Sosyal Medya’da en yaygın olarak kullanılan argümanlardan biri de selfie/özçekimdir. Öyle yaygınlaştı ki beraberinde savrulmayı getirdi. Mahremiyeti, edebi, ahlakı ve hayâyı ortadan kaldırdı. Şu paylaşım cümlelerine bakar mısınız? “Yatarken ben, uyanırken ben, yerken ben, içerken ben, uçarken ben, çimerken ben, düşerken ben, şuradayken ben, buradayken ben, karımla ben, sevgilimle ben, cennetimle ben vd…” Aman Allah’ım bu ne pespayelik, bu ne ucuzluk, bu ne görmemişlik, bu ne hafiflik? Bir insan nasıl olur da kendisini bu şekilde basitleştirebilir? Bu anlaşılacak bir şey değildir.
“Herkes yapıyor ne olacak ki? Bizim ruhumuz genç, sen ihtiyarlamışsın, anlamazsın.” cevapları da hazır. Bir insan karısının, kızının resmini neden afişe eder ki? Bazı insanları anlarım, bu konudaki hassasiyetleri farklı olabilir. İnanın bu insanlar bile bizim mahallenin sakinlerinden daha ahlaklılar, daha edepliler. Mesele onlar değil. Mesele ‘bizimkiler’ dediklerimizdir. Yıllarca şu görüşün, bu görüşün adamı olmuş, şöyle veya böyle davet/tebliğ çalışmaları yapmışlar, insanlara ve özellikle de gençlere ahlak, edep, fazilet dersi vermiş olan bu insanlardan bir kısmının geldiği nokta evlere şenliktir. Uyarıldıklarında yanlış yaptık, olmadı diyemiyorlar da hemen savunmaya geçip sizi ne kadar da haklı olduklarına ikna etmeye çalışıyorlar. Yanlışı savunma, insana ne kadar da tatlı geliyor. Ruhlarının genç olduğunu söylüyorlar. Genç olan ruh mudur, yoksa yapılan edepsizlik midir, hafiflik midir, bir gün anlarsınız inşallah.
‘Anlayacaklardır’umudumuzu korumak istiyoruz derken başka bir gerçekle daha karşılaşıyoruz. Bizimkiler emr-i bil ma’rufa gelmiyorlar, uyarıları iyi niyetli olarak değerlendirmiyorlar. Daha da acısı ise uyarıları hiç kimse kendi üzerine almıyor. Sanki bu konuyla alakalı yazılanlar, söylenenler hep başkaları için söyleniyormuş gibi davranıyorlar. Tavırlarında, davranışlarında ve paylaşımlarında en ufak bir değişikliğe dahi gitmiyorlar.
Kardeşlik hukukunun, birlik ve beraberlik ruhunun devamı için: “Salihlerle beraber olunuz.” emr-i ilahisinin gereği olarak bu uyarıları murâkabe/kontrol olarak almak zorundayız. Bunu kardeşliğin devamının bir gereği ve zorunluluğu olarak gördüğümüzü belirtmek isterim. Sen beni, ben seni murâkabe/kontrol ettiğimizde bir zaman sonra kendi kendimizi murâkabe/kontrol etmeye başlayacağız ve yanlış yapmamak için daha dikkatli olacağız. Bunun adına selfie denmez, bunun adına özçekim denmez, bunun adına özdenetim denir. Özdenetim veya İslami literatürdeki ifadesiyle murâkabe, kişinin kendisi üzerinde denetim kurabilme becerisidir. Murâkabe, kişinin düşünce, hareket, söz ve davranışları sırasında Allah Teâlâ’nın gözetiminde olduğunu hissetmesi ve O’nun denetiminden asla uzakta kalamayacağını kavramasıdır. Murâkabe/özdenetim anlayışı ihsan şuuru ile perçinleşir. Hz. Peygamber’in getirdiği ahlakî değerlerin temelini, yaratan, yaşatan ve öldüren, insanın yapıp ettiği, görüp söylediği hatta aklından geçirdiği her şeyi gören, duyan ve bilen yüce bir kudrete îmân duygusu oluşturur.
Peygamberimiz kulluk görevlerinin Allah’a, sanki O’nu görüyormuş gibi yapılmasını, hiç olmasa bunun, kişi Allah’ı görmüyorsa da O’nun kendisini gördüğü bilincinde, şuurunda olmasını tavsiye etmektedir. İhsan şuurunu kuşanmış ve ihsan standardını yakalamış insan aynı zamanda kaliteli insan demektir, kaliteli insan Allah’ın razı olacağı insandır.
İhsan şuuruyla yakaladığımız insan kalitemizi, erdemimizi, irfanımızı, selfie’ye/özçekime kurban etmeyelim ve özdenetimden kaçınmayalım. Elbette insandan istenen bu öz denetim ve ihsan ahlakıdır. Kur’an baştan sona kadar insana bu ahlakı öğretmeyi amaçlamaktadır. Ne var ki Müslümanlar yüzyıllardır öğrenmek ve yaşamak için okuyup öğrenmedikleri Kur’an ahlakının yerini ya hurafeci, bidatçı, mistik ve cehalet kültürü ile doldurmuşlar ya da yüz yıldır yaşadığımız gibi maddi güç olarak üstünlüğü ele geçiren ve âleme nizamat veren pozitivist, seküler, laik, hazcı batının eğitim ve öğretim bombardımanı altında bugün tiksindiğimiz yere gelmiş bulunuyoruz. Bunun tek telafi yolu küçükten büyüğe kadar herkesin Kur’an eğitiminden geçmesi ve onun yetiştirdiği Resulullahın ahlakını öğrenip yaşamasıdır. Bu sağlanmadığı müddetçe tabiatın boşluk kabul etmediği gibi mevcut boşluğu doğudan ve batıdan ahlaklar, felsefeler, inanışlar ve hayat tarzları dolduracaktır. Pozitivist sekülerinden muhafazakâr gelenekçi dindarına kadar toplumdaki bu savrulmanın sebebi budur. Bunun telafi edilmesinin tek yolu vardır; o da Türkiye’de bütün ortaokulların İmam Hatip Ortaokulu yapılması, çocuğunu göndermek istemeyen şucu bucu aileler dışında, milletin bütün çocuklarına Kur’an ve Peygamber inancının, terbiyesinin, edebinin, ahlakının ve yaşantısının öğretilmesidir. Okullara şu veya bu dersin seçmeli olarak konulması bu boşluğu doldurmaya yetmediği/yetmeyeceği için mutlaka bütün Türkiye’de böyle bir uygulamaya gidilmesi gerekir. Elbette bütün bu okullarda dini öğretecek ve yaşantılarıyla örnek olacak öğretmenlerin yetişmesi için de İlahiyat Fakültelerinin mezunlarına doğru ve kaliteli bir öğretim ve eğitim verilmesi gerekir. Değilse, bu bozuk düzen imalat ile bunun ötesine geçmek ve toplumu dönüştürmek mümkün değildir.
Ey kardeşlerim!
Bunlar bizim dertlerimizdendir. Sana söylüyorum, kendime söylüyorum, senin kızına söylüyorum, kendi kızıma söylüyorum, senin oğluna söylüyorum, kendi oğluma söylüyorum. Senin eşine söylüyorum, kendi eşime söylüyorum. Ben bunları bize söylüyorum. Ne olur biraz daha dikkatli ve biraz daha hassas olalım. Ve ne olur sadece yaşımızı değil, bedenimizi değil; ahlakımızı, irfanımızı ve edebimizi büyütelim. Büyütelim de kendimize gelelim.
Ömer Naci Yılmaz