İnsan herhangi bir ihtiyacı olduğunda kırdığı, kızdığı, incittiği, üzdüğü insanlardan bu ihtiyacını gidermesini isteyemez; ricada bulunamaz, utanır. Yaptığı yanlışın ardından yanlış yapılan birinden yardım istemek, isteyen açısından zor bir durumdur. Başka yardım istenecek kapı yokken, tek çare, tek ümit o kalmıştır. Ezile büzüle, utana sıkıla yine de o kapı çalınacaktır. Çalınan kapıdan boş dönmek, utandırılmak, mahcup edilmek, hayal kırıklığı yaşamak hep ihtimal dâhilindeki gerçekliktir.
İstememiz halinde azarlanmayacağımız, utandırılmayacağımız; mahcup edilmeyeceğimiz, aşağılanmayacağımız, aklın başına şimdimi geldi hitabına muhatap olmayacağımız yegâne kapı Allah’ın kapısıdır. Yeter ki o kapıyı çalalım, çalmasını bilelim; yeter ki o kapıyı çalmaya yüzümüz olsun, hakkımız olsun.
Rabbimizle en güzel iletişim araçlarımızdan birisi de duadır. Duanın özünde istemek vardır. İsteyen aciz, istenen ise Ganî’dir. İstemenin özünde de acziyetin itirafı, sevgi ve tazim duygularının ifadesi vardır.
Bizim dua anlayışımızda mantık hatasının olduğunu zaman zaman fark ediyoruz. Katıldığımız meclislerde ve toplu duanın yapıldığı ortamlarda yapılan dua mıdır, sipariş midir, hâşâ Allah’a talimat vermek midir? Anlamakta güçlük çekiyoruz da diyemiyoruz. Zira düpedüz bir nezaketsizlik, bir saygısızlık söz konusudur. Kelime kalabalığına kurban edilen dualardan samimi ve kısa dualara geçmemiz, bunu da başkalarına havale etmememiz gerekmektedir. Bizim neye ihtiyacımız olduğunu en iyi biz biliriz, bizi bizden daha iyi bilen Rabb’imize acziyetimizi yine biz ifade etmeliyiz. Bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu bildiren bir Rabb’e dua ve niyazda bulunmak için asla başkalarına ihtiyacımız yoktur. Bundan kaçınmak, kulluktan da kaçınmaktır. O’na dua kulluğun bir gereğidir. Duanın mantığında yapmamız gerekeni yapabilmek için; Allah’a iş yaptırmak değil, iş yapmak için Allah’tan güç istemektir. Rabb’imizin güç ve dirayet vermesini istemek vardır. Aksi ise topu taca atmaktır.
Girecekleri imtihanlar öncesinde, insanımızın ve özellikle gençlerimizin yaşadığı ikilem tam da bunun bir göstergesidir. İmtihanlar öncesinde yapılması gereken fiili dua ve gerekleri yerine getirilmemiş, ağustos böceği misali yan gelip yatılmış, sınav kapıya dayandığında da Allah’ım yardım et dualarına sarılınmış. Ne hakla ve hangi yüzle bu ilahi kapı çalınıyor ki? Bazı gençler günler ve aylar öncesinden imtihanlara hazırlanırken, oyunu eğlenceyi arkalarına atarken, uykusuz geceler geçirirken; sen hiçbir aktiviteden geri kalma, nerde akşam orda sabah misali gez, toz, dolaş, oyun ve eğlence peşinde koştur sonra da “Allah’ım bana yardım et” öyle mi? Bu Allah’ın adaletine asla uymaz, Allah adaletsizlik yapmaz.
Sınav öncesinde bazı gençlerin türbeleri, yatırları, erenleri, babaları ve tarihi camileri ziyaret ederek, kumbaralarına para atarak gireceği sınav için onlardan yardım isteyerek bir yere varılamayacağını artık anlamaları gerekmektedir. Fatiha suresini okurken “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.” diye Rabb’imize verdiğimiz sözü asla ve asla unutmamalıyız. “Allah’ı bırakıp da kendilerine yalvardıkları kimseler hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onların kendileri yaratılmışlardır.” (16/ Nahl, 20); “Allah’ın dışında yalvardığınız kimseler sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler bakalım.” (7/Arâf, 194)
Eğer işler, girilen ve yaşanılan imtihanlar sadece sözlü dualarla halledilebilir olsaydı muazzez peygamberimiz Taif’deki çaresizliği, her türlü işkenceye muhatap olup da mecbur kaldığı Hicret’i, Bedir’i, Uhud’u, Hendek’i, Hudeybiye’yi, Hayber’i, Mute’yi ve diğerlerini yaşar mıydı? Oturduğu yerden ellerini Rabb’imize açar ve derdini ona arz ederdi. Fakat o güzel insan biliyordu ki böyle bir isteme şekli yoktu. Çünkü o istemenin yasasını en iyi bilenlerdendi. Ve Allah’ın yasası gayet açık ve net idi: “Ve insan başkasının değil, sadece kendi çabasının karşılığını görecektir.” (53/Necm, 39);
İnsan elinden geleni ardına koymayacak, yapabileceklerinin en iyisini yapmanın çabası ve gayreti içinde olacak, benden bu kadar Ey Rabb’im! Hakkımda hayırlı olanı nasip eyle diye içten ve ürpererek, edebi elden bırakmayacak ve mütevazı bir şekilde kavli duasını yapmalıdır.
Başlığa dönecek olursak, “Allah’tan İstemeye Yüzümüz Olsun” diyoruz. Yüzümüzün olması için Rabb’imizin razı olacağı kullarından olmanın gayretinde olmalıyız. O’nun razı olmayacağı her türlü söylemi ve eylemi terk etmeliyiz. Dilimizi, yüreğimizi, zihnimizi ve tasavvurlarımızı gözden geçirmeli, Rabb’imizin razı olacağı bir hale getirmeli ve arı duru bir kalp ile Rabb’imizden istemeliyiz.
“Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! (25/Furkan, 77)
Ömer Naci Yılmaz