İran’ın; başta Basra Körfezi, sonra Hürmüz Boğazı, Yemen’de; Aden Körfezi, Doğu Akdeniz’de; Suriye ve Lübnan kıyılarında yayılmacı bir rota izlemesi, bu bölgelerde askeri üstünlük sağlama çabaları ile Irak, Bahreyn, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Yemen’de gerilim politikaları Ortadoğu’daki çatışma ve savaş riskini iyice arttırıyor.
Ortadoğu’yu bekleyen en büyük tehlike yıllardır İran’ın sessiz ve derinden devlet politikası haline getirdiği ve bölgemizde devreye soktuğu yayılmacı Safevi-Rus politikalarıdır.
Ortadoğu’da eskimiş filimler yeniden vizyona sokulmak isteniyor. Dört tarafımızdaki cephelerde figüranlardan başka değişen hiçbir şey yok. Rus o eski Rus, İran o eski Safevi İran…
ABD’nin, İngiliz ve Fransızların Ortadoğu’daki Haçlı politikalarına, İran ve Rusya’nın yayılmacı politikalarına karşı Türkiye NATO’ ve AB ‘tan bağımsız, (her alanda) süper bir güç durumuna gelmek zorundadır. Yoksa; tarihte olduğu gibi başı her sıkıştığında sırtından ya kalleş Rus veya paslı Safevi hançerini yiyecektir.
Dünyanın en stratejik, en kritik bu coğrafyasında millet ve devlet olarak ayakta ve hayatta kalabilmemizin sırrı en az düşmanlarımız kadar güçlü olmaktır.
Türkiye büyük ve güçlü bir ülke olunca bölgedeki bütün dengeler alt üst olup lehimize döneceğini herkes biliyor. Bu gün bu yüzden Suriye bahane edilerek Doğu Akdeniz savaş gemilerinin istilasına uğramış ve dünya soğuk savaş günlerindeki o gergin günlerine geri dönmektedir.
Gelecek günler Türkiye’yi sinir harbi ve gerilim politikaları beklemektedir. Ne ABD ve NATO’ nun istila ve sömürü politikaları, ne İran ve Rus işgal ve yayılmacı stratejileri bizim çıkar ve hedeflerimize hizmet etmemektedir.
Her iki durum karşısında Türkiye, her ne pahasına olursa olsun kendi çizgisi ve hedefleri doğrultusunda hareket etmek ve yürümek zorundadır. Akıl, mantık ve tarihi tecrübelerimiz bize, tekrar ”BİZ” olmamızı Seçuklu ve Osmanlı gibi olmamızı hatırlatıyor.