Pazar , 26 Ocak 2025
Son Dakika Haberler
America First – Önce ABD    (-I-)

America First – Önce ABD (-I-)

Donald Trump, 20 Ocak 2025’te yemin ederek göreve başlarken İncil’i sıkıca kavradı. Bir dönem siyasi sürgün hayatı yaşadıktan sonra iktidarı yeniden ele geçiren ilk ABD başkanı olarak tarihe geçti. Sadece dört yıl önce, kendilerinden çalınan bir seçim olarak gördükleri seçimi tersine çevirmek için son bir çabayla destekçileri Beyaz Saray’ı basmıştı. Bugün Trump, aynı kubbeli tavanın altında dururken, “Amerika’nın altın çağı şimdi başlıyor” açıklamasında bulundu.

Kalabalık, CEO’lardan ve iş dünyasının önde gelen isimlerinden, siyasi bağlılardan ve “Önce Amerika” diyerek onu destekleyen Amerikalılardan oluşuyordu. Ortada kopan alkış, bir başkanlığın başlangıcından çok daha fazlasına; bir hareketin yeniden doğuşuna işaret ediyordu.

Önce Amerika” Gerçekte Ne Anlama Geliyor?

Trump’ın yeniden yükselişini ve ülke için neler hazırladığını anlamak için, “Önce Amerika”nın arkasındaki manayı anlamak gerekiyor: Bu, Trump’ın seçim kampanyasındaki bir sloganı ve bir dizi politikadan çok daha fazlası; aslında, on yıllardır süregelen küreselleşme ortodoksisine meydan okuyan yaygın ideolojilerden biri. “Önce Amerika”, ABD merkezli çıkarların, ülke içinde ve dünya çapında uluslar arasındaki karar alma süreçlerinin her adımında üstünlük sağladığı bir dünya düzeni öngörüyor. Dolayısıyla bu gündem, ABD’nin siyasi gücü ve kendine güveniyle birlikte egemenliğinin de en önemli kalelerinden biri olduğunun altını çizerek küresel barıştan taviz vermeyi reddetmek anlamına geliyor.

Önce Amerika’nın Temel Sütunları

Ekonomik Egemenlik: “Önce Amerika” demek, Amerika’nın ekonomik bağımsızlığı demektir. Trump’a göre uluslararası ticaret, küresel anlaşmalar ve rakiplerinin ABD’nin yerel endüstrilerdeki rekabet avantajlarını elinden alması nedeniyle doğal olarak istismara açıktır. Meksika, Kanada ve Çin ile önerilen gümrük tarifeleri, imalat sektöründeki işleri Amerikan kıyılarına geri döndürerek ve ülkenin yabancı tedarik zincirlerine olan bağımlılığına son verip ABD’nin cari açığını azaltacağı anlamına geliyor. Trump, bu tarifeleri korumacılık olarak değil, yeniden dengeleme gerekliliği olarak çerçeveliyor: “Vatandaşlarımızı zenginleştirmek için yabancı ülkelere gümrük vergisi ve vergi uygulayacağız.” Bu tür politikalar genellikle ticaret savaşları, tüketici fiyatlarının artması ve müttefiklerin yabancılaşması riskini taşır; bu da Amerika’nın ekonomik beyanının gerçekleşmesi için ödenmesi gereken bir bedel anlamına geliyor.

1- Egemenlik ve Tek Taraflılık: Trump’ın “Önce Amerika” doktrini, küresel kurumları ve çok taraflı anlaşmaları reddetmektedir. “Önce Amerika” doktrini, NATO ve BM gibi örgütleri ABD’nin gücünün kısıtlanması ve ulusun çıkarlarına hizmet etmeyen taahhütlere girmesi olarak görmektedir. Bu yönetim, kaldıraç gücünü en üst düzeye çıkaran ve yabancı ülkelere karşı yükümlülükleri en aza indiren ikili anlaşmaları tercih etmektedir.

2- Kültürel ve Sosyal Kimlik: Daha ulusal düzeyde, “Önce Amerika” kültürel muhafazakarlığa daha da uzanıyor – örneğin sadece iki biyolojik cinsiyeti tanıyan politikalar; her federal kurum düzeyinde DEI programlarını ortadan kaldırmak gibi. Kendisi tarafından öne sürülen bu (diğer) politikalar, eski vatanseverlik yöntemlerine geri dönmek ve oy tabanının Amerikan dokusunu çürüttüğünü düşündüğü unsurlara direnmek anlamına geliyor.

3- Stratejik Güç Olarak Enerji Bağımsızlığı: Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme ve çevre düzenlemelerinin popülist bir şekilde geri alınması Trump’a göre kaçınılmazdır. Bu da ABD’nin yerli petrol ve doğal gaz üretimini öncelikli hale getirerek dış enerjiye daha az bağımlı olma fırsatını hazırladığı ve ekonomik büyümeye güç katacağı anlamına geliyor. Bu, başkanlık kampanyası sırasında verilen taahhütleri yerine getiren ve aynı zamanda enerjiyi jeopolitik bir kaldıraç aracı olarak konumlandıran bir politikadır.

4- Avrupa: Dost mu Düşman mı? Trump’ın ikinci görev süresi, Avrupalılarla olan biraz karmaşık ve çoğu zaman da kışkırtıcı ilişkilere daha fazla önem atfetmektedir. Bir yandan, Almanya ve Fransa gibi güçlü ülkelerle ya da İngiltere gibi diğer ülkelerle geleneksel olarak sağlam ve uzun süredir devam eden işbirliği gözle görülür bir şekilde kopmaktadır.

5- NATO Yük Paylaşımı: Trump, ilk döneminde NATO üyelerini savunma harcamaları konusundaki taahhütlerini yerine getirmedikleri için sık sık eleştirmişti. Görünen o ki, ikinci dönemde de Avrupa ülkelerine “Üstlerine düşen paylarını ödemeleri” yönünde yaptığı çağrıyı yineleyerek bir istisna istemiyor. Trump bunu sadece ekonomik bir mesele olarak değil, aynı zamanda bir adalet ya da saygı meselesi olarak da çerçeveliyor. Ancak bu retorik, Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü harekâtın baskılarının zaten kötü olan ufukta daha da arttığı Avrupa için özellikle hassas bir anda NATO’nun birliğini ve güvenini sarsma tehdidi oluşturuyor. Trump’ın “Önce Amerika” düşüncesi, NATO’yu eşit ortaklar arasında adil bir ortaklıktan ziyade basit bir alışveriş olarak görüyor: ABD koruyacak, geri kalanlar bunun bedelini ödeyecek.

II. Bölüm de devam edecek,

Fatih Altunbaş / Uluslarası ilişkiler uzmanı.

Yorum yap

Fatih Altunbaş *

Tüm Yazıları →
Fatih Altunbaş

Ayrıca Bakınız

Türkiye Ekonomik Bir Krizde Değil 

Türkiye Ekonomik Bir Krizde Değil 

Fatih Altunbaş Türkiye ekonomisi 16 çeyrektir kesintisiz büyüyor. Fakat kimsenin alım gücü artmıyor. Bu nasıl …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir