Hayat boşluk kabul etmez ya birileri hemen durumdan vazife çıkartmaya başladı. Paralel yapıdan kurtulalım derken ondan doğacak boşluğu doldurmak için müthiş bir yarış başladı. Türkiye’deki İslami yapıların büyük bir kısmı bu yarışta yerini aldı. Yeter ki işin ucunda pasta olsun. Bu yapılar her şeyi konuşurlar, imani olsun olmasın her konuda hazır fetvaları vardır. Sinekten yağ nasıl çıkartılırın formülü dahi bunlardadır. Sizin okuduğunuz, anlattığınız Kur’an özgürce yaşadığınız bu topraklar tehlikeye girerse alın pılınızı pıhtınızı Mısır’a kaçın mı diyor. Özgürce yaşadığınız topraklar işgal edilirse, her açıdan tehlikeye düşerse siz yine aynı kafada mı olacaksınız. İstanbul’un fethinde Hıristiyanlar meleklerin dişi olup olmadığını tartışıyordu. Yarın ki nesiller bugünler için sizden acaba nasıl bahsedecek? Ülke yangın yerine dönmüşken bizim alimlerimiz, “Kur’an’a abdestsiz dokunulur mu, peygamberimizin sakalını öpünce cennete girilir mi, kabir azabı çektirmeyen kefen caiz mi, evlerin bereket putu, Çin yapımı peygamberimizin terliğini satın almak cenneten köşk almak gibidir” i tartışıyordu diyecekler. İnsanımızın ve müslümanların bugününe ait hiçbir problemi çözmede kıllarını dahi kıpırdatmazlar. Mısır’da güvercin ölse ümmeti ayağa kaldırırlar. Beyazıt Meydanı’nda, Fatih Camii avlusunda mitingler yapar protesto gösterileri düzenlerler. Gazze için kıyameti koparırlar, Filistin için ağıtlar yakarlar. Eyvallah. Bunların hepsinde biz de vardık, yine varız. Fakat siz bu ülke için, Türkiye için hiçbirşey yapamaz mısınız? Klimalı odalarınızda ahkam kesersiniz, bizim gibi Anadol’nun saflarını arada bir çağırır, kendinizce format atarsınız, ayar çekersiniz. Tabi ki yerse.
Müslümanları konformist olmakla suçlayan allameler siz ne oldunuz? Biz konuşuruz, biz yazarız. Eeee siz de yapın. Olur, çay da verem mi? Roboski için ağlayan, ağıt yakan İstanbul allameleri Dağlıca için de ağlayabilecek, ağıt yakabilecek misiniz? Güney ve doğudakiler darılır diye terör olayları karşısında çıkıp mert bir açıklama dahi yapmıyor, yapamıyorsunuz. Boşaltın İstanbul’u, gidin o çok sevdiklerinizin yanına. Vakıflarınızı, derneklerinizi, yapılarınızı taşıyın Hakkari’ye Van’a, Mardin’e Şırnak’a. Düşün yakamızdan.
Abdülhamit’i satan Müslümanlar, hırslarından ve hasetliklerinden ülkeyi sattıklarını dahi anlamaktan aciz idiler. Sistemi savunun, sahip çıkın demedik, ülkeye sahip çıkın. Türkiye zaafa uğrarsa öncelikle sizin yerinizden yeller esecektir. Kendinizce yaptığınız o çalışmalarınızı çok sevdiğiniz İran’da mı, Arabistan’da mı, Suriye’de mi, Mısır’da mı yapacaksınız? O çok sevdiğiniz ülkelerde size çay bile içirmezler. Bunu dahi anlamaktan acizsiniz.
Bu ülkenin aydınları Türkiye’li olmadı. Bu ülkenin allameleri de Türkiye’li olamadı. Ama, fakat, lakinli cümleleriniz sizin olsun. Çok dinledik, çok okuduk. Meğer hepsi hikaye imiş. Sessizliğiniz, suskunluğunuz alimliğinizden midir, acizliğinizden midir, güttüğünüz maslahattan mıdır? Bizi uyuttuğunuzu mu zannediyorsunuz? Sayenizde uyandık, biz uyandık da siz hala niye uyanmıyorsunuz?
Peygamberimiz sizin kadar bilmiyordu. Hz. Ebubekir, Ömer, Ali, Osman, Hamza ve diğerleri. Hiçbiri sizin kadar bilmiyordu. Siz çok şey biliyorsunuz(!). Ama onların bildiği bir şey vardı. “Adam gibi yaşmak.”
Ele kılıç alınacaksa tereddüt yok,
Ok atılacaksa tereddüt yok,
At binilecekse tereddüt yok.
Kan dökülecek, can verilecekse yine tereddüt yok. Sizin yaptığınızın, sabahtan akşama kadar sövdüğünüz İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya dedikleri gibi “Sen git Rabbinle birlikte savaş, biz burada bekliyoruz.” mantığından ne farkı var?
Mısır için,
Suriye için,
Gazze için,
Filistin için,
Yemen için,
Sudan için,
Irak için,
İran için,
Çeçenistan için,
Arakan için,
Somali için,
Nijerya için,
Kenya için ve diğerleri için ayağa kalkan, çekmecelerinden o ülkelerin bayrağını alıp Fatih Camii’ine koşanlar, bir kez olsun Türkiye için koşsanız ne olur? Suriye meselesini içselleştiğdiğinizin yüzde biri kadar Türkiye’yi de içselleştirseniz birileri size kızar mı, darılır mı, sizi okumaz mı, dinlemez mi? Türkeye’nin dışındaki her olayı ümmetin problemi olarak gördünüz ve sarıldınız. Türkiye’yi ne olarak görüyorsunuz? Yazık, çok yazık. Her yeri sevdiniz de bir türlü Türkiye’yi sevemediniz ya. Kadir kıymet bilmek de bir nasip işidir. Söylemekle olacak şey değildir.
Duygusal bir yazı mı oldu? Sizin gibi duygusuz olmaktansa varsın böyle olsun. İstisnalarınıza selam olsun.
Ey Rabbim!
Türkiye’de alimler varmış diyeceğimiz günlere kavuşmayı nasip eyle.
Ömer Naci YILMAZ