek düşmanlarımız gibi davranması Allah’tan peygamberden, Kur’ andan ezandan, dinden imandan kopuk nesillerin oluşmasında en büyük rol oynamıştır.

Son yıllarda bu sinsi düşman anlayışın farkına varılmasına rağmen halen taşlar yerli yerine oturtulmuş değil. İslam ve İslami anlayış toplumun birçok kesiminde cehaletten kaynaklanan kör bir çatışma içindedirler. İslam düşmanları ise İslam’a ve Müslümanlara karşı topyekûn bir birlik, saldırı ve düşmanlıkta birleşmiş durumdalar.

Milletimizin geleceğini huzur ve refahını, barış ve esenliğini güçlendirerek yeni kuşak ve nesillere özgür ve bağımsız bir Türkiye olarak emanet etmek gibi toplumsal bir sorumluluğumuz var. Bunun için batı medeniyetinin ürettiği ve bir virüs gibi içimize soktuğu her türlü fikir, düşünce ve ideolojiden uzak Allah’ın dini İslam’ı, peygamberi Hz. Muhammedi genç nesillerimize ehil, inanmış ve adanmış öğretmenlerimiz vasıtasıyla öğretmek zorundayız.

İslam’ı öğrenmek ve öğretmek batı kuklası ve taklitçisi laik devlet ve sisteme, onların ürettiği eğitici ve politikacılara terk edilmeyecek kadar hayati derece de ciddi, hassas ve önemli bir meseledir. Allah’ın rab, Hz. Muhammedin rehber, İslam’ın din olmadığı ve yaşanmadığı bir toplumda Müslümanlık diye bir şey kalmaz. Biraz kafir biraz Müslüman olmak ve kalmak diye İslami bir inanış ve anlayış yoktur. Kilise ve Cami arasında olmakla Müslümanlık olmaz.

 ‘’Kim (hükümet ederken, hâkimlik ve hakemlik yaparken) Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse (siyasi, ekonomik, ilmi ve ahlâki konularda çözüm üretirken ve kanun hazırlarken, hiçbir engelleyici mazeret ve mecburiyeti bulunmadığı halde, Kur’an’ın emir ve yasaklarını temel ölçü edinmezse); işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. (Maide:44)

Arif Altunbaş, Haber 7

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

SÜRGÜN AKINCI

SÜRGÜN AKINCI

Arif Altunbaş surgun-Akinci-Kapakİndir

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir