Daha iki hafta önce
‘Korona aşısını Tillo evliyaları bulacak..’ diyen Özdil’e cevap verirken
Başka bir yazısından dolayı
Bugün
Ona teşekkür edebileceğimi aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
Çünkü Yılmaz Özdil öyle bir yazı yazdı ki,
Akparti taraftarı 40 yazar bir araya gelse böyle bir yazı yazamazdı.
Hayır! Bunları bilmediklerinden dolayı değil.. bizim mahalle yaptığı iyilikleri söylemekten utanır da onun için.
Öyle olunca da yapılan hizmetler bir zaman sonra unutulup gidiyor.
Ama
Özdil unutmamış. Teşekkürler Özdil!
MÜNİH’TE 21 SAAT
Tabi ki, Özdil bu yazıyı Cumhurbaşkanımızı tenkit etmek için yazdı
Ama
Bakıyorum o yazıyı en çok bizim arkadaşlar paylaşıyor.
Yani
Yazı bumerang gibi döndü dolaştı Özdil mahallesini vurmaya başladı.
Ben yine de
Peşin peşin teşekkürümü yaptıktan sonra
Neden teşekkür ettiğimi yazısından biraz alıntı yaparak arz edeceğim
Ama
Mevzunun anlaşılması için
‘Münih’te 21 saat’ adlı filmden bahsetmem gerekiyor.
Sanırım o zaman teşekkürümün nedeni anlaşılacak.
1978 veya 79 yılıydı. Üniversitede (o zaman akademi) öğrenciyim.
Ülkede anarşinin başını alıp gittiği bir dönemde
Herkes gibi bizim de sinema tiyatro vb. etkinliklerle alakamızın neredeyse sıfırlandığı günlerdeydik.
Bir gün arkadaşlardan biri Yahudilerin çektiği bir filmden bahsetti.
Bu film
72 Münih olimpiyat köyünü basan Filistinlilerin İsrailli sporcuları nasıl kaçırdığını konu ediyordu.
Mehmet Çetiner abi ile gittik.
Film aslında İsrail’i şirin göstermek için çekilmişti.
Yani bildiğiniz Hollywood’un malum filmlerinden biri
Ama
Filmin sonunda ne oldu biliyor musunuz?
Salon ayağa kalkmış ‘Kahrolsun İsrail!..’ sloganı ile inlemişti.
Aynı şey diğer sinema salonlarında da olunca
Film apar topar vizyondan kaldırılmıştı.
NEDEN?
Birincisi böyle bir propaganda İslam topraklarında tutmaz.
İkincisi filmin baş rol oyuncusu (Franko Nero) Filistinlilerin operasyon lideri olarak rol verilmiş ve adam müthiş bir karizma…
Yani
Seyirci kendini İsrailli sporcularla değil Filistinli o liderle özdeşleştirdi.
Bu yönetmenin büyük bir hatasıydı.
Ama en önemlisi,
O yıllarda Beyoğlu İstiklal Caddesi aşırı solun hâkimiyetindeydi.
Haliyle sinemaya gelenler
Genel olarak sol görüşlü seyirciydi.
Ve o günkü ‘sol’
İsrail ve Amerika’ya gerçek manada karşıydı.
Aynen bizim gibi…
Ama
Okulda onlarla kavgalıydık.
Neden?
Bu uzun bir mesele… Başka sebepler de vardı. Belki bir gün bunlar yazılıp çizilecek.
SOLUN EVRİLMESİ
Ama yine de
Buraya küçük bir parantez açıp sonra konuya devam edeceğim.
Türkiye’de ‘sol’ 1960 darbesine kadar Kemalist değildi.
Onların ‘Burjuva Kemal!’ deyimleri meşhurdur. Bu da ayrı bir yazı konusu olduğu için detaya girmiyorum.
1980 darbesine kadar da ‘sol’ CHP’li de değildi.
Daha doğrusu CHP’ye destek veriyorlar ama öylesine.. beğendiklerinden değil.
1960’ların ortalarında İnönü ‘Ortanın solu’ diye bir şey ortaya attı.. Ecevit o söylemi biraz daha ileri götürdü (toprak işleyenin su kullananın vb. gibi) ama bu cemilelere (güzelliklere) rağmen yine de ‘sol’ CHP’yi hiçbir zaman kendi temsilcisi olarak görmedi.
Ama
12 Eylül 1980 darbesinden sonra ‘sol’ –çok azı müstesna- CHP içinde şeker gibi eriyince artık o eski ‘sol’dan bir eser kalmadı.
LİVANELİ
O ‘sol’dan eser kalmayınca
Eskiden fakir fukaraya, garip gurabaya ağlayan ‘sol’
Bugün Cumhurbaşkanımızın
Mazlum ve ihtiyaç sahibi insanlara yaptığı yardımlardan dolayı kahrolan Özdil’i baş tacı yapmışken,
Diğer taraftan
Lüks bir gemide eğlence olsun diye tura çıkan İngiliz zenginlerini kabul etti diye Küba’yı alkışlıyor.
Yani şimdiki sol fakir ve yoksullara değil zenginlere sahip çıkıyor.
Sol işte böyle evirildi.
Önce batı aşığı oldu, sonra zenginlerin bendesi…
Hoş biz o geminin limana yanaştırılmasını da insanı bir görev olarak kabul ederiz.. bu ayrı bir şey
Ama
Fakir fukaraya yapılan bu yardımları görmeyenler
Veya
Gördüklerinde de kederinden kahrolanlar
Lüks gemiye yapılan yardımı göklere çıkarıyor.
Neden?
Çünkü
CHP kazanı içinde şeker gibi erimiş ‘sol’ artık o bildiğimiz sol değildir.
Eski sol yoksulların yanındaydı.. antiemperyalistti.
Şimdikiler ise varsılların yanında
Ve
Dört gözle emperyalistlerin ‘Tayyibi’ devirmelerini bekliyor.
Nitekim CHP’nin oy aldığı semtlere
Ve kurmaylarının konuşmalarına bakın ne dediğim anlaşılacaktır.
NE O FİLM NE BU YAZI
BU TOPRAKLARDA TUTMAZ
CHP’nin içinde eriyen ‘sol’ eğer Kemal Tahir, İdris Küçükömer vb. ‘milli sol’ yazar lider ve fikir adamlarını takibe devam etseydi
Özdil’in o yazısının bu topraklarda tutmayacağını bilirlerdi
Aynen
Münih’te 21 saat adlı filmin bu topraklarda tutmadığı gibi…
NOT: Y. Özdil’in yazısından alıntı yapacağımı söyledim ama yazı uzadığı için
vaz geçtim. Yazı internette var. İsteyen oradan bakabilir.
Böylece
Devletimizin ne kadar büyük ve kerim bir devlet olduğu görülecektir.
O yazıda devletimizin
aç olana ekmek
Çölde kavrulana su
Hasta olana ilaç
Ve
İ’layı kelimetullah için dünyanın dört bir yanına cami mescit vb. ibadethaneler yaptığını kısmen de olsa görülecektir.
NOT 2 : Kısmen diyorum çünkü Özdil sivil toplum kuruluşlarımızın yaptığı yardımları yazmamış. Onları da yazsa gazete sayfaları yetmeyecek.
Mesela
Etyopya’dan bahsetmemiş. Çad’ta sadece verilen iftardan bahsediyor
Hâlbuki
Her iki ülkede benim de hazır bulunduğum su kuyularının açılması, kurban etlerinin dağıtımı, yetim çocukların bakımı vb. gibi yardımları İHH vasıtasıyla yapmıştık.
NOT 3 : Özdil’in diline doladığı yardımların kimlere verildiğine dair
bir örnek vermek istiyorum:
Etiyopya’da ‘karabuğday’ diyeceğimiz hububat dağıtıyoruz.
İnsanlar o kadar fakir ve yoksul ki, bu dağıtımı ancak devletin vereceği güvenlik alanı içinde ve güvenlik elemanları yardımı ile yapabiliyoruz.
Aksi halde yağmalanma riski var.
Dağıtacağımız karabuğday sınırlı olduğu için ailelerin en düşkün olanları günler önce resmi kurum tarafından tespit edilmiş.
Çünkü o kadar açlık çeken aile var ki…
Bunlardan çok çocuklu ve başında babası olmayan dul kalmış aileler seçiliyor.
Dağıtım için ayrılan alanın kaymakamlık olduğunu tahmin ettiğim bir yerde yapıldı.
Dağıtım bittikten sonra;
Lavaboların ne tarafta olduğunu sordum. Öyle ya elimi yüzümü yıkayacağım.
Görevli:
- Burada su mu var? Ki, lavabo olsun
- Sabun?
- Ne sabunu? Su olmayan yerde sabun ne arasın?
Söylediğime pişman oldum.
Orası remi daire olduğu için bunların olmayacağını düşünememiştim.
Neticede ibrikle su getirdiler de elimi yıkayabildim. İsraf olmasın diye yüzümü yıkamaya çekindim.
İşte! Resmi daire olan yerin bile bu halde olduğu bir yerde insanların nasıl düşkün olduğunu söylemeye gerek yok.
Özdil bu insanlara yapılan yardımlar için hayıflanıyor.
Bilmiyor ki, onun üzüldüğü bu yardımlar
Bizim medarı iftiharımızdır.
07.04.2020
Emin Batur