İslam, Allah tarafından hiçbir ilaveye ve katkıya ihtiyaç duyulmayacak bir şekilde mükemmel bir din olarak peygamberimiz vasıtasıyla gönderilmiştir. “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.” (Kur’an; 5:3)
Buna rağmen, zamanla Peygamber’in (s.a.v.) sünnetinde bulunmayan yeni dini uygulamalar ortaya çıkmıştır. Bid’at olarak bilinen bu yenilikler, genellikle dindarlık adına yapılmaktadır. Ancak İslam’a sonradan katılan bazı şeyler, insanları İslam’a yakınlaştırmak adına, Islam’ın ruhundan ve aslından uzaklaştırıyor. Bu konuda peygamberimiz ;“Kim bizim dinimizde olmayan bir şeyi, din diye dine katarsa, o kabul edilmez – reddedilir, makbul değildir.” (Buhari 2697, Müslim 1718)
Bid’atlar farklı farklıdır. Bazıları imanı yok edecek kadar tehlikeli iken, bazıları sapıklığa yol açar ve kişiyi gerçek İslam’dan uzaklaştırır.
En Zararlı Bid’atlar
Doğrudan tevhid inancına ters düşen ve kişinin akide ve inancını tehlikeye sokan fiillerdir.
Ölülerden Yardım İstemenin şirk olduğu
-Bazı Müslümanlar ahirette kendilerine yardım edebileceklerine inandıkları insanları (evliya, imam veya din âlimleri gibi) yardıma çağırdıkları gibi. Mesela; “Ya Ali, ya Hüseyin, ya Zehra diyerek onlardan medet (yardım, destek) ummak, bana yardım et diye yalvarmak!” sadece Allah’tan değil de kullarından yardım istenmesi Allah’ın sıfatlarına eş ve ortak koşmak olduğundan dine sonradan ilave edilmiş cahili bir adet ve geleneklerdir.
-Mezarlardan, Türbelerden yardım ummak, ölülere adak adamak veya onların manevi özel güçlere sahip olduklarına inanmak. Bu ve buna benzer dine sonradan sokulmuş görüşler ve inançlar, Bid‘attır,Tevhid inancı ve dinine aykırıdır. Bu husuta Allah; “Mescitler Allah’ındır. O halde Allah’ın dışında ve O’na eş ve ortak koşarak- hiç bir şeye tapmayın.” (Kur’an 72:18) diye insanları açık ve net olarak uyarmaktadır.
Efendimiz de; Bir şey istediğinizde – onu yalnız Allah’tan – isteyin. Yardım istediğiniz zaman, – o yardımı Allah’tan isteyin” (Tirmizi 2516) diye insanları şirkten ve Bid’atlardan uzak tutmaya çalışmıştır.
Her şeyin kontrolü sadece Allah’ın elindedir. “De ki: Allah dilemedikçe kendim için – de olsa – ne bir faydaya ne de bir zarara gücüm yetmez..” (Kur’an 7:188) “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.” (Kur’an 4:48)
Korunmak için Muska (Taweez) veya Eşyalar Kullanmak
Bazı Müslümanlar Kur’an ayetleri, özel sayılar veya semboller içeren muskalar takar ve bunların koruma sağladığına inanırlar. Diğerleri ise kırmızı iplikler, “nazar” boncukları kullanmakta veya dinde olmayan birçok şeyi dinden bir parça imiş gibi anlatmakta ve yapmaktadırlar.
Peygamberimiz (s.a.v.); (Allah’ın dışında bir şeyden medet umarak) “Kim bir muska takarsa şirk işlemiş olur.” (Ahmed 17440)
Allah yerine başka nesnelere inanmak, güvenmek ya da dayanmak şirktir. Eğer kişi böyle bir şirk üzerine ölürse öte dünyası berbattır.
Ölülerin Allah’ın İzni Olmadan Şefaat Edebileceğine İnanmak
Allah’ın izni olmadan salih bir kişinin (veli, imam veya alim) öbür dünyada kendileri için şefaat edebileceğine inanmak yalnış bir inançtır. “Bu insan Allah’a yakındır; kıyamet günü beni kurtarır” diye inanmak. Allah şefaatin yalnızca kendisine ait olduğunu açıkça belirtmiştir: “O’nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir?” (Kur’an 2:255)
Dalalete Yol Açan Diğer Büyük Bid’atlar
Bir Müslüman’ın inancına ve İslam anlayışına ciddi zarar veren ama şirk olmayan Bid’atlar da vardır. Dört İmam da (Ebu Hanife, Malik, Şafii, Hanbeli) bunları reddetmiştir.
Yeni Dini Kutlamalar Yaratmak (Mevlid, Şeb-i Berat, Urs)
Birçok Müslüman Mevlid’i (Peygamberimizin doğum gününü) kutlamayı ibadet zannetmesi ve diğer kandil günlerini kutlamnın ibadet olduğuna inanması, dört İmamın (Ebu Hanife, Malik, Şafii, Hanbeli) görüşüne göre bid’at olup dini bir gereklilik değildir. İbadet sadece ve sadece Allah‘a yapılır. Bunlar, Hristiyanlık, Yahudilik veya diğer dinlerden örnek alınarak iyi niyetle yapılan yanlış işlerdir.
“Benim sünnetime sımsıkı sarılın. Yeni icat edilen şeylerden sakının, çünkü her bid’at dalâlettir.” (Ebu Davud 4607)
Sünni İslam’ın dört imamından hiçbiri bu günleri kutsamamış ve kutlamamıştır. Eğer kutlu günler olsa ve kutlanması gerekse idi Peygamberimiz (s.a.v.) ve Sahabeleri bu günleri kutlardı.
(Bilerek veya bilmeyerek) İslam‘dan bir parça olmayan yeni ibadetler üretmek ve dine eklemek dini yozlaştırmak, değiştirmek ve dönüştürmektir.
Ölüler için Kur’an okumak
Birçok insan, ölen bir kişi adına Kur’an okumanın onlara fayda sağladığına inanmaktadır. Bu nedenle ölenin ardından 3., 7. ve 40. Günlerde dini törenler düzenlemektedir. Peygamberimiz’den (s.a.v.) veya sahabeden ölen kişiler için Kur’an okuduklarına dair bir delil yoktur. Ancak birçoğu okunan Kur’andan doğan sevabı ölünün ruhuna bağışlarlar. Buna rağmen peygamberimiz;
“Kişi öldüğünde üç ameli dışında bütün amelleri sona erer: süregelen sadaka, faydalı ilim veya kendisi için dua eden salih bir evlat.” (Müslim 1631)
Peygamber (s.a.v.) ashabına hiçbir zaman ölüler için toplanıp Kur’an okumalarını emretmemiştir. Eğer bir faydası olsaydı, sahabelerine bunu tavsiye etmezmiydi?
Peygamber’in (s.a.v.) Uyarısı: 73 Mezhep
Peygamber (s.a.v.) ümmetinin bölüneceği konusunda uyarıda bulunmuştur:
“Yahudiler yetmiş bir fırkaya, Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrıldılar, benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi ateştedir.”
Sahabe, “Onlar kimlerdir ey Allah’ın Resulü?” diye sorar.
O şöyle cevap verir:
“Onlar, bugün benim ve ashabımın tâbi olduğu şeylere uyanlardır.” (Ebu Davud 4597)
Bu, yalnızca İslam’ın gerçek öğretilerine sadık kalanların -hiçbir şey eklemeden veya çıkarmadan- güvende olacağı anlamına geliyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) Bid’at Çıkaran İnsanları Reddedecektir
Kıyamet günü Peygamberimiz (s.a.v.) Kevser Havuzu kenarında duracak ve ashabı su içmeye geleceklerdir. Ancak bazı şahıslar melekler tarafından uzaklaştırılacaktır. Peygamber
(s.a.v.) şöyle seslenecek:” Ashâbım! Ashâbım!“ ama melekler cevap verecek: “Şüphesiz senden sonra onların neler yaptıklarını sen bilmiyorsun.“
Ve Peygamberimiz şöyle diyecek: “Benden uzak olsunlar, benden uzak olsunlar!” (Buhari 7050, Müslim 2290)
Fatih Altunbaş