Birinci Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı ve Sovyetlerin yıkılışı ile yeniden şekillenen dünya dengelerinin son kullanma tarihleri artık geçti.
İdeolojiler iflas etti. Sistemler çöktü. Süper devletlerin Paris, Londra çizdiği suni sınırlar değişmeye başladı.
Egemen sınıf ve güçlerin iktidarları yavaş yavaş değişmeye başladı. Dünya yeniden şekilleniyor, sınırlar yeniden çiziliyor. Ülkeler yeniden şekilleniyor.
Küreselleşme rüzgarları kuvvetlice esmeye devam ederken birçok ülke, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında; önümüzdeki yüzyıl boyunca önemli değişimlere kapı aralayacak ciddi kararlar almak zorunda kalıyor. Bu kararları hayata geçirmek için plan ve programlar yapılıp devasa bütçeler ayırıyor.
Türkiye’nin yönetim, eğitim, istihbarat ve güvenlik alanlarında nerelere odaklanması gerektiği hususunda uzun vadeli plan, program ve hesaplar yapakta geç kalmaması gerekiyor. Siyasi partiler, dernekler, vakıflar, medya, iş dünyası, üniversiteler, sivil toplum ve meslek kuruluşları bu hedeflere doğru şimdiden yönlendirilmesi ülkemizin geleceği için hayati bir zorunluluk arz ediyor..
Çağın ihtiyaçlarına göre kendisini yenilemeyen devlet ve milletler uluslararası arenada ve tarih maratonunun uzun ve zor koşusunda yarışı kaybederler. Milli çıkarlarını korumakta zora düşerler. En haklı oldukları meselelerde bile haksın pozisyonlara düşer meşruiyetlerini kaybederler. Düşmanlarına ve rakiplerine el avuç açmak zorunda kalırlar.
Güçlü ekonomileri, tutarlı dış politikaları, caydırıcı askeri güçleri ve sağlam istihbarat örgütleri olmayan devletlerin tarihin akışını değiştirme şansları yoktur. Olsa olsa sadece lider ülkelerin birer kuklası ve taklitçisi olurlar.
Türkiye’ye yön ve istikamet verecek stratejik planlar; ciddi ve gerçekçi olmak zorundadır. Yoksa; karar vericilerin stratejik tercihleri isabetli olmaz farklı noktalara kayabilir.
Bu stratejik planlamalar konusunda tüm eğitim kurumlarımız ve kamuoyu yeteri kadar bilgilendirilmeli, devlet ve özel sektör kurumları kendini bu stratejiye göre yenilemeli, hedeflerini bu yöne göre ayarlamalı ve yönlendirmelidirler.
Malumdur ki batı güdümlü aydınlar ve medyanın eleştiri ve muhalefet anlayışı iktidara karşı militanca direnmek ve saldırgan olmaktadır. Bu da devletin etkin gücünü zafiyete uğratmakta, toplumun karar alma refleksini kırmaktadır. Bunun gibi maksatlı çıkışlara milletçe karşı konulmalı, ülke zararına olan her işte kim olursa olsun muhataplarına gereken cevap verilmeli, gerekli tavır konulmalı ve onların serbestçe fitne ocaklarını yakmasına asla fırsat verilmemelidir.
Ülkemizdeki finans kuruluşları ve holdingler; ülkenin bağımsızlığına, iç ve dış tehdit analizlerine, stratejik duruşuna uyum sağlamak zorunluluğu getirilmelidir. Her biri ayrı bir değer olan bu kuruluşlar çok uluslu şirketlerin stepnesi haline gelmemeli şirket çıkarlarını ülke çıkarlarının üzerinde görmemelidir.
Devletin temel kurumları arasındaki gerginlik ve güvensizlik ortamı oluşturan kim ve hangi kurum olursa olsun onlara asla müsaade edilmemeli, bu hususta kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Bazı odaklar demokratik hak ve özgürlüklerin, basın ve ifade özgürlüğünü kendilerine sağladığı imkanı siper edinerek büyük bir hınç, kin, öfke ve nefretle toplumu germesine ve ayrıştırmasına müsaade edilmemelidir. Unutulmamalıdır ki, sınırsız özgürlükler köleliğe ve esarete açılan kapılardır.
Gelecek zamanlar ülkesi ve milleti için her rizikoya katlanmaya, her bedeli ödemeye peşin razı olan inanmış kadroların omzunda yükselecek ve yücelecektir. Millet ve devlet adına zamana ve mekana hükmedecek olanlar da bu sevdaya inanmış ve bu davaya adanmış insanlardır.
Bu yüzden Türkiye’nin en stratejik birinci hedefi ülkesi ve milleti için kendini feda edecek insanlar yetiştirmek olmalıdır. Türkiye’nin en öncelikli sorunu da budur.
Önce insan, sonra insan ve daha sonra yine insan, en son olarak ille insan yetiştirmek ilk hedefimiz ve şaşmaz amacımız olmalıdır.
Facebook; arifaltunbas@hotmail.com
Twitter @arfaltunbas