Fatih Altunbaş
Bugün Avrupa’da yükselen yeni sağ akım, geçmişteki sağ hareketlerden oldukça farklı özelliklere sahiptir, bunlar 19. ve 20. yüzyıldaki sosyalist karşıtı sağcı akımlarla kıyaslanamaz. Bu yeni hareketin temelinde “nativizm”, yani göçü ve göçmen girişini engelleyerek yerel halkın çıkarlarını koruma düşüncesi yatmaktadır.
Modern Avrupa sağı, eski sağ akımların elitist, endüstriyalist ve statükocu duruşundan farklıdır. Yeni sağ, daha korumacı bir ekonomik duruş sergiler ve küreselleşmeye karşıdır. Küreselleşmeyi yerel ekonomilere zararlı olarak görür ve asıl yerli işçi sınıfının refahını korumayı hedefler. Bu yüzden, işçi sınıfını küresel rekabete karşı savunmak gerektiğini savunurlar.
Avrupa’daki sağ partilerin ortak yanlarından biri düzen karşıtı olmalarıdır. Avrupa Birliği, üye ülkelerin çıkarlarını temsil etmediği ve küresel çıkarların peşinde koştuğu gerekçesiyle bu partiler tarafından sıkça eleştirilmektedir.
Fransa’da, Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Birlik (Rassemblement National), düzen karşıtı, göç karşıtı ve Avrupa Birliği eleştirileri ile muhafazakâr kesimin desteğini kazandı ve son yıllarda büyük bir başarı sağladı. İtalya’da, Matteo Salvini önderliğindeki LEGA, göç karşıtı politikaları ve AB’nin ekonomik politikalarına karşı aldığı tutumla, işçi sınıfının desteğini kazandı. Benzer şekilde, Almanya’da AFD (Alternatif für Deutschland), özellikle göçmen karşıtlığı ve ekonomik endişeler üzerinden popülist söylemler geliştirerek büyük bir seçmen kitlesine sahip oldu.
Yeni sağ hareketler kendilerini ırkçı olarak tanımlamaz; üstünlük taslamazlar fakat yabancıları kültürel bir tehdit olarak algılarlar. Göçmen kültürlerinin Avrupa kültürüyle uyumlu olmadığını savunurlar ve bu durumu kültürel değerlerin erozyonu olarak görürler.
Geçmişte muhafazakârlar ve sağcılar, göçmenleri bir ihtiyaç olarak gördükleri için tolere ettiler. Ancak artık göç, bir ekonomik fayda olmaktan çıkmış; demografik ve kültürel bir tehdit haline gelmiştir. Örneğin, Nazi Almanya’sı otoriter milliyetçi bir yapıya sahipken, yeni sağ akım popülisttir. Doğrudan demokrasiyi savunarak, elitleri ve göçmenleri karşısına alır ve kontrolü tekrar halka verme iddiasında bulunur.
Sonuç olarak, Avrupa’da yeni sağın yükselişi, göç ve küreselleşme ile ilgili endişelerin derinleşmesiyle bağlantılıdır. Bu hareket, modern Avrupa’nın karşı karşıya olduğu kimlik, ekonomi ve kültürel sorunlara bir tepki olarak doğmuş ve geçmişteki sağ akımlardan çok farklı bir çizgide ilerlemektedir. Ekonomik yavaşlama, refah seviyesindeki düşüş ve toplumsal değişimlerin yol açtığı belirsizlik ortamı, yeni sağ hareketlerin güçlenmesini sağlamış ve muhafazakâr seçmenlerin oylarını kazanarak Avrupa siyasetinde etkin bir güç haline gelmelerine yol açmıştır.