Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın İslam İşbirliği Teşkilatı Konferansı’nın açılışında ve kapanışında yaptığı konuşmanın yankıları sadece Türkiye coğrafyasını değil, İslam coğrafyasının tamamını yakından ilgilendirmektedir.
Cumhurbaşkanının konuşmasında birçok önemli başlık öne çıktı. İslam Dünyası’nın içerisinde bulunduğu aciz durumdan mezhep taassubuna, gelir dağılımındaki adaletsizlikten Batı’nın oyunlarına alet olmaya, terör örgütlerine karşı ikircikli tavırdan kadına yapılan haksızlıklara kadar birçok konu dile getirildi.
Konuşmasının bütünü içerisinde üzerinde önemle durduğu başlıklardan birisi de Müslümanların birbirlerine kılıç çekmesine sebep olan mezhep taassubu idi. Bu konudaki düşüncesini şöyle dile getirdi: “Müslümanlar olarak üstesinden gelmemiz gereken sorunların başında mezhepçilik fitnesi geliyor, ırkçılık fitnesi geliyor. Her zaman ifade ettiğim gibi benim dinim Sünnilik değildir, benim dinim Şiilik değildir, benim dinim İslam’dır. Ben tıpkı 1 milyar 700 milyon kardeşim gibi sadece ve sadece bir Müslüman’ım. Diğer tüm farklılıklar bu inancımın, bu sıfatımın gerisindedir.” Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına devamla şunları da ifade etti: “Bizler Müslüman olarak, İslam ülkeleri olarak ne kadar birbirimize düşersek, umudunu bizlere bağlamış olan masumlar o kadar çok sıkıntıya maruz kalacaklardır. Böyle bir vebali üstlenemeyiz. Bunun için bölücü değil birleştirici olmalıyız. İhtilafları değil ittifakları, husumeti değil muhabbeti güçlendirmeliyiz. Çünkü yaşanan çatışmalardan, çekişmelerden, düşmanlıklardan zarar gören sadece Müslümanlardır, sadece İslam ülkeleridir.”
Hak olmayan ve hak adına olmayan taassubun Müslümanları ne hale getirdiği ümmet coğrafyasına bakıldığında görülecektir. İslam ülkesi olarak nitelendirilip de huzurlu ve mutlu bir ülke var mıdır? Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine hepsi bu durumdadır. Allah’a hamdolsun ki bunlar içerisinde birçok sıkıntıya rağmen yine de yaşanacak ülke bizim ülkemizdir. Tabi bu ifadeler birilerinin hoşuna gitmeyecektir. Onların gönüllerinde başka yerler vardır. Hoşlarına gitmeyecek diye biz hakikatleri söylemekten ve yazmaktan vazgeçmeyeceğiz. Ne hikmetse bu ülkede yaşayan ve onun nimetlerinden yararlanan birtakım kişiler ve çevreler başka ülkelere methiyeler dizmektedirler. Amaçları da bu ülkeyi parçalayarak ve bölerek batıl ve haksız ideolojilerine kurban etmektir. Gidin de o çok sevdiğiniz ülkelerde yaşayın da görelim.
Biz yine Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasında vermek istediği mesaja dönelim. Mesajlarının özünde iki ayete atıf vardı ve bunu açık yüreklilikle haykırıyordu. Çünkü bu çok önemliydi. Mezhep ve meşrep tapıcılarını tam da on ikiden vurdu. Bu hakikat birçok âlimim, İslamcı yazarım, alaylı hocayım diyen, şunlar bunlar ne der diye aklı unvanının ötesine geçmeyen birçok akademisyenlerin söyleyemediği hakikat idi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın atıf yaptığı ayetleri hatırlayalım: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!” (3/Al-i İmran, 103); “… Allah sizleri bundan önce de bu vahyin (gelişinden) sonra da Müslüman olarak isimlendirdi…” (22/Hac, 78)
Her türlü mezhep ve meşrep taassubu Allah’ın: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!”hakikatini boşa çıkartıp, ciddiye almamaktır. Bu hakikati ciddiye almayanı Rabbim ne diye ciddiye alsın ki? Peygamberimiz muhataplarını fırka, mezhep ve meşreplerine mi, yoksa Allah’ın ipine sımsıkı yapışmaya mı çağırdı? Peygamberimizin çağırdığı hayat aynı zamanda yaşadığı vahyin öngördüğü hayattır. Peygamberimizin yaşantısı varken başkalarının yaşantısının model alınması doğru değildir.
İkinci ayetimizde adımızın ne olduğu Rabbimiz tarafından konulmuştur. “… Allah sizleri bundan önce de bu vahyin (gelişinden) sonra da Müslüman olarak isimlendirdi…” Bunun dışındaki isim arayışları ve bu ismin başına hâşâ Rabbimiz eksik bırakmış gibi birtakım başka sıfat takma arayışları bizleri başka iplere götürecektir ve bu ip asla Allah’ın ipi olmayacaktır. Allah’ın ipine sımsıkı sarılanlar cennete gidecektir; diyemeyenler, dayımın ipine sarılanlar, ben şu ayaktanım diyenler direk cennete gidecektir diyebilmektedirler. Sanki Allah’ın cennetinden değil de dayısının çiftliğinden bahsediyor. Öyle ya o ayaktan olanlar direkt gideceğine göre demek ki başkalarını almayacaklar. Sanki orası dayısının çiftliği?
Sayın Cumhurbaşkanının bu haykırışından bir hakikat daha ortaya çıkıyor. Bu ülkenin âlimiyim, akademisyeniyim, mollasıyım, şeyhiyim diyenlerin algıları, Cumhurbaşkanının algısının gerisindedir, arkasındadır. Onların söylemesi gereken ilahi hakikatleri siyasetin içinden gelen birinin söylemesi onlar adına utanç vericidir. İstisna da olsalar bu hakikatleri haykıran ve haykırmaya devam eden hocalarımıza selam olsun. Sadece hocalar değil, Diyanet de, İlahiyatlar da ve özellikle de belediyeler sınıfta kalmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı dünyaya ilahi hakikatleri haykırırken, ona bağlı kurumlar maalesef ayak bağı olmaya devam ediyorlar. Hele iktidar belediyeleri var ki evlere şenlik. Dün Paralel Yapı’nın emrine amade olanlar, bugün Paralel Dincilerin, en bağnaz, sapık tarikat ve cemaatlerin emrine amade olmaktadırlar. Sayın Cumhurbaşkanının haykırdığı ilahi hakikatleri haykıran hocalarımızın programlarını iptal etmekten, Kur’an mesajlarının yayılmasını engellemekten geri durmamaktadırlar. İşte bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı yalnızdır ve tek başınadır, partisi de onu anlamaktan uzaktır. Onların Sayın Cumhurbaşkanına olan sevgilerinin arkasında bu gerçekleri haykırması değil; konumlarını sürdürebilmeleri ve konjonktürün gereği böyle davranmaları yatmaktadır.
Kur’an’ın evrensel hakikatlerinin yayılması mezhepçi ve meşrepçiler eliyle değil, Müslüman bir siyasetçi eliyle olmaktadır. Bunun için de Sayın Cumhurbaşkanının “BAŞKAN” yapılması gerekmektedir. Bu iş hem bilgi hem yürek işidir. O yüreğin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Umarız diğer Müslüman hakların başındaki liderler de onun kadar vahyin emrinde ve halklarının hizmetinde olurlar.
Ömer Naci Yılmaz