Bu yazı; İslam medeniyetine düşmanlık besleyen, kendi tarihini hor gören, milletini başka milletlerin kültür emperyalizmine teslim eden ve her geçen gün ecdadı ve benliği arasındaki bağa bir tuğla daha koyan ve kocaman bir duvar örmeye çalışan zihniyete cevaben kaleme alınmıştır…
Kültürümüzün neresinden anlatmaya başlasam, hangi zaman diliminden konuyu açsam sizlere aslında çok farklı şeyler söyleyemeyeceğim. Yani bu millet, bundan 1500 sene önce nasıl bir karaktere sahipse, bugün de öyledir. Çünkü bu milletin tarihî şuuru hiç değişmemiş, sürekli devam eden kahramanlık mücadelesine her geçen gün bir yenisini daha eklemiş; kısaca, bu milletin ASIL EVLATLARI mayasını hiç bozmamış, kendi devletine hiçbir zaman ihanet içerisinde olmamıştır!
“Evet, bunları zaten biliyoruz. Bize bilmediğimiz şeyler anlatmalısın…” diyerek bana bir sitemde bulunabilirsiniz. Ancak ben bir kâşif değilim. Anlatacağım şeyler, sizlerin de bilmiş olduğu bilgileri kapsamakta. Ama…
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin çok güzel bir sözü vardır:
“Sık sık verilen aynı öğütten sıkılma. Çünkü bir çiviyi çakabilmek için defalarca vurmak gerekir…”
Yani bir musibet bazen bin nasihatten hayırlı olsa da biz bu musibete fırsat bırakmadan tarihimizin acı olaylarından ders çıkarmalı ve zalime fırsat vermeden kendi medeniyet inşamıza sağlam kolonlar örmeliyiz. Çünkü yeterince acı yaşadı bu millet. Artık çektiğimiz cefanın sefasını sürmenin vaktidir!
Gelelim medeniyetimizin ilmek ilmek dokunan inceliklerine…
Komşuluk Ahlâkı:
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyumuştur: Allah Teâla katında, arkadaşların en hayırlısı, arkadaşına en hayırlı olanıdır. Komşuların da en hayırlısı, komşusuna en hayırlı olanlarıdır…
Bu hadis-i şerifi kendisine bir hayat felsefesi haline getiren Osmanlı vatandaşları, çevresinde bulunan komşularıyla daima sağlam ilişkiler kurmuş; evinin kapısını komşularına sürekli açık tutmuş; din, dil, ırk, köken gözetmeksizin komşularında daima iyi bir muamelede bulunmuştur. Bu da bir milletin çekirdekten koca bir çınara dönüşmesine vesile olmuş en önemli ayrıntılardan biridir…
Savaş Ahlâkı:
Öyle bir ecdada sahibiz ki, tarihimizde sayısız şehit verdiğimiz savaşlardan biri olan Çanakkale Savaşı’nda yeri geldiğinde düşmanına acıyacak bir neslin torunlarıyız…
“Lâ gâlibe illallah!” (Allah’tan başka galip yoktur) lafzıyla hareket eden ecdadı kim esir altına alabilir? Ve bu ecdadın hangi torunu emperyal güçlerin boyunduruğu altına girebilir? Asırlardır bizleri kendi yönetimine almak isteyen dış mihraklar her defasında bağımsızlık mücadelemize tanıklık etmiş ve her çabasının boşa çıktığını bizzat yaşamıştır!
15 Temmuz gecesi bu asil millet, bağımsızlığına düşkün olduğunu bir kez daha göstermiştir!
Din Ahlâkı:
Osmanlı toplumunda İslamiyet dışında farklı dinlere mensup olan vatandaşlar da vardı ancak çoğunluk Müslümanlara aitti. Hayatını İslam’a adamış din adamlarının varlığı, ülke vatandaşlarına büyük güven vermekte ve Devlet-Millet ilişkisini giderek güçlü hale getirmekteydi. Çünkü padişah aynı zamanda halifeydi. Bu da Osmanlı vatandaşının kendi ülkesine bağlılığını her geçen gün pekiştirmesine sebep oluyordu…
Osmanlı vatandaşları kafalarını kurcalayan bir soru olduğunda en yakın âlimin yanına giderek merakını gideriyor ve dini bilgisini her geçen gün arttırıyordu. Böylelikle sürekli tövbe ve istiğfar içerisinde olan bir toplumun, kendi günahlarının bağışlayıcısı Rabb’ini her fırsatta anması, ondan sonra gelecek nesillerin de dini değerlerinin güçlenmesinde etkili rol oynuyordu.
Biz; komşuluk ve savaş gibi birbirine zıt kavramları tek bir çatı altında toplamış, dini değerlerini hala koruyan ve yaşatan bir milletiz. Öfkemiz de şiddetlidir, merhametimiz de…
Ecdadımızın mirasına her gün daha fazla sahip çıkmak temennisiyle, selametle…