Büyük şehirlere kar yağmayınca karla ilgili haberler yapılmıyor. İstanbul’a kar yağarsa televizyonların acar muhabirleri sokaklara fırlıyor, kendilerinin de ne dediklerini bilmedikleri canlı bağlantılar yapıyorlar. Kendilerinin sadece haber yapma adına yaşadıklarını insanımız günlerce, haftalarca ve hatta aylarca yaşamaktadırlar. Bundan da bihaberdirler.
Televizyon haberlerinde ve yazılı basında kullandıkları dil evlere şenlik. “Beyaz afet, beyaz kâbus, beyaz tehlike…” Evsizleri, kimsesizleri, yaşlıları, sobaları tütmeyen komşuları, hastaları ve Suriye’den gelen kardeşlerimizi elbette düşünmek zorundayız. Sobaları tütüyorsa, aşları veriliyorsa, ilaçları alınıyorsa, hastanelere taşınabiliyorsa, salonlara, otellere, misafirhanelere yerleştiriliyorlarsa biz varız ve yardım elimiz uzanıyor demektir. Uzun süren kar yağışlarına ve dondurucu soğuklara rağmen bunlar bir şekilde başarılıyor.
Ya o beyaz vahiy almasa, beyaz tesettür olmasa, ya o beyaz rahmet olmasa kim, hangi kuruluş, börtü böceğe, ormanların sakinlerine, can suyu bekleyen yeşilin köklerine uzanabilir ki? Toprağı ve ekini kim nasıl besleyebilir ki? Yer altı sularını kim destekleyebilir, barajları kim doldurabilir ki? Yazın ve kurak havalarda kullanacağımız suların beyaz vahiyle, beyaz tesettürle korunduğunu ve tutulduğunu ne zaman anlayacağız ki? Bunun bir rahmet olduğu neden görülmez ve anlaşılmaz? Hangi rahmetin bir zahmeti olmaz ki? Dünyada cennet hayatı beklemek kimin ne haddine? Hem kar yağışını izlemek isteyeceksin, hem kar topu oynamak isteyeceksin, kamera karşısına geçince de beyaz kâbus diyeceksin, öyle mi?
Öncelikle tasavvurunuzu, hayata ve beyaz vahye bakışınızı, ardından da dilinizi düzelteceksiniz. Allah ile vahyi ile peygamberi ile ve getirdikleri nizam ile barışacaksınız. Kâbus baktığınızda değil, bakışınızdadır. Öncelikle bakışınızı değiştirmek zorundasınız. Aksi ile Allah’ın her türlü yasasına kâbus diye bakarsınız, işte bu da sizin kâbusunuz olur. Yamuğu baktığınızda değil, bakışınızda arayınız.
Beyaz vahyin,
Beyaz tesettürün ve
Beyaz rahmetin Rabb’ine sonsuz kereler hamdolsun.
Ömer Naci Yılmaz