Televizyon ekranlarında yayınlanan haber programlarında çoğunlukla şöyle bir manzaraya tanık oluyoruz. Hırsızlık yapmak amacıyla her hangi bir alış-veriş merkezine giren hırsızlar ilk olarak kameraların açısını değiştirmekte veya kameraların üzerine görüntüyü engelleyecek bir eşya atmaktadırlar. Bazıları çok iyi bir iş çıkartmış gibi pişkinlikle kameraya bakarak saçını-başını düzeltmektedir. Asıl kameraların, hem de omuzlarında taşıdıkları kameraların kendilerini görüntülemediğini düşünerek rahatlıkla ilgili mekânı terk etmektedirler. Allah’ın görmeyeceğini ve her iki omuza yerleştirilmiş olan iki kameranın kaydettiğini ve adeta canlı yayın yaptığını unutabilmektedirler.
Hırsız nasıl bir Allah ister? Her ne çalarsa çalsın, görmeyen ve hesap sormayan bir Allah ister. Katil nasıl bir Allah ister? Kimi öldürürse öldürsün, bunu görmeyen ve hesap sormayan bir Allah ister. İftiracı nasıl bir Allah ister? Masum insanlara en adi iftiralarda bulunacak, sonra da zeytinyağı gibi hep üste çıkacak ve haklı olacak, bütün bunları görmeyen, duymayan ve hesap sormayan bir Allah ister.
Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir din algısıdır ki böyle düşünülebilmektedir. Bu olsa olsa cahili toplumların uzak ve her şeyi görmeyen Allah inancının bir yansıması olsa gerektir. Yakin olarak Kur’an’dan, Rabb’imizin mesajından uzak kalırsak, habersiz yaşarsak sonucun bu olması gayet normaldir. Hâlbuki bizim Allah’ımız “… Kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.” (17/İsra, 96)
İnsanlardan gizli olarak yaptığımızı zannettiğimiz her iş ve düşünce, aklımızdan geçirdiğiniz her eylem Allah’ın bilgisinden azade olmayacağına göre bizi bu hallere düşüren nedir? El cevap nefistir. Peki, bu nefis terbiyeye muhtaç değil midir? Elbette muhtaçtır. Bu nefsi yakin Allah inancıyla ve Kur’an’la terbiye edebiliriz. Hiçbir eylemimizin, hiçbir düşüncemizin Allah’tan habersiz olmayacağını ve bunların Allah’a gizli kaymayacağını anlamıyor ve bilmiyormuş gibi yaşamaya ne kadar daha devam edeceğiz. Her eylemimiz, her düşüncemiz kayıt altına alınmaktadır ve eninde sonunda önümüze konulacaktır. Bu bilinç ile hareket ettiğimizde, yaşantımıza bu bilinçle yeni bir şekil verdiğimizde Rabb’imizin rahmeti elbette bizimle olacaktır. İnsanların mahremiyetlerinin gizli kameralar marifetiyle kayıt altına alındığı ve deşifre edildiği günlerde yaşıyoruz. Bunları yapanlar Rabb’imizin kameralarının kendilerini kayıt altına aldığını bilmiyorlar mı? Yoksa hocaları avukatlıklarını mı yapacak? Yemezler. Yapanlar da yaptıranlar da kayıt altına alınmaktadır. “… Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (10/Yunus Suresi, 61)
Allah her halimizin, her anımızın şahididir. Razı olacağına inandığımız işleri yaparken de Allah şahidimizdir, Razı olmayacağı işleri yaparken de Allah şahidimizdir. Allah’ın razı olmayacağı bir şeyleri yaparken insanların görmesi halinde utanç duyacağımız kesin iken; Allah’tan utanmazlığımızı nasıl izah edebiliriz. Allah’ın şahitliğini içselleştirdiğimizde, bunu bir hayat prensibi haline getirdiğimizde namazlarımız, oruçlarımız, ibadetlerimiz, ticaretimiz, aile ilişkilerimiz sosyal hayattaki her türlü işlerimiz, velhasıl hayatımızın her hali ve her anı inanın ki bir başka olacaktır. Bunlar bir başka olurken aslında biz de bir başka olacağız. Rabb’imizin kendinden razı olacağı kullar olacağız. Allah’ın şahitliğinin farkında olmak her şeyimizi etkileyecektir. Zira dinlenilmek, görülmek insanı ve eylemlerini etkiler.
Yeryüzü kiminse, sema kiminse mülkün sahibi de odur. Ve hiçbir şey mülkün sahibinden gizli kalmaz. “Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.” (85/Buruc, 9) “Zira gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır; onu başkası değil, yalnızca O bilir. O, karada ve denizde olan-biten her şeyi bilir; hiçbir yaprak düşmez ki O bunu bilmesin; yerin derinliklerinde bir tek tohum, yaş-kuru hiçbir şey yoktur ki O’nun apaçık yasasına dâhil olmasın. (6/En’am, 59)
Toparlanalım, Allah görüyor ve O’nun şahitliği yetiyor.
Ömer Naci YILMAZ